Bloggger Şablonlarındaki “Powered By Blogger” Yazısını Kaldırma

Bildiğiniz gibi Blogger’ın kendi şablonlarından birini kullandığınızda sayfanın alt tarafında XXX şablonu. Powered by Blogger gibi bir ifade vardır.Blogger yardım forumlarında bunu nasıl kaldırabileceğini soran çok sayıda blogcuyla karşılaştım ve bu yazıyı yazmaya karar verdim.

 

powered-by-blogger-yazisini-kaldirma

 

Blogger’ın şablon tasarımcısı ve çeşitli eklentiler yardımıyla kafanızda ki temayı oluştursanız bile sayfanın en altındaki bu yazı orda kalacaktır ve muhtemelen siz bunu kaldırmak isteyeceksinizdir.Ancak kodlarda aradığınızda o yazıyı asla bulamazsının.Şimdi yazıyı nasıl kaldıracağınıza geçelim.

 

Öncelikle blogunuzun şablonunda ]]></b:skin> kodunu bhulun ve bu kodun hemen üstüne aşağıdaki kodları ekleyerek şablonunuzu kaydedin.

 

#Attribution1 {
height:0px;
visibility:hidden;
display:none
}

 

Bu kadar.Artık şablonunuzdaki o yazıdan kurtuldunuz.

Adsız

Yeni Dinamik Blogger Şablonları

Google son Blogger güncellemesini farkettiniz mi? Dinamik Blogger şablonları…Bu yeni Ajax tabanlı şablonlar sayesinde iblogunuzdaki yazılar arasında sayfa yüklemeden geçiş yapabiliyorsunuz.Yani adres çubuğundaki adres değişmiyor.

 

Bu yeni Blogger özelliği hakkındaki görüşlerimi yazayım, kullanıp kullanmamak size kalmış…

  • Google blogunuzu indekslerken scriptleri okuyamadığı için SEO dostu değil.
  • Sidebar olmadığından herhangi bir widget ekleyemiyoruz.Şimdilik.
  • Google AdSense reklamlarını görüntüleyemiyoruz.

Şimdilik.

 

blogger-dynamic-views

Adsız

Tanzimat Edebiyatının Oluşumu ve Tanzimat Edebiyatı Öğretici Metinleri Sorularının Cevapları


1.TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATININ OLUŞUMU
(blogkafem olarak edebiyatfatihi'ne emeklerinden dolayı teşekkür ederiz.
SORU: TANZİM ETME VE KÖKTEN DEĞİŞTİRME ARASINDAKİ FARKLILIKLAR NELERDİR?
Düzeltme, düzenleme, düzen verme…anlamlarına gelen tanzim etme var olanın gereksinimlere göre yeniden düzenlenmesidir.Kökten değişim ise yüzeyde değil derinlemesine yapılan değişimdir.Örneğin eski bir konağı restore edip ihtiyaca uygun şekilde eklentiler yapmak tanzim etmek, konağı yıkıp yerine yepyeni bir bina yapmak kökten bir değişimdir.

SORU:TÜRK EDEBİYATINDA 1860 YILINDAN ÖNCE “ÖYKÜ,ROMAN,MAKALE,DENEME,FIKRA,TİYATRO” GİBİ TÜRLERDE YAZILMIŞ ESERLER VAR MIDIR?
Öykü,roman,makale,deneme ve fıkra gibi türler Tanzimat edebiyatıyla (1860-1896)edebiyatımıza girmiştir.İlk çeviri roman Yusuf Kamil Paşanın Fenelon’dan çevirdiği Telemak adlı eserdir,ilk yerli roman ise 1872’de Şemsettin Sami tarafından yazılan Taşşuk-ı Talat ü Fitnat’tır.(Talat ve Fitnat’ın Aşkları) İlk edebi roman : Namık Kemal tarafından 1876′da yazılan “İntibah“tır. Batılı tekniğe uygun ilk kusursuz roman ise Aşk-ı Memnu’dur.İLK yerli tiyatroyu ise Şinasi 1859 yılında yazmıştır: Şair Evlenmesi…İlk makale: 1860′ta Şinasi tarafından “Mukaddime” adıyla, Tercüman-ı Ahval’de yazılmıştır.

SORU: TANZİMAT FERMANI İLE ADLİ,SİYASİ,ASKERİ,MALİ VE İDARİ ALANLARDA GERÇEKLEŞTİRİLEN YENİLİKLER NELERDİR?

YENİLEŞME DÖNEMİ HAKKINDA

Yenileşme dönem 17. Yy ın sonundaki Karlofça (1699) antlaşması ile başlamıştır. Ancak 19 yy da hız kazanmıştır. Bu yüzden yenileşme dönemi 19 yüzyılı kapsamaktadır.

19. yüzyılda siyasi alanda yapılan yenilikler:

-Yönetim merkezi olan Babıali güçlendirildi
Divan örgütü kaldırılarak yerine bakanlıklar (nazırlıklar) kuruldu.

Yenilikler için askeri, adli ve idari meclisler oluşturuldu

Valiler doğrudan merkezden atandı Köy ve mahalle için muhtarlıklar kuruldu

Memurlara rütbe ve nişan verildi,

Devlet memurlukları dahiliye (iç işleri), ve hariciye (dış işleri) olarak ikiye ayrılıp maaş bağlandı.

İller merkeze bağlanmış ve “ayan”lık sistemine son verilmiştir.

İlk kez mahalle ve köylerde muhtarlıklar kurulmuştur.

Şeyhülislamın yetkileri sınırlandırılmıştır.

Askeri ve mali amaçlı olarak ilk nüfus sayımı yapıldı

Polis teşkilatı ile posta teşkilatı kuruldu

Müsadere usûlü (devletin kişilerin mallarına el koyması) kaldırılıp özel mülkiyet güvenceye alındı

Takvim-i Vekayi adıyla ilk resmi gazete çıkarıldı
-Meclis-i ahkam-ı adliye (mahkeme) kuruldu
-Yeni meclisler komisyonlar kuruldu
-Ceza ve ticaretle ilgili yasalar çıkarıldı, yabancılarında katıldığı karma ticaret mahkemeleri kuruldu.
-Padişahın yetkileri kısıtlandı yönetim yetkisi meclise verildi.
- Ülke vilayetlere sancaklara kazalara köylere ayrıldı valiler kaymakamlar görevlendirildi

19. yüzyılda sosyal hayatta yapılan yenilikler

-Posta telgraf teşkilatı kuruldu, haberleşmede gelişme sağlandı.
Ceket, pantolon ve fes giyme zorunluluğu getirildi
-Yeni yollar yapıldı, ilk demiryollarının yapımına başlandı.
-Belediyeler kuruldu
-İlk nüfus sayımı yapıldı (askere gidecekleri belirlemek için)
-Kıyafet değişikliği yapıldı, devlet memurlarına ceket gömlek fes giyme zorunluluğu getirildi.
-Halk avrupai yaşama özenmeye başladı, evlerde yurtdışından mobilyalar ve ev eşyaları kullanılmaya başlandı, eğlence şekilleri değişti.

19 yüzyılda askeri alanda yapılan yenilikler
-Yeniçeri ocağı kaldırıldı
-Nizam-ı cedid kuruldu
-Ordunun eğitim şekli değişti.
-Ordu beş ordu şeklinde teşkilatlandırıldı.
-Askerlik süresi beş yıl olarak belirlendi.
-Askere alma işi kura ile yapılmaya başlandı.

19. yüzyılda eğitim alanında yapılan yenilikler
-İlk eğitim bakanlığı kuruldu (meclis-i maarif-i umumiye)
-Rüştiyelerin (ortaokul) sayısı arttırıldı.
-İlk kız rüştiyesi kuruldu
-Rüştiye üzerinde eğitim veren idadilerin ilki kuruldu.
-Robert koleji, galatasaray sultanisi, duşşafaka adlarında ilk özel okullar açıldı.
-Mektebi mülkiye (siyasal bilimler fakültesi) açıldı.
-Darülfünun (üniversite) kuruldu
-Avrupaya öğrenci gönderilip, öğretmenler getirildi.

SORU:TANZİMAT FERMANI İLE GETİRİLMEK İSTENEN DEĞİŞİKLİKLERİ HALK MI AYDINLAR VE YÖNETİCİLER Mİ İSTEMİŞLERDİR? BU DEĞİŞİKLİKLERE NİÇİN İHTİYAÇ DUYULMUŞTUR?
Tanzimat Fermanı ile getirilmek istenen yenilikler devlet yöneticileri tarafından devletin varlığını sürdürebilmesi ve devletin eski gücüne tekrar kavuşması amacıyla yaptırılmıştır.

SORU: 19.YÜZYIL TANZİMAT DÖNEMİNDE İSTANBUL’DA SÜRDÜRÜLEN İKİ FARKLI YAŞAMI KARŞILAŞTIRINIZ?SONUÇLARI İFADE EDİNİZ.
Tanzimat döneminde Beyoğlu eskiden beri gayr-ı Müslimlerin (Hristiyan ve Yahudiler)zorunlu ikamet yeri olarak Batılı yaşamı sürdüren ve Batı’dan gelen yeniliklerin görüldüğü ilk yer olma özelliğine sahiptir.19.yüzyılda Beyoğlu’nda Batı mimarisiyle yapılan binalar bulunmakta eğlence ve Avrupai bir yaşamın ön planda olduğu dini kaygılardan uzak bir hayat sürülmüştür.
İstanbul’un en eski yerleşim yeri olan Surlar içindeki İstanbul ise Osmanlı geleneksel sosyal yaşam yapısını koruyan Doğu-İslam kültürünün hakim olduğu merkez konumundadır.

SORU: “Turfanda mı Turfa mı?” romanından hareketle Tanzimat Dönemi eserlerinin yazılış amacı nedir?
Tanzimat dönemi eserlerinde “Sanat halk içindir.” Anlayışıyla halkı eğitme,bilgilendirme amacı vardır.Bu dönemde edebiyat amaç değil araç olarak görülmüştür.

SORU: TANZİMAT DÖNEMİNDE YAYIMLANAN GAZETELER VE BU GAZETELERİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

TANZİMAT DÖNEMİNDE ÇIKARILAN GAZETELER
I-TAKVİM-İ VEKÂYİ ( 1831)
Toplumlarda gazetenin iki önemli görevi vardır. İktidarın bildirdiklerini halka iletmek ve halkı siyasi güncel olaylar hakkında bilgilendirmek. 1826 yılında Yeniçeri Ocağını kaldıran ve devlet yönetiminde reform hareketlerine girişen II. Mahmut'un bu gelişmelere paralel olarak 1831 de Takvim-i Vekayinin Osmanlıca ilk resmi gazete sıfatı ile çıkması tesadüf olamaz. 1830 yıllar II.Mahmut'un iktidarı merkezleştirmeyi amaçladığı bir dönemdir. Padişah, reformlarının gerçekleşmesinde siyasi basın gücünün farkındadır. Yurt içinde kamoyu oluşturmayı hedeflediği kadar imparatorluktaki reform ve değişileri batı dünyasına duyurma arzusu içinde Arapça, Ermenice,Farsça, Fransızca, ve Rumca baskılarıda yayımlanmıştır. Ayrıca Mısır 'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın teşebbüsü ile 1831 de Takvim-i Mısriyye yayımlanmıştır. Osmanlı Devletine karşı etkin bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Takvim-i Vakayi haftalık olarak yayınlanan bir gazetedir. Resmi ilanların yanı sıra iç ve dış gelişmelere ilişkin haberler yer almaktaydı. Resmi bir gazete olmasından dolayı makale içerikleri devletin görüşleri doğrultusundaydı. 1860'tan sonra sadece resmi duyurular ve kabul edilen yasa metinleri yayınlanır oldu. II.Abdülhamit devrinin büyük bir kısmında yayınlanmasına karşın, 1878 yılından 1891 yılına kadar yayınlanmadı. 1892 de yeniden yayın hayatı durdu. 1908 de Jön Türk İhtilali sırasında yenıden yayınlandı. Türkiye Cumhuriyeti döneminde onun yerini Resmi Gazete almıştır.
II-CERİDE-İ HAVADİS( 1840)
Ceride-İ Havadis, Türk basın tarihinin ilk özel türkçe gazetesi olarak kabul edilir ancak devletten yardım alması yarı resmi bir yapı doğurmuştur. William Churchill adında bir ingiliz tarafından 1840 yılında çıkarılmaya başlanmıştır. sadece haber içerikli olan gazete ilk yayınlandığı günlerde hiç ilgi görmemiş, ilk üç sayı bedava dağıtılmıştır. gazete haftalık olarak çıkarılmaya başlanmış ardından on günde bir çıkarılması kararlaştırılmıştır. ardından William Churchill siyasi nüfuz kullanarak devletten ayda 2500 kuruşluk yardım almayı başarmıştır. gazetede, dış ülkelerden muhabirleri vasıtasıyla dış haberlere yer verilmiştir. bu özelliği nedeniyle gazete seçkin zümre tarafından takip edilmiştir. gazeteye iskenderiye’den haber gönderen bir muhabir türk basın tarihinin ilk muhabiri sayılmaktadır. Gazetenin diğer bir özelliği ilanlara yer vermesidir. ilk ölüm ilanları bu gazetede yer almıştır. 1854 Kırım savaşına, gazete savaş muhabirlerini göndermiştir, gazete 1864 yılında 1212 sayıyı geride bırakarak kapanmıştır.
III- TERCÜMAN-I AHVAL(1860)
Tercüman-ı Ahvâl, İstanbul'da 1860-1866 arasında yayımlanan ilk özel Türkçe gazetedir. Bu gazete hem gazetecilik hem de edebiyat yönünden tam bir dönüm noktası olmuştur. Sosyal ve siyasal olayların yoğunluk arzettiği halk tarafından merak ve heyecanla izlenen olaylar bu gazetede yayınlanmıştır.Bir övgü gazetesi değil , düşünceve tartışma gazetesi olmuş,fertlerin düşünce ve kanatlarını açığa vurulmasına katkı sağlamış, imtiyazlı baş yazı geleneği ilk bu gazetede başlamış, tefrika ve tartışmalar, haberi ön plana çıkaran araştırmalar, eğitim sisteminin aksaklıkları ve siyasi elaştiri örnekleri yine ilk bu gazetede yer almıştır 22 Ekim 1860'ta Agah Efendi tarafından çıkarıldı. Önceleri pazar günleri çıkan gazete 22 Nisan 1861'deki 25. sayısıyla birlikte haftada üç gün yayımlanmaya başladı. Gazete zamanla Ceride-i Havadis gazetesiyle rekabet edebilmek için yayınını beş güne çıkardı. Bahçekapı'da bir matbaada basılan gazete, matbaanın altındaki bir tütüncü dükkanından satılıyordu.
Şinasi, Ahmed Vefik Paşa, Ziya Paşa, Refik Bey'in sık sık bu gazetede yazıları yer aldı. Bu yazılarda Osmanlı toplumunun geri kalma nedenleri ve ülkede olup bitenler tartışılıyordu.Ayrıca edebi eserlerin de yayımlandığı gazetede, batılı anlamda ilk Türkçe oyun olan Şinasi'nin Şair Evlenmesi de (1860) dizi olarak yayınlamıştı.
Gazete, Ziya Paşa'nın kaleme aldığı sanılan ve eğitim sistemine sert eleştirilerde bulunan bir yazı yüzünden Mayıs 1861'de iki hafta süreyle kapatıldı. Bu olay Türk basınında yayın durdurmanın ilk örneği oldu. 792 sayı yayımlanan Tercüman-ı Ahval 11 Mart 1866'da yayınına son verdi
NOT: Mukaddemesi ilk makale özelliği taşır
IV- TASVİR-İ EFKÂR( 1862)
Tercüman-ı Ahvalin açtığı yolda çok emek ve titizlikle yayın hayatına giren, daha ileri bir adam atan (Tasvir-i Efkar) olmuştur. Şinasi’nin kalemiyle özgürlük düşüncesini yayması bakımından bu gazetenin Türk basın tarihinde çok önemli bir yeri vardır. O dönemin en özlü ve kültürlü yazıları onun kaleminden çıkmıştır
İlk sayıdaki giriş bölümünde gazetenin amacının haber ulaştırmak, halkın kendi yaraları düşünmeyi, kendi sorunları üzerinde durmayı, öğretmek olduğu belirtilmiş bulunmaktadır. padişahın tahta çıkış ve doğum günlerinde övgüler koymayı reddeden Şinasi parlamenter sistemi savunmuş, bu konuyla ilgili olarak Avrupa Basınından çeviriler yayınlanmıştır.
Şinasi’ye göre gazete ilimin ve eğitimin gelişmesi sorunları ele alacak ve halkın anlayacağı dille yayınlanacaktır. bu amaçla yayın ve eğitimle ilgili haberlere önem vermiş, hatta bunlarla ilgili ilanları parasız basmıştır.Tasvir-i Efkar haftada iki gün çıkıyordu. Gazete iç ve dış haberler için ayrı ayrı sütunlar ayırmış ve bunlar ‘’Havadis-i Dahiliye ve ‘’Havadis-i Hariciye’’ diye süslü başlıklarla verilmiştir. Şinasi, kamuoyu, düşünce özgürlüğü gibi konularda uyarıcı başyazılar yazıyordu.
.Gazeteyi üç yıla yakın bir süre Şinasi çıkardı.O sıralarda bir arkadaşının tutuklanmasından tedirgin olan Şinasi,1865 İlk baharında Paris’e kaçtı.Fazıl Mustafa Paşanın kendisini bu yolda desteklemiş olduğu öne sürülür.
Şinasi’nin ayrılışından sonra gazetenin başına Namık Kemalin geçtiğini görüyoruz. Şinasi’nin etkisi altında kalan Namık Kemal daha 25 yaşında iken başyazı yazmaya başladı. Yazılarında özgürlük konularına değiniyor ve aydın çevrelerde geniş yankılar uyandırıyordu. 1867de çıkan ‘’Şark meşalesi ‘’ başlıklı bir yazı dizisi üzerine Namık Kemal in gazeteciliği yasak değildi. Bunun üzerine Namık Kemal de Avrupa ya kaçtı ve gazetenin yönetimi Recaizade Mahmut Ekrem'e kaldı. . Tasvir-i Efkar 835 sayı yayınlanmıştır.Tasviri Efkarın eğitim ve edebiyat alanlarında yepyeni bir yaklaşım oluşturduğu da kabul edilir. Halk dilini ön plana çıkarması, sade anlatım ve keskin fikirli stili, gazetesine izin için yaptığı başvurusundaki olabildiğince Türkçe anlatım ilgisine sadık kaldığını gösterir. Okuyucu mektuplarına ve fikirlerine sütunlarını açmıştır. Arap harfleriyle dizgiyi kolaylaştırmak için dizgi kasasındaki harf sayısını 112 ye indirmiştir.
V-AYİNE-İ VATAN (1866)
Ayine-i Vatan,Eğribozlu Mehmed Arif Bey’in gazetesi 1866’da çıkmıştır.İlk resimli gazetedir. Kapatıldıktan sonra İstanbul adıyla yeniden çıkmıştır.
VI- MUHBİR GAZETESİ (1866)
Kurucusu Ali Suavi’dir..Hükümeti sert bir dille eleştirdiğindinden gazete kapanmıştır. Yurt dışında çıkan bu muhalif basının ekseriyeti Türkçe olmakla birlikte; Fransızca, Arapça, Almanca, İngilizce ve hatta İbranice olarak yayın yapıyordu. Bu gazetelerin en eskisi, Ali Süavi’nin Avrupa’ya kaçmasından sonra Londra’da yayınlamaya başladığı Muhbir’dir. Fransızca ve İngilizce ekler de veren Muhbir, Mustafa Fazıl Paşanın maddi desteğiyle 1867-1868 yıllarında 50 sayı kadar yayınlandı. Muhbir’den sonra Yeni Osmanlıların yayın organı olan Hürriyet, Ziya Paşa ve Namık Kemal tarafından 1868-1869 yıllarında Londra’da seksen dokuz sayı çıkarıldı. Ali Süavi’nin, Sadrazam Ali Paşa hakkındaki bir yazısı üzerine, İngiltere adliyesi tarafından takibata uğrayınca, 1870 yılında Cenevre’de Ziya Paşa tarafından on bir sayı olarak çıkarıldı. Altmış üçüncü sayıdan itibaren Namık Kemal gazeteden ayrıldı ve 1869’da yurda döndü. Ziya Paşa ise 1871’de döndü. Ali Süavi, Mustafa Fazıl Paşanın verdiği para ile Paris’te Ulum adlı bir gazete çıkarmaya başladı. İnkılap fikirlerini yayan ilk gazetedir
VII-TERAKKİ GAZETESİ (1868)
Terakki, 1868’de Ali Raşid ve Filip Efendi’lerin çıkarttığı gazetenin bir hususiyeti haftada bir kadınlara mahsus bir gazete çıkarmasıdır. Yine haftalık mizah nüshası da vardır.
VIII-MÜMEYYİZ GAZETESİ (1869)
Mümeyyiz,1869’da çıkan gazetenin sahibi Sıtkı Efendi’dir. En büyük meziyeti çocuklar ait bir nüshasının olmasıdır.hafta içi 5 gün yayımlanan bir gazete idi. İlk sayısı Çarşamba’ya denk düşmesine rağmen geri kalan baskıları gazetenin Cuma günkü baskılarının yanında ve aynı ismi, Mümeyyiz ismini taşıyan, yanında ise “çocuklar için gazetedir” yazısı bulunan bir ilave olarak Mümeyyiz, dönemin Süpyan Mektepleri’nde (ilkokul) verilen eğitime ek olarak çocuklara, daha çağdaş daha Batılı eğitimle destek vermeyi ve bu yolla uzun vadede de olsa Türk toplumunun daha eğitimli ve daha çağdaş bir konuma gelmesi hatta Batılı ülkelere karşı yitirdiği eski itibarını ve gücünü yakalaması için çözüm üretmeyi hedeflemişti.
IX-İBRET GAZETESİ (1870)
1870 yılında yayın hayatı başlayan gazetenin adı iki yıllık çalkantılı bir dönem geçirdikten sonra Ahmet Mithat Efendi tarafından “kiralanır” ve 1872’den başlayarak Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik gibi ünlü adların bulunduğu kadrosuyla çıkmaya başlar. Başyazarı Namık Kemal’dir. Özellikle Namık Kemal’in yazıları nedeniyle ilgi gören gazete, yine Namık kemal yüzünden 1873’de kapatılır. Sebebi de yazarın “Vatan Yahut Silistire” adlı oyunudur. Oyunu beğenen ve tezahüratlarla İbret gazetesi önünde toplanan halkın heyecanı Osmanyı Sarayını ayağa kaldırınca gazete 1873 yılı Nisan ayında kapatılır. Ebüzziye Tevfik ile Ahmet Mithat Efendi Rodos adasına gönderilir. Gazete ancak 132 sayı yayınlanabilmiştir. Namık Kemal bu gazetede, özgürlükçü fikirleri savunmuş, basının işlevlerini ve önemini vurgulamıştır.

X-MUSAVVER GAZETESİ (1872)
Musavver,1872’de çıktı. En önemli özelliği tercümelere yer vermesi ve Fotoğraflı olarak yayımlanan ilk gazete olmasıdır.
XI-TERCÜMAN-I HAKİKAT( 1878)
II. Abdülhamid döneminde yayımlanan en önemli gazete,1878’de çıkmaya başlayan Tercüman-ı Hakikat Gazetesi, Ahmed Mithad Efendinin başarılı kalemi ile ve hükumeti tenkid etmeyen büyüklere şantaj, sansasyon özelliğinde olmayan ciddi haberciliğiyle bu devrin en uzun ömürlü ve itibarlı gazetesi oldu. Daha sonraki senelerde Ahmet Midhat Efendinin damadı Muallim Naci’nin idare ettiği bir edebi ilave verdi. Bu son derece ciddi ve terbiyevi bir edebiyat mecmuasıydı. Çocuklar için haftalık ilaveler verdi. Bu gazetede telif romanlar tefrika edildiği gibi, batı klasikleri de veriliyordu. Midhat Efendi bu arada 150’den fazla roman ve ilmi kitap yayınladı. Kitaplar, çekici ve akılcı bir üsluba sahib olduğundan, okutucu ve öğreticiydi. On dört ciltlik Avrupa Tarihi, üç ciltlik Dünya Tarihi serileri, o devirde halk tarafından merakla okundu.
Ayrıca, Tercüman-ı Hakikat gazetesi tarafından açılan yardım kampanyası Osmanlı hükûmetinin yaptığı yardımların paralelinde olarak, İstanbul’da yayımlanan ve Ertuğrul’un battığını ilk kez Bahriye bakanı da dahil kamuoyuna duyuran Tercüman-ı Hakikat gazetesi tarafından da şehit ailelerine ve yetimlerine yardım toplanmaya başlanmıştı. Bu gazete gericiliğe ve tutuculuğa savaş açmıştır. Daha sonraları Ağaoğlu Ahmet’inde sert yazılar yazdığı gazete , devamlı suretle ittihatçılarla yapılan tartışmaların yayın aracı olmuştur. Balkan Harbi’nden sonra Ahmet Mithat’ın ölümü üzerine gazete Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar yayınlarını sürdütmüş daha sonra kapanmıştır.
XII-MİZAN GAZETESİ (1886)
Mizan Gazetesi : 21 Ağustos 1886’da haftalık mizan gazetesi çıkarılmıştır. bu gazeteyi Mizancı Murat adıyla anılan Murat bey çıkarmıştır. Gazetede iç ve dış politika konularına , ekonomi eğitim , maliye ile ilgili çeşili problemlerin çözümüne yer verilmiştir.Mizan Gazetesi 1897’de kapatılmıştır.
Not: tasvir-i Efkar, Tercüman-ı Hakikat, Mizan gazeteleri halkın okuma alışkanlığının artmasında etkili olmuşlardır.

XIII-İKDAM GAZETESİ (1894)
Ahmet Cevdet tarafından İstanbul’da çıkarılan günlük gazete. Yazarları Bâbanzade İsmail Hakkı, Abdullah Zühtü, Ahmet Rasim idi. 24 Temmuz günü Hüseyin Cahit’te onlara katılmıştır. Abdülhamid döneminde birkaç defa kapatılmıştır. Ahmed Cevdet (Oran) kurduğu bu gazeteyi “siyasi Türk Gazetesi” olarak nitelemiştir
Sonuç olarak baktığımızda, Tanzimat ile birlikte Batı ya ait pek çok edebi tür edebiyatımıza başarıyla uyarlanmıştır. Günümüzdeki yayınlanan pek çok yayın çeşidinin temelleri bu dönemde atılmıştır. Yukarıda belirtilen gazetenin dışında pek çok gazete bu dönemde yayınlanmış halkı bilgilendirme görevini başarıyla yapmıştır. Bu dönemde dikkat çeken bir başka önemli konu 1860 ta Türk basınının devlet ve hükümete karşı tavır alması,diğer dillerde yayınlanan gazetelerinde devletin birlik ve bütünlüğünü bozucu yayınlar yapması üzerine devlet bazı tedbirler almıştır.1864 te Matbuat Nizamnamesi düzenlenmiştir. Nizamname ile daha önce kurulmuş olan Babıali Tercüme odası, Matbuat müdürlüğü gibi kurumlara yeni görevler veriliyordu. Bunlar; siyasi nitelikteki yayınlara ruhsat vermek, yayınların içeriğini kontrol etmek, gazetelere verilecek resmi ilanları düzenlemek, Avrupa'da ülke aleyhi yayınlar yapan mecmuaların ülke içine girmesine engel olmak,aykırı davrananlara para ve hapis cezası uygulamak. Böylece devlet başta padişah ve diğer mensuplarını koruma altına almış oluyordu. Bu durum 1909 a kadar devam etmiştir.

SORU: TANZİMAT DÖNEMİNDE GAZETECİLİĞE NİÇİN ÖNEM VERİLMİŞTİR?
· Gazetenin Batılı devletlerdeki işlevinin ve gücünün anlaşılması

· Gazetenin ticari bakımdan kitaba göre daha avantajlı olması,pazarlanmasının kolay olması

· Halkın anlayabileceği bir dille yazılması

· Gazetenin basılan kitaplarla ve oynan tiyatro oyunlarıyla ilgili haber vermesi

· Roman ve tiyatro eserlerinin tefrika edilmesini sağlaması ileriki yıllarda şiirlere ve edebiyat konularına halkın kolayca ulaşmasını sağlaması

· Toplumsal konuların edebi türlere girmesini sağlaması

SORU: ŞİNASİ,ZİYA PAŞA VE NAMIK KEMAL’İN YETİŞME TARZLARI VE ALDIKLARI EĞİTİM NASILDIR?
I. dönem Tanzimat edebiyatını oluşturan sanatçılar Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami'dir.
Bu dönem sanatçıları, genel olarak toplumun zengin kesiminden çıkmış, iyi yetişmiş kişilerdir. Halk kökenli değillerdir; ama halkı bilinçlendirip uyandırmaya çalışmışlardır.
"Toplum için sanat" düşüncesini benimsemişlerdir.
Bu sanatçıların yetişmeleri tümüyle eski kültürle olmuştur.
Tanzimatçıların idealleri ile uygulamaları, inançları ile yaşantıları arasında büyük farklılıklar vardır. Bu yüzden Tanzimat döneminde hep bir "ikilik" söz konusudur.
Dilde sadeleşme düşüncesini savunmuşlardır; ancak bu düşünce uygulanamamıştır.
Divan şiirini şiddetle eleştirmişler, ancak özellikle biçim yönünden Divan şiiri örneği sayılacak şiirler yazmışlardır (Gazel, kaside, terkib-i bent). Hece ölçüsünü ve Halk ede¬biyatını savunmuşlar, ama bu düşüncelerini de -birkaç örnek dışında- uygulamaya geçirememişlerdir.
Tanzimat şiirinde söyleyiş değil, fikirler önem kazanmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi şiirlerde yeni konulara yer vermişlerdir.
Bu dönem sanatçıları aynı zamanda birer devlet adamıdır, idarecidir, siyasetçidir. Özellikle şiirleriyle toplumu etkilemeye ve yönlendirmeye çalışmışlardır. Toplumsal sorunlara çözüm arayışına yönelmişlerdir.
SORU: TANZİMAT EDEBİYATI NE ZAMAN VE HANGİ OLAYLA BAŞLAMIŞTIR?
Tanzimat edebiyatı 1860 yılında Şinasi ve Agah Efendinin birlikte çıkardıkları İLK ÖZEL GAZETE Tercüman-ı Ahval Tanzimat edebiyatının başlangıcı olmuştur.

SORU: TANZİMAT DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN EDEBİ TÜRLER HANGİLERİDİR?
Makale,roman,öykü,tiyatro,eleştiri,fıkra,anı(hatıra)…

SORU: TANZİMAT DÖNEMİNDEKİ İLKLER NELERDİR?
Tanzimat Dönemindeki İlkler

* İlk çeviri roman: Les aventures de Télémaque, çeviri: Yusuf Kamil Paşa
* İlk roman: Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Şemseddin Sami
* İlk köy romanı: Karabibik, Nabizade Nazım
* İlk realist romancı: Recaizade Mahmut Ekrem
* İlk realist roman: Araba Sevdası, Recaizade Mahmut Ekrem
* İlk edebi roman: İntibah, Namık Kemal
* İlk tarihi roman: Cezmi, Namık Kemal
* İlk kadın romancı: Fatma Aliye
* İlk tiyatro: Şinasi’nin Şair Evlenmesi’dir.
* İlk mizah gazetesi: Diyojen (Namık Kemal)
* Matbaada basılan ilk kitap: Vankulu Lügati
* İlk mülakat (röportaj): Rüya,Ziya Paşa
* İlk makale: Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi, Şinasi
* İlk kez noktalama işareti kullanılan eser: Tercüman-ı Ahval, Şinasi
* İlk şiir çevirisi: Tercüme-i Manzume, Şinasi
* İlk gazete: Takvim-i Vakayı, sahibi devlet (1831)
* İlk özel sanat, fikir, edebiyat gazetesi: Tercüman-ı Ahval, Şinasi, Agah Efendi (1860)
* İlk anı: Defter-i Amal, Ziya Paşa
* İlk oynanan tiyatro: Vatan yahut Silistre, Namık Kemal
* İlk edebiyat ders kitabı: Talim-i Edebiyat, R. Mahmut Ekrem
* İlk naturalist roman: Zehra, Nabizede Nazım
* İlk öykü: Letaif-i Rivayet, A. Mithat Efendi
* İlk gerçekçi öykü: Küçük Şeyler, Sami Paşazade Sezai
* İlk doğa betimlemesi: Sahra, Abdülhak Hamit Tarhan
* İlk eleştiri:Tahrib-i Harabat,Namık Kemal

SORU: TANZİMAT DÖNEMİ ESERLERİNDE TOPLUMUN EĞİTİLMESİ Mİ,ESTETİK KAYGI VE ZEVK Mİ ÖNEMLİDİR?
Toplumun eğitilmesi önemlidir,bu dönem eserlerinde “fayda” ön plandadır.

SORU: TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATININ ZİHNİYETİNİ MADDELER HALİNDE YAZINIZ.
Tanzimat edebiyatı zihniyeti yüzünü her anlamda Batıya dönmüş,Batı’daki gelişme ve değişimleri yakın takibe almış bir karakter gösterir.Başka bir ifadeyle devletin kötü gidişatına çare bulmak için yeni tedbirler alıp kanunlar çıkararak her alanda Batı’ya yönelmek ve çağın gereklerine uygun olarak yenileşmektir.

SORU: BATI’DAKİ RÖNESANS İLE BİZDEKİ TANZİMAT HAREKETİ ARASINDA HANGİ YÖNLERDEN BENZERLİKLER VARDIR?

· İki hareket de Ortaçağ zihniyetine karşı girişilen bir yenileşme hareketidir.

· İki harekette de yeni kavram ve düşüncelere yöneliş başlamıştır.

· İki harekette de insana değer verilen bir gelişme başlamıştır.

· İki harekette de eleştirel bir yaklaşımla içinde yaşanılan dini-sosyal ekonomik kültürel ve felsefi değerler ve bunları temsil eden kurum-kuruluşlar sorgulanmaya başlanmıştır.

· Rönesans’ta kralların iktidarında zayıflama Tanzimat’ta padişahların yetkilerinde sınırlama görülmüştür.


2.ÖĞRETİCİ METİNLER
SORU: Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan türlerden hangilerini öğretici metin kapsamında değerlendirebiliriz?
Makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, röportaj…

SORU: Öğretici metinlerin yazılış amaçları nelerdir? Maddeler halinde yazınız.

·         Öğretici metinler, açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
·         Bu metinlerle sağlanan iletişimin amacı bilinmeyeni açıklamak; herhangi bir yer ve olay hakkında bilgi vermek; bir düşünceyi, duyguyu kanaati bildirmektir.
·         Öğretici metinler günlük hayatın gerçeklerini, tarihî olayları, felsefi düşünceleri ve bilimsel gerçekleri anlatan metinlerdir.

SORU: Çağdaş uygarlık düzeyi ne demektir?
Her bakımdan içinde bulunduğumuz zamanın gereklerini benimseme, o gereklere uyma, o gerekleri yerine getirme demektir. İleri ülkeler, gösterdikleri siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerle içinde bulundukları çağın uygarlığını temsil etmek üzere belli bir düzey çizerler. İşte bu düzey "çağdaş uygarlık düzeyi"dir.
VAZİFE VE MESULİYET HAD VE HAK  METNİYLE İLGİLİ SORULAR
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE  (GÖREV VE SORUMLULUK,SINIR VE HAK)

SORU: ESERİN YAZILIŞ AMACI NEDİR?YAZARIN HEDEFLEDİĞİ OKUYUCU KİTLESİ KİMLER OLABİLİR?
Eserin yazılış amacı okuyucuyu bilgilendirmek,görev ve sorumluluk sınır ve haklar konusunda halkı aydınlatmaktır.Yazarın hedeflediği okuyucu kitlesi halktır.

SORU: METNİN TAMAMINDA YAZARIN İLETMEK DÜŞÜNCEYİ(ANA DÜŞÜNCEYİ) BİR CÜMLE İLE BELİRTİNİZ.
Bir toplumdaki bütün insanlar eşittir, yöneticiler, görevlerinin gereklerini yerine getirmedikleri sürece halktan da bir şey isteme hakkına sahip değildirler…

SORU: ANA DÜŞÜNCE İLE TANZİMAT DÖNEMİ ARASINDAKİ İLİŞKİYİ AÇIKLAYINIZ.
“Hak,eşitlik,adalet,kanun” gibi kavramlar Tanzimat’la edebiyatımıza giren kavramlar olup bu ana düşünce dönemin zihniyetiyle yakından ilişkilidir.

SORU: ANA DÜŞÜNCENİN TANZİMAT DÖNEMİNİN SOSYAL HAYATI İLE NASIL BİR İLİŞKİSİ VARDIR?
Metindeki ana düşünce dönemin toplumsal yaşayışı ve gerçekliğiyle doğrudan ilişkilidir.Çünkü Tanzimat Fermanıyla birlikte devlet ve toplum düzeninde birtakım yenileştirmeler,düzenlemeler yapılmış, eşitlik, hukuka uygunluk,kanun,hak,adalet gibi kavramlar yasal bir zemin kazanmıştır.

SORU: YAZAR GÜNLÜK HAYATTAN ALINAN KELİMELERLE KAVRAM VE TERİMLERİ  NİÇİN BİR ARADA KULLANMIŞ OLABİLİR?
SOYUT OLAN KONUYU SOMUTLAŞTIRMAK, KONUNUN HALKIN DAHA İYİ ANLAYABİLMESİNİ SAĞLAMAK AMACIYLA BİR ARADA KULLANMIŞTIR.

SORU: METNİN ANLATIM TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ NELERDİR? TAHTAYA YAZINIZ.
Öğretici metinlerin ortak özellikleri şunlardır:
·         Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
·         Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
·         Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir.
·         Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.
·         Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
·         Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
·         İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
·         Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
·         Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
·         Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
·         Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
·         Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.
·         Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler gibi bölümleri vardır.

SORU: METİNDE GEÇEN TANZİMAT’IN GETİRDİĞİ ÖZGÜR ORTAMLA DİLE GETİRİLEBİLEN YENİ KAVRAM TERİM VE İFADELERİ BULUNUZ.
Kanun,hukuk,eşitlik,hürriyet,,hak,vekil,müvekkil…

SORU: Metin hangi geleneğe bağlı kalınarak yazılmıştır?
Öğretici metin geleneği(makale)

SORU:MUALLİM NACİ İLE RECAİZADE MAHMUT EKREM ARASINDA GEÇEN TARTIŞMALAR VE TANZİMAT DÖNEMİNDEKİ ESKİ-YENİ TARTIŞMASINI AÇIKLAYINIZ.
"Recaizâde Mahmut - Muallim Naci" Tartışması
Serveti-i Fünûn Edebiyatının doğmasında Muallim Naci ile Recaizâde arasındaki "eski-yeni" tartışması çok önemli bir rol oynamıştır.
Muallim Naci, eski edebiyata karşı daha "ılımlı" duruyordu. Yeni edebiyata geçişin yavaş ve doğal bir süreçte olması gerektiğini savunuyordu. O, "eski-yeni sentezi"nin gerçekleştirilmesi amacıyla, eski edebiyatın üstün yönlerine de sadık kalınması gerektiğine inanıyordu. Yerli ve millî niteliklerle donanmış bir yeni edebiyat düşüncesini dillendiriyordu. Türk edebiyatının kökten değil, kısmî bir şekilde modernleştirilmesine taraftardı. Ortada durup, iki tarafın da güzelliklerinden yararlanılması gerektiğini düşünüyordu. Ancak "yeni"ye daha hoşgörülü davranan sanatçıları eleştirmekten de geri kalmıyordu. Recâîzâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit'in edebiyatta "biçimi" ve "sağlam üslubu" pek umursamayan yaklaşımlarını eleştiriyordu. Bu nedenle, rakipleri tarafından "eski edebiyatın temsilcisi" olarak algılandı.
Bazı genç sanatçılar da eski edebiyatın savunucusu zannettikleri Muallim Naci'ye karşı, yeni edebiyatın kesin ve sert bir savunucusu olarak görülen Recaizâde'nin tarafını tutuyordu. Bunda Recâîzâde'nin, kendisini yeni edebiyatın üstadı görmesinin de büyük etkisi vardı. Recaizâde Mahmut Ekrem, Naci'nin şiirlerini, sadece estetiği öne çıkardığı gerekçesiyle ağır şekil­de eleştiriyordu.
Bu tartışmada, her ikisinin de etrafında geniş birer halka oluşmuştu. "Muallim", eski edebiyata dair köklü bilgisiyle; "üstad" olarak görülen Recaizâde ise sanatın ne olduğu konusundaki dikkate değer fikirleriyle çevrelerindekileri etkileri altında tutuyorlardı.
Bu dönemde "eski" edebiyatın kesin savunucusu ise Elhac (Hacı) İbrahim Efendi ve onun etrafındaki sanatçılardı. Şeyh Vasfı, Halil Edîp, Faik Esat (Andelîb), Müstecâbilizâde İsmet, Mehmet Celâl, Ahmet Rasim, Sâmih Rıfat gibi sanatçılar "Hazine-i Fünûn", "Resimli Gazete", "Musavver Malûmat", "Musavver Fen ve Edeb", "İrtika" gibi dergi ve gazetelerde Servet-i Fünûn'a karşı sert eleştiriler yönelttiler.
Edebiyatta eskiyi savunanlarla ılımlılar, geleneksel yaşam tarzını sürdürmüşlerdir. Yeniyi savunanlar ise Batılı yaşam biçimine uymaya çalışmışlardır.
Yeniyi savunanlar, Recaizâde Mahmut Ekrem'in teşvikleriyle Servet-i Fünûn dergisi etrafında birleştiler. Fransızca başta olmak üzere çocukluk yıllarında Batı dillerini öğrendiler. Batı edebiyatı zevkiyle yetiştiler, istanbul'da Batılı bir yaşam biçimi sürdürmeye eğilimli oldular. Edebî yazı ve etkinliklerini Tevfik Fikret'in başkanlığı altında gerçekleştirdiler. Böylece Recâîzâde ile Naci arasındaki çekişme, Servet-i Fünûn edebiyatının doğmasını sağladı.
Edebiyatımızda ''kafiye göz için mi kulak için mi tartışması'' ,
                                       (ABES-MUKTEBES TARTIŞMASI)

abes ( ) - muktebes ( ) kelimeleri yüzünden çıkmıştır.
"abes" kelimesinin sonundaki "s" harfi Arap alfabesinde "peltek s" ile; "muktebes" kelimesinin sonundaki "s" ise "sin" ile yazılmaktadır. Bu tartışma bir anlamda bu şekilde bir kafiyelendirme yapılıp yapılamayacağı tartışmasıdır.
Recaizade Mahmut Ekrem'le (ZEMZEME), Muallim Naci (DEMDEME), tartışmanın taraflarıdır.
Demdeme ve Zemzeme adlı eserlerde cereyan etmiştir. Eski-yeni edebiyat tartışması da denir.
Zemzeme sözlük anlamı: Şırıltı; mecazî anlamda ise nağmeli ve uyumlu söz anlamına gelmektedir.
 Demdeme sözlük anlamı: Hoşa gitmeyen sözler; hiddetli gürültülü ses.
Zemzeme, Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılmış 3 ciltlik şiir serisidir. Recaizade Mahmut Ekrem, Zemzeme eserini yazdıktan sonra eski-yeni çatışmasında yenilikçi tarafı seçmiştir.Zemzeme kitabının önsözü Servet-i Fünun akımının öncüsü olarak da görülür. Eski şiir anlayışının (Divan şiiri) takipçisi olarak bilinen Muallim Naci, Zemzeme'ye karşılık olarak Demdeme adlı eserini yazar. Zemzeme-Demdeme çatışması ve etrafında gelişenler edebiyat çevrelerini uzun süre meşgul etmiştir.
Eski>>> kafiye göz için: Muallim Naci
Yeni>>> kafiye kulak için: Recaizade Mahmut Ekrem
Bu yazının kaynağı  www.turkceciler.com

SORU: TANZİMAT DÖNEMİNDE GAZETELERİN ÖNEMİNİ AÇIKLAYINIZ.
·         Halkın bilgilendirilmesinde ve eğitilmesinide bir araç olmuştur.
·         Basılan kitaplar ve oynanan tiyatrolarla ilgili haber vermişlerdir.
·         Roman ve tiyatro eserlerinin  yazı dizisi halinde (tefrika) yayımlanması sağlanmıştır.
·         Edebi yapıtlarda halkın sorunlarının işlenmesine araç olmuştur.
·         Toplumun haberlerden ve yeniliklerden haberdar olmasını sağlamıştır.
·         Dilin sadeleşmesinde önemli katkıları olmuştur.
·         Geniş insan topluluklarına ulaşılması gazete sayesinde olmuştur.


SORU: MİZANCI MURAT’IN  FİKRİ VE EDEBİ KİŞİLİĞİ HAKKINDA BİLGİ VERİNİZ.ESERLE YAZAR ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BELİRLEYİNİZ.
Tanzimat'tan sonraki Türk fikir hayatının önde gelen şahsiyetlerinden olan Mizancı Murad, gerek Mekteb-i Mülkiyye'deki hocalığı gerekse Mîzan gazetesindeki yazılarıyla hürriyet ve meşrutiyet özlemi çeken genç nesle önderlik yapmış, onlara tarih bilinci kazandırmış bir aksiyon adamıdır. Hayatı boyunca fikir ve hayallerinin doğruluğuna inanmış, bu şuur onda giderek kendi kendini idealleştirme duygusu meydana getirmiştir. Bundan dolayı kendini daima örnek bir idealist olarak görmüş, çevresini ve yaşanan olayları kolayca değiştirebileceğini sanmış, ancak hep çatışma halinde ve sonunda yalnızlık içinde kalmıştır. Bir müddet fiilen aralarında bulunmasına, hatta liderliklerini bile yapmasına rağmen rejim meselesinde Jön Türkler'den çok farklı düşünen Mizancı Murad bu konuda daha çok Yeni Osmanlılar'a yaklaşır. Mısır'da iken yayımladığı "Fırkamızın Hatt-ı Hareketi" başlıklı yirmi bir maddelik reform projesi onun diğer Jön Türkler'den ayrılan taraflarını göstermektedir. Mizancı Murad, devlet yönetimi için ileri sürdüğü meşveret usulünün şeriatın gerektirdiği bir sistem olduğunu savunur. Ona göre devletin resmî ideolojisi Osmanlılık, kültürel anlamdaki ideolojisi de ittihâdı İslâm olmalıdır. Osmanlı Devleti'nin siyasî ve coğrafî bütünlüğüne zarar vermeyecek millî bir politika izlenmesini isteyen Mizancı Murad bunun için dış politikada muvazeneden yanadır.
Mizancı Murad'ın hemen hepsi gazete sayfalarında kalan makalelerinde devrine göre oldukça yeni ve modern sayılabilecek görüşlere sahip olduğu dikkati çeker. Onun çıkardığı Mîzan bir haber gazetesi olmaktan ziyade fikir politikacılığı organı niteliğindedir. Burada gerek dış gerekse iç politika konusunda çok sayıda fikir yazısı yazmış. "İç Siyaset" başlığı altında devlet, rejim meselesi, yöneticiler, iktisat, maliye, eğitim Öğretim ve sanayi konulan ile fakirlere yardımdan fuhşun yasaklanmasına kadar dönemin hemen bütün sosyal meselelerini ele almıştır.

Bir romanı, bir piyesi. “Mebâhis-i Edebiyye" ve "Üdebâmızm Numûne-i İmtisalleri" başlıklı yazılarıyla aynı zamanda edebî bir hüviyeti oian Mizancı Murad'a göre edebiyat bir milletin maddî ve manevî hayatının ifadesidir. Bir milleti millet  yapan bütün değerler o milletin edebî eserlerindedir. Geçmişte yazılı bir edebiyatı olan milletler çeşitli sebeplerle yeryüzünden silinseler bile adlan, hayat maceraları, fikirleri ve medeniyetleri edebiyatları sayesinde yaşamaya devam eder. Bir toplumun ahlâkı, düşünceleri, gayeleri, bütün değer hükümleri ve medeniyet seviyesi de edebî eserlerinde görülebilir. Edebiyat toplumların hem aynası hem de gelişme vasıtasıdır; bu önemli rolü yerine getirebilmesi için belli bir ahlâk anlayışına bağlı olmalıdır. Mizancı Murad'a göre şiir, roman ve tiyatro türündeki eserlerin esas amacı mensup olduğu milletin ahlâkî güzelliğini geliştirmeye çalışmaktır. Bu görüşlerini edebiyata uygulayan Mizancı Murad eski Türk edebiyatını "iki üç yüz senelik hâb-ı gaflet" olarak nitelendirir. Yeni Türk edebiyatında ise güzel eserler ortaya konulmaktadır, fakat bunlar henüz Batılı eserler seviyesinde değildir. Türk edebiyatının gerçek anlamda millî ve Avrupaî olmasını önleyen iki önemli zaafı vardır: Taklitçilik ve ahlâkî edebiyata önem vermemek. Körü körüne Doğu'yu veya Batı'yı örnek almak aynı derecede zararlıdır. Nâmık Kemal gibi divan edebiyatını müstehcen ve gayri ah*lâkî bulan Mizancı Murad, edebî eserlerde ele alınan konu ve şahısların mutlaka topluma örnek teşkil etmesi gerektiği üzerinde ısrarla durur. Ona göre bir şiirde mâkul ve dengeli olmak şartıyla hem hayal hem fikir bulunmalıdır. Ahlâkî edebiyatın bir türü olan şiirin gayesi de "tehzîb-i ahlâk"tır. Roman ve piyeslerde anlatılan konu ve olayların pek fazla önemi yoktur, çünkü bunları çok defa yazarlar uydurur. Fakat olay ve konuların mutlaka millî terbiyeye ve genel âdaba uygun olması gerekir. Mensup olduğu milletin duyuşlarını ve görüşlerini aksettirmeyen eserler okuyucuda gerçeklik duygusu uyan-dıramaz. Bir edebî eserin mükemmelliği üslûp ve ifadesinin sade ve düzgün olması yanında okuyucuya bir ibret dersi vermesine bağlıdır. Bir toplumun hayata bakış tarzını, manevî değerlerini en veciz şekilde aksettiren atasözlerine de ayrı bir önem verilmelidir. Felsefeleri olmadığı iddiasıyla eleştirilen Türk milletinin sadece atasözlerine bakmak bile bu tenkidin yanlışlığını gösterir. Bu sebeple Mizancı Murad, yazarların tasvirlerinde Ölçülü olmak şartıyla atasözlerini kullanmalarını hayata bakış tarzlarını göstermesi bakımından gerekli görür.

Mizan gazetesinde Nâmık Kemal'in Vatan yahut Silistre, Recâizâde Mah-mud Ekrem'in Vuslat piyesiyle Sâmipa-şazâde Sezai'nin Sergüzeşt romanı hakkında "Üdebâmızın Numûne-i İmtisalleri" başlığı altında yayımlamış olduğu yazılar, Tanzimat devrinde Türk edebiyatın*da uygulamalı tenkit türünün ilk örnekleri kabul edilmektedir. Turfanda mı Yoksa Turfa mı? adıyla kaleme aldığı tek romanında yazılarında teorik biçimde İleri sürdüğü fikirleri somut örneklerle ortaya koymuştur. Mizancı Murad, bu eseriyle Türkiye'de ilk defa sosyal kalkınma ve ilerlemenin ilkokuldan başlamak suretiyle yukarıya doğru gerçekleştirilebileceği görüşünü ele almıştır. Tarihçiliği ilmî olmaktan ziyade ideolojik olan Mizancı Murad'ın hâtıraları ise hem kendisi hem içinde yaşadığı devir açısından önem taşımaktadır. Devr-i Hamîdî Âsân da Türk kütüphanecilik tarihi bakımından dikkate değer bîr eserdir.


11.Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları Ana Konusuna Gitmek İçin Buraya Tıklayınız!

2011-2012 Yılı 9.Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları


1.GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ
HAZIRLIK

1.Fotoğraftaki sanatçının çalışırken yaptığı fiziksel hareketleri “tiyatro” , “pandomima”; içinde bulunduğu ruh halini “şiir”, “öykü” , “roman” gibi sanat türlerinde konu olarak işlenebilir.

2.Heykel mermer; heybe iplik ; karikatür ise çizgi ve yazı malzemelerini kullanır.Bu ürünlerin hepsi birbirinden farklıdır, çünkü hepsinin malzemesi ve amacı birbirinden farklıdır.

3. Edebiyat;duygu düşünce ve hayallerin karşımızdakilerde hayranlık uyandıracak şekilde yani güzel ve etkili olarak yazı ya da söz ile ifade edilmesi sanatıdır.

GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ
Sanat insanın güzellik karşısında duyduğu heyecan ve hayranlığı uyandırmak için ortaya koyduğu yaratıcılıktır.Sanatın temelinde insan sevgisi,hoşgörü,yaratma özgürlüğü vardır.
Sanat insanın varlık şartlarından biridir.İnsanın olduğu her yerde sanat vardır.(Mağara resimleri,antik süs eşyaları,işlenmiş kap kaçak vb.) Sanatın amacı da zaten insanlarda güzel duygular uyandırmak,insan hayatını renklendirmek,güzelleştirmektir.Resim,tiyatro,şiir,dans,müzik ve kitapların olmadığı bir dünyada
yaşadığımızı düşünürsek sanatın insan hayatı için ne kadar vazgeçilmez ve önemli olduğunu anlarız.
İnsanlar kendilerini farklı araçlarla ifade edebilirler.Kimisi resimle,müzikle,dansla heykelle kimisi de şiirle,romanla,hikayeyle yani edebiyat vasıtasıyla ifade ederler.
İnsanoğlu hayatı boyunca güzeli istemiştir.Sözüne yazısına(edebiyat),sesine (müzik)kullanabildiği
renklere(resim),yaşadığı mekana(mimarlık),işleyebildiği her türlü maddeye(heykeltıraş)güzellik vermek

insanoğlunun yaşam felsefesi olmuştur ki bu da güzel sanatlar dediğimiz şubeleri doğurmuştur
Edebiyat bu güzel sanatların bir koludur.Edebiyat;sözde ,yazıda,düşüncede,hayalde güzellik demektir.
Edebiyat;dil ile gerçekleştirilen,malzemesi dil olan güzel sanat etkinliğidir.Edebi eser öncelikle sanat değeri
olan eserdir.Edebi eserlerde dikkatle kullanılmış bir dil vardır.
Bilim nasıl ki akla, mantığa,öğretmeye yönelik ise sanat da insan ruhunu doyurmaya,güzelleştirmeye yöneliktir.

İNCELEME
1.“Bir Yanlışı Aşk Adına Dokumak” adlı metin bir güzel sanat eserinden alınmıştır. Çünkü;

· Dil şiirsel işlevdedir. (Diğerinde göndergesel işlevdedir.)

· Yazar aşk konusunda kendisinde uyandırdığı duyguları öznel ve lirik bir şekilde dile getirmiştir.(Diğer metinde yazar düşüncelerini nesnel olarak öğretici bir tarzda anlatmıştır.

· İlk metinde yazar fayda değil güzellik amacı güder.(Diğeri bilgilendirici ve nesneldir.)

2. Sanatın ne olduğu ve amacı tanımlanmaktadır. Bilimde ele alınan, incelenen, işlenen konular güzel sanatlarda da işlenebilir.Bilim dallarına ait veriler güzel sanatlarda kullanılabilir.Güzel sanatlar ile bilim arasında dilin işlevi, konunun ortaya konuşu(duygu-düşünce)ve amacı bakımından farklılıklar vardır.

3.Yazar aşkı kendinde uyandırdığı çağrışımlarla öznel bir şekilde tanımlamıştır.Aşkı sonsuz türkü, bir çobanın tutturduğu ıslık, bir kızın mırıldandığı ezgi, duru ve temiz olarak tanımlamıştır.

4.Sanat insanoğlunun varlık sebebi olduğu için “insan” olan her yerde “sanat” da olmuştur.Bu yüzden insan etkinlikleri güzel sanatlarda çok etkilidir ve güzel sanatlarda duygu ön planda oldugu için büyük ölçüde yer almaktadır…

SAYFA 14
4)Metne göre son derece kompleks bir kimliğe sahip olan insanın yaratılıştan gelen “güzellik” duygusu

· yeni güzellikler yaratma isteği,

· yaşadığı doğa ve hayata yepyeni bir düzen ve biçim verme gayreti sanatın oluşmasına kaynaklık eder.

5) Metne göre güzel sanatlar, kullandığı malzemeye göre sınıflandırılmıştır. Malzeme sanatkârın güzellik anlayışının ortaya çıkmasına yardımcı olur. Sanatkârın malzemeyi kullanabilme yeteneği, hüneri ve ustalığı insanda heyecan ve hayranlık uyandırabilir.

6) Fotoğraflardaki şamdan ve heykelin malzemesi mermerdir. Bu nesnelerin ikisi de sanat eseri sayılamaz.Çünkü şamdan sanat değil fayda amacını güder.Mermeri heykele dönüştüren heykeltraşın yaptığı iş ise sanat eseri olması dolayısıyla duyguların , hayallerin ve düşüncelerin yansıması olarak sınırlı olmayan bir iştir.Zenaat sanata fayda boyutu kazandıran etmendir.

7. Edebiyat Dili / Edebi Dil” adlı metnin ikinci paragrafına göre güzel sanatlar duygu ve düşüncelerin heyecan ve hayranlık uyandıracak biçimde ifadesidir.İnsan aklı, gönlü ve ruhunun var ettiği suni güzellik. İnsandaki güzellik duygusunun çeşitli malzemelerle somut hale getirilmesidir.


SAYFA 15
8.Edebiyatın görevi, insanı insana tanıtma; insanı iyiye, güzele,doğruya yöneltme biçiminde açıklanmıştır. Özlemler, duygular, tutkular, düşler insana özgü özelliklerdir. Edebiyat bu hasletleri öznel ve kişisel olarak dilin duygusal boyutuyla dile getirir. Mağara devrinde duvarlara yaptığı resimlerle. Yaşadığı şehirlerde yaptığı mimariyle. Eğlenmekiçin yaptığı müzikle. Güzellik duygusunu paylaşmak için yaptığı resimlerle. Duygularını dile getirmek için dil ile yaptığı şiir, öykü, roman. Tiyatro vb. ile

9.Sanat eserleri sanatçısından bağımsız olamaz. Sanat eseri sanatçının duygusu etrafında biçimlenir. Sanat eseri biriciktir. Bir sanat eserindeki duygular, başka bir sanat eserinde birebir, olduğu gibi aynen yansıtılamaz. Sanat eserleri konu ve tema bakımından birbirine benzeyebilir; ancak sanatçıların izlediği yol (izlek-üslup) birbirinden farklıdır.

SAYFA 16
öğretici metinler:
1-okuyucuya bilgi verme amacı vardır.
2-kurgu değildir gerçekler dile getirilir
3-açıklayıcı anlatım türüyle kaleme alınır
4-sade bir dille yazılır,üslup kaygısı yoktur
5-sanat kaygısı taşımaz
6-dil göndergesel işlevde kullanılır

sanatsal metinler :
1-okuyucuya estetik zevk vermek amacıyla yazılır
2-okuyucuda merak uyandırır
3-dil sanatsaldır,üslup kaygısı vardır
4-öyküleyici ve betimleyici analtım türüyle kaleme alınır
5-bilgilendirme amacı yoktur
6-kişi,zaman,mekan,tarih değiştirilebilir
7-olaylar gerçek yada kurmacadır.

11. Bir şiirle türkünün benzer ve farklı yönleri:

1.Benzerlikler: Dil şiirsel işlevinde, güzellik amaçlarının olması, güzel duyguları dile getirmişlerdir.Ahenk

Farklıklar: Türkünün bir ezgiyle söylenmesi , güzel sanatlardan müzik dalına girmesi,aynı konu ve temada olsalar bile işleniş tarzı(izlek-üslup) farklı

1.Öğretici metin veya sanat metni olarak dili kullanarak aktarmışlardır. Edebiyatın kullandığı ana malzeme dil, müzikte, tiyatroda, sinemada, operada ve hat sanatında önemli ölçüde kullanılır.


YORUMLAMA-GÜNCELLEME
1.Sözcükler arasında mantıksal bir bağ olduğundan ve bir anlam ortaya çıkıp iletişim gerçekleştiğinden.

2) siz olsanız aşkı neye benzetirdiniz?

3) Sanat tanımı her geçen gün daha da geliştirilerek yapılmaktadır. Akımlar, sanat anlayışları farklılaştıkça sanatın tanımı da farkı şekillerde yapılmaktadır. Bu tartışma daha da sürecektir.

4.Bilim ( Tarih, sosyoloji, biyoloji, tıp, psikoloji vb.) Diğer sanat dalları(müzik,tiyatro,sinema,opera,hat vb.) Günlük konuşmalar, Felsefe alanlarında.

5. İlk Sanat Dalı Hangi Tarihte Ortaya Çıkmıştır? İlk Sanat Dalı Nedir? İlk Sanat Dalı

Bilinen en eski sanat dalı resimdir. Bugün mağara sanatı olarak adlandırılan ve dünyanın bilinen en eski resimleri Batı Avrupa'da tarihöncesi dönemlerden kalma mağaraların duvarlarına ve tavanlarına çizilmiş mamut bizon at boğa gibi av hayvanlarının resimleridir. Bu resimler Yontma Taş Devri'nin ya da Paleolitik Çağ'ın son dönemlerinde yaşamış mağara insanlarınca yapılmıştır.



Bu soruya başka bir bakış açısıyla cevap şöyle cevap verebiliriz:
İnsanın olduğu her yerde sanat olduğuna göre, insanoğlu yeryüzünde ilk ortaya çıktığı devirden itibaren sanat da yapmıştır.

6) Orhun Kitabeleri ya da Göktürk Yazıtları hem EDEBİ hem de TARİHİ bir metindir..Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir Türkçe'dir. Yazıtlarda yer yer gerçekçi tarih dili, yer yer eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır. Yazıtlarda aliterasyonlu (ses tekrarına dayalı) bir söyleyiş vardır. Ayrıca hükümdar Bilge Kağan’ın ağzından Türk halkına seslenen eşsiz bir hitabet örneğidir.

Bu kitabe çok gelişmiş, zengin kelimeli bol mecazlı edebi bir hitabe örneği olarak yazılmıştır.İşte bu sebeplerden Göktürk Yazıtları edebi bir eserdir.Göktürk Yazıtları edebi metin olmakla beraber tarihi bir belge niteliğini de taşır.



DEĞERLENDİRME :
1) B
2) B
3) D , D, Y(dil olan) , D
4) SANAT VE ZANAATIN ORTAK VE FARKLI YÖNLERİ

4.Farkları:

· Sanat eseri biriciktir; zanaat eseri ise çoğaltılabilir.

· Sanat eseri alışılmışın dışında özgündür; zanaat eseri alışılmış bilinen tekrar edilendir.

· Sanatta yaratıcılık ön planda olmasına karşılık zanaatta ustalık ön plandadır.

· Sanat eseri güzellik amacı güder; zanaat ise yarar amacı.

· Sanatçı eserini oluştururken para kazanma amacı gütmez; zanaatçı para kazanmak ister.

Benzerlikleri:

· Her ikisi de el emeği ister.

· Her ikisi de biçim oluşturur.

· Her ikisi de bir beceri izlenimi verir.

· Her ikisinin de temelinde bir tasarım vardır.

ARAŞTIRMA:
Ø Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı.Bugün içindir ki edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltıraşlık gibi, bilhassa musiki gibi, güzel sanatlardan sayıla gelmektedir.

Ø Beşeriyette en müspet ilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için alında yazılı olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğuna hazırlayabilmek için, uyandırıcı, hedefleyici, yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCEDE YER ALAN TEMEL FİKİRLERİ KAPSAYAN BAZI KONULAR

GÜZEL SANATLAR – MİLLETLERİN TANINMASINDA GÜZEL SANATLARIN ROLÜ

HAZIRLIK
1. Atatürk, heykeltıraşlık sanatını bir milletin uygarlığı ileriliği ve gelişmişliği ölçütleri içersinde değerlendirir.
2. Kültür: Bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir.

Kültürlü olmaksa; bilgili olmak, görgülü olmak anlamına ifade eder ki, kültürlü kişi de uygarlıktan faydalanan, eğitimli kişidir.Kültür çok yönlü bir alanı kavramdır ve kültürel faaliyet denilince aklımıza pek çok etkinlik gelebilir: Örneğin

Konser, sergi, tiyatro, festival (Adana Altın Koza Film Festivali) Öykü ve şiir yarışmaları(Göksu’da Dört Mevsim Fotoğraf Yarışması - BEHİÇ ERKİN ÖYKÜ YARIŞMASI ), fuar (30. Uluslararası Mücevher, Takı, Gümüş, Saat ve Malzemeleri Fuarı), gösteri ( kukla, müzikal, sirk, sahne ve gösteri sanatları),söyleşi ( Bizim Gözümüzden Yaşar Kemal – Çırağan Okumaları “Ahmet Ümit”) gezi, konferans – seminer, opera-bale, müze…

İNCELEME:
1.Şiir, müzik, resim, mimari. Sahne sanatlarının adının geçmemesinin nedeni, sahne sanatlarının hem müzik hem edebiyat sanatlarıyla iç içe olmasına bağlanabilir.
2.Edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltıraşlık gibi, bilhassa musiki gibi, güzel sanatlardan sayıla gelmektedir.
3.Atatürk biliyordu ki akla, sanata, bilime, insan haklarına dayalı uygarlık, bütün insanlığın malı olan evrensel bir uygarlıktır. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın yolunun düşünce ve fikirlere açık, sanat, özellikle bilim ve teknik konularda sürdürmek olduğunu savunmuştur. Sanatı fenne eşdeğer tutmasının nedeni gelişmişliğin, ilericiliğin, uygarlığın temeli olarak gördüğü içindir.

4.Kültür ve sanat bakımından evrensel niteliklere ulaşmak Atatürkçülüğün hedefidir. Evrensel çapta eserler ortaya koyarak sanatçılar, kendileriyle birlikte uluslarını da dünyaya tanıtırlar.
5.

· 1937’de Atatürk’ün direktifi ile Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlı olarak Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi’nde Resim ve Heykel Müzesi kuruldu.

· Atatürk Türk müziğinin evrensel müzikteki yerini bir an önce alması amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Müzik eğitimi görmeleri için çok sayıda öğrenciyi Avrupa’ya göndermiştir.

· Ankara’da Musiki Muallim Mektebi ile İstanbul’da Sanayi-i Nefise mekteplerinin açılmasını sağlamıştır.

· 1924 yılında “Musiki ve Temsil Akademisi Kanunu” çıkarıldı.

· 1924 yılında mimarlık, resim ve heykel bölümlerinin yanına, tezyini sanatlar bölümünün eklenmesiyle gelişiyor


YORUMLAMA – GÜNCELLEME
1.Sanatın bir toplumun ilerlemesindeki öneminin ve vazgeçilmezliğinin bilincinde olması. Atatürk sanat ve sanatçıya çok fazla önem vermiştir.Bunu da “ Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuştur” sözü ile pekiştirmiştir. Atatürk, Türk milletinin manevî ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiğini biliyor ve bu nedenle kültürel kalkınmaya büyük önem veriyordu.Atatürk, Türk kültür ve sanatını dünyaya tanıtmak için çok çalıştı. Bu konuda araştırmalar yapılmasını, sergiler açılmasını ve kültürle ilgili kongreler düzenlenmesini teşvik etti. Sanat ve sanatçılar hakkında takdir ve teşvik edici sözler söyledi. Bunlardan bazıları:"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.""Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir sanatkâr olamazsınız." '''"Bir millet, sanat ve sanatkârdan mahrum ise tam bir hayata malik olamaz." Atatürk, sanatçı yetiştiren kurumlar açtı. Çağdaş Türk sanatını geliştirmek amacıyla Avrupa'ya resim, heykel ve müzik öğrenimi için gençler gönderdi. Bu durum, onun sanata ve sanatçıya ne kadar önem verdiğini gösterir.

2.Siyasal ve hukuksal kurumlar, iktisat, teknoloji, din, ahlak, felsefe, edebiyat, sanat, özetle bir “kültür”ü oluşturan bütün öğeleri içermektedir.

3.

· Her türlü sanat etkinlikleri

· Spor etkinlikleri

· Doğal, kültürel, tarihi ve arkeolojik turizm etkinlikleri

· Halk oyunlarımızın tanıtımı için festivaller

· Uygarlıkla ilgili seminer, konferans ve toplantılar

· Türkçe Olimpitayatları (Bu yıl 9.su düzenlenen Türkçe Olimpiyatları ülkemizi yurt dışında tanıtmak için yapılan ve bunu en güzel şekilde başaran dünyanın en büyük organizasyonlarından biridir.

DEĞERLENDİRME
1.Şair, yaşadığı toplumu özümseyip bir yol gösterici olarak kendisini sorumlu hisseden kişidir. Şair gelecekte toplumu oluşturmada, toplumun kültürünü genişletmede öncüdür.Bu mesaj Atatürkçü düşüncenin sanatsal yönüyle ilişkilidir.
Ø 2.

Ø Milletlerin …tanınmasında (gelişmesinde)… güzel …sanatlar… etkin rol oynar.

Ø Atatürk, edebiyatı en önemli …sanat… araçlarından biri olarak görmüştür.

3.D


SAYFA 20
2.EDEBİYATIN BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
HAZIRLIK:
1.Nükleer, Uzay, Tıp
2.Paragrafta Ay’a gidecek uzay aracından söz etmektedir.
3.Bilim – kurgu tarzında hayallerini ve düşüncelerini paylaşmak amacıyla yazmıştır. Edebi eserlerdeki hayallerin sonraki yıllarda gerçekleşmesi edebiyatın bilimsel gelişmelere ilham verdiği sonucuna ulaştırır.

SAYFA 21
İNCELEME
1.Metne göre dil iki yönlü ele alınmış. Bilim yaparken dilin sadece bir araç; ancak edebiyatın varlığı ve hamuru olduğu belirtilerek dil ile biçim kurma kaygısı edebiyatın işi olduğu söylenmiştir.
2.Gerçekçi bir öyküde, bir romanda, bir oyunda, bilimsel bir konuda söyleşen; felsefeye dayanan bir konuda tartışan; psikolojik bir olayın içinde yaşayan insanın betimleme ya da çözümlemesi yapılırken ortaya edebiyatın, bilim, felsefe ya da psikolojiyle ilişkisi çıkmaktadır.
3.Psikoloji ve psikiyatri bilim dalı. Bilim –kurgu, fantastik, düşlemsel yapıtlarda izleri görülebilir.

4.EDEBİYAT İLE İNSANI KONU ALAN BİLİM DALLARININ BENZER VE FARKLI YÖNLERİ :

Benzerlikler:

· Dil ortak öğedir.

· İnsan tarafından gerçekleştirilir ve insanlara hitap ederler.

· Her ikisinin de kendine göre yöntemleri vardır.

· Edebiyat ve bilim evrensel birlik içindedir.

Farklılıklar:
· Dili kullanma açısından farklıdır.(şiirsel – göndericilik işlevi)

· Amaçları bakımından farklıdır.

· İfade edişleri farklıdır.( duygular – düşünceler)

· Gerçekliği ele alışları farklıdır.(kurmaca- doğal)

· Edebiyat özneldir; bilim ise nesneldir.

SAYFA 22
YORUMLAMA-GÜNCELLEME:
1.Siz bir roman yazsaydınız…
2.Eserin etkisini arttırmak, gerçekliği bütünüyle ve sağlıklı olarak verebilmek, konunun tam ve eksiksiz olarak ele alınabilmesi için bilimlerden yararlanmıştır. Evet incelenebilir.Çünkü; bilimler de edebiyat gibi insanın her türlü etkinliğini, doğal varlık ve görünüşünü inceleyebilir.
3.Dilin işlevi – yazılış amaçları – ifade ediş biçimleri – gerçekliği ele alış biçimleri – anlam değeri bakımından ( tek anlam/ çok anlamlılık) farklılıklar vardır.

DEĞERLENDİRME
1. D -D - Y - D - D - Y
2. C ( Mehmet Rauf’un “Eylül” romanı Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı kabul edilir.

3. Edebi eserlerin temasında bir sanata özgü bakış açısı, insanın( kahramanlarının) sanata özgü bakış açısı hakkında söyleşirken, tartışırken kahramanlarının betimleme veya ruhsal çözümlemesi yapılırken yansıtılabilir.

4. Edebiyatın görevi, insanı insana tanıtma; insanı iyiye, güzele, doğruya yöneltme olduğundan, İnsana ait özlemleri, duyguları, tutkuları, düşleri edebiyat dile getirdiğine göre insan faaliyetlerine yer verecektir.

DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ, ÖNEMİ
HAZIRLIK:
1)
· (a) Dilin işlevi yönünden: Şiirsel işlev – Göndericilik işlevi

· (b) Yazılış amacı yönünden: duyguları harekete geçirmek – bilgi vermek, öğretmek

· (c) İfade ediş yönünden: Okurun duygusuna ve sezgisine seslenen ifadeler bulunur – gerçeklik olduğu gibi aktarılır.

· (ç) Öznellik – nesnellik yönünden

· (d) Anlam değeri yönünden: Çok anlamlılık – tek anlamlılık


SAYFA 23
İnsanoğlunun kendini geliştirmesi ( bugünkü medeniyet seviyesine ulaşması ) dil aracılığı ile olmaktadır.Dil sayesinde bütün birikimlerini sonraki kuşaklara aktarır, sonraki kuşaklar da kendilerine ulaşan bu birikimlere yeni şeyler ekleyerek zenginleştirir bir sonraki kuşaklara aktarır.AYRICA DİL OLMASAYDI:
v DUYGULARIMIZI VE DÜŞÜNCELERİMİZİ BAŞKALARINA AKTARAMAZDIK
v GEÇMİŞİMİZDEN HİÇ HABERİMİZ OLMAZDI.
v EĞİTİME, BİLİME SANATA EDEBİYATA YANİ HER ŞEYE YABANCI KALIRDIK.
v ÖTEKİ CANLILARDAN PEK BİR FARKIMIZ KALMAZDI.ARAMIZDAKİ İLİŞKİ BİRTAKIM JESTLERDEN, BAĞIRMALARDAN OLUŞAN BİR DÜZENE DAYANIRDI…
v EĞER YAZI BULUNMASAYDI BUNDAN 5500 YIL ÖNCEKİ SÜMER METİNLERİNDEN ONLARIN YAŞAMLARINI ÖĞRENEMEZDİK, BAŞKA ULUSLARI TANIYAMAZ

2) DİL OLMASAYDI NELER OLURDU?

İNCELEME
1.Homeros’un destanları, Divan şairlerinin Türkçeye şarkı söyleten beyitleri,Fikret’in,Mehmet Akif’in ,Haşim’in ve Yahya Kemal’in kelimelerle sanki bir tablo çizdiği şiirleri, Hacı Bayram Veli’nin “gönlüm” şiiri, Yakup Kadri’nin hatırladığı bir halk türküsü,Endülüs’te Raks şiiriyle metinde şiir ve dilin gücü açıklanmıştır.

2.Türk kültürüne ait şu bilgiler öne çıkmaktadır. Bayram geleneği, salıncak olması, dervişlik geleneği Türk edebiyatının önemli şairleri; Fikret, Akif, Haşim, Yahya Kemal – Türk Halk Edebiyatından Hacı Bayram Veli ( bayramlar) halk türküleri (bahçeye kurulan salıncak), Karacaoğlan (dervişlik). Dil sayesinde

· 3. H.Bayram Veli 14. – 15. yy,

· Karacaoğlan 17.yy,

· T.Fikret, M. Akif, A. Haşim, Yahya Kemal 19. ve 20. yy.

· Aynı yüzyılda yaşamadıkları halde onları bir noktada birleştiren olgu dil sayesinde aktarılan kültürümüzdür.

4.Dervişlik, abdallık hakkında bilgi edindik. Dervişler inançları uğruna sabırla uzun yürüyüşler yaparlarmış.

5.Deyimler dilin yan ve mecaz anlam kazanma özelliğinden oluşur. Toplumun dünya görüşünü, yaşam biçimini, çevre koşullarını, gelenek – görenek ve inançlarını, önem verdiği varlık ve kavramları, düşünme biçimini, nükte ve buluşları… Maddi ve manevi kültür.

6.Baltanın önemi, odunun yaşamdaki yeri, mutfak kültürü, deniz ve çay çevre koşulları. Deyimlerin genellikle birden çok sözcükten kurulduğu, deyimlerin aktarış biçimlerinin bir kısmı tiyatrovari anlatışla somutlaştırma yaptıklarını…

7.Gözde sözcüğünü başka dillere çevirdiğimizde tam karşılığını bulmayız; çünkü yan ve mecaz anlam kazanmış sözcüklerin başka dillere çevrilmesi zordur. Bir dilin kültürü oluşturmada rolü çok büyüktür. Bütün kültür öğeleri dille aktarılır. Dilin kullanımı bireyin kültür kimliğinin göstergesidir. Kişinin kültürel biçimlenmesi dille olur.

8.Tarihi Özellikler: Türk medeniyetinin ata dayanması, Türk’ün yeryüzüne atlı inmesi, yaptığı savaşları.

Sosyal özellikler: Şamanların tanrı katına at ile yükselmesi, at kılından gözlük yapmaları, düğünleri, matemleri, dinlerini öğreniriz.

1.Gurbet: 1. Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer, gurbetlik.2.Gariplik, yabancılık, yuvasından, yurdundan veya kentinden uzakta olma durumu. 3. Yabancı.

2.a) Edebiyat, b) bilim, c) felsefe, ç) günlük konuşma

Edebiyatta anlatım imgelerle ve mecazlarla yapıldığından anlatım çok güçlüdür. Sanatlıdır, hoştur. Bir toplumda yapılan sanat (edebiyat) kültürdür. Beğenildiği için yaygınlaşacak böylece dilin kültür taşıyıcılığı yönünü en iyi biçimde gerçekleştirecektir.

SAYFA 27
YORUMLAMA – GÜNCELLEME
1.Şimdi

2.İçinde bulunduğumuz kültürün parçalarını bu şairlerde bulduğumuz için. Bu şairlerle ortak kültürü paylaştığımız için. Dil sayesinde yüzyıllar öncesinin zevki, anlayışı kültürü günümüze taşınır.
3.Aynı dili kullanan toplumun parçaları olduğumuz için
4.Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif alanlarında seçkinleşmiş olan, İbn Sînâ (980-1037) matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları ve astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir.

DEĞERLENDİRME:

1. Y D D D D

2. D
3. Kişinin kültürel biçimlenmesi dille olur.
4. …edebi… - …bilimsel…

…kültür…


SAYFA 28 - METİN
HAZIRLIK
1.En küçük anlamlı dil birliği sözcüktür. Sözcükler söylenmek istenen bir ifade, bir düşünce, bir anlam etrafında birleşerek yeni bir anlamlı birim oluştururlar buna cümle deriz. Cümleler de bir düşünce bir görüş etrafında bir araya gelerek paragrafları oluşturur.
2.Yukarıdaki tekerlemeye cümle diyemeyiz. Çünkü: Sözcükler, söylenmek istenen bir ifade, bir düşünce, bir anlam etrafında birleşerek yeni bir anlamlı birim oluşturamamıştır.

SAYFA 29
İNCELEME
1.Bilgi vermek amacıyla yazılmıştır. Fotoğraf ise metinde verilmek istenen iletiyi desteklemek, bahsedilen yazıtlardan bir görünüm sunmak, okuru bilgilendirmek için konmuştur.
2.Bugün eski Türk yurtları üzerine, özellikle elde bulunan malzeme ve coğrafi durum göz önünde tutularak çok değişik fikirler ileri sürülmektedir.
Cümleyi oluşturamadık; çünkü verilen sözcüklerle birlikte cümlede bulunması gereken diğer öğeleri kullanamadık. Eski- çok değişik(sıfat), yurt-lar-ı, özellik-le, tut-ul- arak(ekler) üzerine ( yer tamlayıcısı), elde bulunan malzeme ve coğrafi durum - göz önünde ( belirteç tamlayıcısı) ileri sürülmektedir ( eylem, yüklem) eksiklikleri nedeniyle…
3.Metnin ilk cümlesiyle ikinci cümlesi arasında anlam bağı vardır. Her paragrafta bir düşünce savunulur. Paragrafı oluşturan cümlelerin anlam ve yapı yönünden bir uyum içerisinde olması gerekir. Tek bir düşünce etrafında oluştuğundan kendi içinde bir bütünlük gösterir; kendinden önceki ya da sonraki paragraflara bir bağlılık gösterir.
4.İlk anlamda kullanılanlar: siz, iş, ben, sabah, akşam, banka… Yan anlamda kullanılanlar: tespih, boğuşma, tartmak…Sözcükler, söylenmek istenen bir ifadeyi, bir düşünceyi bir anlamlı birim oluşturmak amacıyla kullanılmıştır. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır. Bu nedenle yan anlamda kullanılan sözcüklerle anlatım daha etkili olur. Soyut ifadeleri somutlaştırdığından anlatımda daha etkili olurlar.
5.“Bay Hiç” adlı metinde okuyucunun sezgisine ve anlayışına bırakılan anlam değerleri vardır. “sayılarla boğuşurum – tespih gibi çekerim – elimde tartar, havalara atar tutarım” ifadeleri buna örnektir. Bir metinde böyle anlam değerlerinin bulunması şart değildir. (Bilimsel, öğretici metinler)

SAYFA 30
6.Metni anlamlı dil birlikleri olan sözcüklere ayırırsak şu özellikleri görürüz. Sözcükler bir ifadeyi, bir anlamı oluşturmak için bir araya getirilmiştir. Bir araya getirilirken tek başına anlamı olmayan ancak cümle içinde anlam kazanan bağlaç, ilgeç gibi birimlerden de yararlanılmıştır. Noktalama imleri de bu oluşuma katkıda bulunmuştur.
7.Paragraf, aynı amaca yönelen cümle topluluğudur.Biçimce ve anlamca bir bütündür.İlk cümle, istenilen cümlenin bir nedeni ise, bir sonraki cümle de, bir sonucu, bir devamıdır.Bu nedenle paragraftan bu cümleyi çıkardığımızda paragrafın anlamı daralır; hatta anlamsızlaşır.
8.“Bay Hiç” adlı metin diğerlerinden farklıdır. Çünkü, edebi metindir. Amacı duyguları harekete geçirmek, okurun sezgisine ve algısına seslenmesi, dilin şiirsel işlevde olması, kurmaca olması, çok anlamlılığı, öznel oluşu ile diğer iki metinden farklıdır.
9.“Dil Bilimi ile Metin” adlı metinin yazılış amacı bilgi vermek ve öğretmektir. Metnin gerçeklikle ilişkisi doğrudandır. Yani doğal varlıkların görüntüsünü olduğu gibi yansıtmıştır. Öğretici metin olarak değerlendiririz; çünkü dil göndericilik işlevindedir, düşünceler temellendirilmiştir, tek anlamlı iletiye sahiptir , nesnel oluşudur.

YORUMLAMA GÜNCELLEME
1.En küçük anlamlı dil birliği sözcüktür. Sözcükler söylenmek istenen bir ifade, bir düşünce, bir anlam etrafında birleşerek yeni bir anlamlı birim oluştururlar buna cümle deriz. Cümleler de bir düşünce bir görüş etrafında bir araya gelerek paragrafları oluşturur. Sözcüklerin paragrafın oluşumunda etkisi büyüktür. Paragraftaki düşünceyi oluştururken seçilen sözcüklerin bir kısmı paragraf içinde birkaç kez tekrarlanabilir.
2.Tarih boyunca iletişim mağara duvarlarından, kitaplara ve internet kullanımına kadar gelişmiştir.
3.Bir şiirde hem yaşadıklarımızı(realist olanlar) hem de hayallerimizi(sürrealist olanlar) tema olarak işleyebiliriz.
4.Bir haber metini ile şiirin yazılış nedenleri farklıdır. Haber metni bilgilendirmek ve haber vermek amacıyla yazılmıştır. Şiir ise duygularını paylaşmak, duygularını okurun sezgisine ve algısına bırakarak anlatmak amacı vardır.

DEĞERLENDİRME
1. İfade şekilleri: 1. metin düşünceleri temellendirerek ifade etmiş, 2. metin ise duygularını ve düşüncelerini okurun algısına ve sezgisine bırakarak ifade etmiştir.
Gerçeklik: 1. metin doğal varlıkların görüntüsünü yani gerçekliği değiştirmeden olduğu gibi “doğal gerçeklik” olarak vermiş, 2. metin ise doğal gerçekliği kendince değiştirerek yeniden kurgulayarak “kurmaca gerçeklik” olarak vermiş.
Dilin işlevi: 1. metinde dil göndericilik işlevinde, 2. metinde ise şiirsel (sanatsal) işlev etrafında oluşturulmuştur.
Yazılış amacı. 1. metin bilgi vermek, öğretmek amacıyla, 2. metin güzellik duygusunu, hayallerini, kurgusunu okurun sezgisine ve algısına bırakarak anlatmak amacıyla yazmışlardır.

2.Bir metin şu yönleriyle iletişim aracıdır.

a. Dil ile yapıldığından

b. Yazılı kanalla oluştuğundan

c. Gönderici konumu olduğundan

d. İletisi olduğundan e. Dönüt gerçekleştiğinden

3. B (yansıma ses)

4.
Ø Okuyucunun sezgisine ve …algısına… bırakılan anlam değerleri genellikle …edebi metinlerde… yer alır.

Ø Bir metinde ilk cümle ile son cümle arasında …anlam bağı… vardır.

SAYFA 31 - EDEBİ METİN
HAZIRLIK
1.Her iki metinde, dil şiirsel(sanatsal) işlevdedir.Amaçları duyguları paylaşmaktır. Okurun sezgisine ve algısına bırakılan anlam değerleri vardır. Çok anlamlıdırlar. Özneldirler. Kurmacadırlar.
2.Etmez. Dizideki olaylar kurmacadır, gerçeklik hissi verse bile dizideki olaylar birebir, aynen yaşanması mümkün değildir.
3.En eski anlatım biçimi doğal destanlardır.Masalların destanlardan esinlenerek ortaya çıktığını düşünebiliriz. Çünkü her iki türde de olağanüstülük ve sözlü gelenek özellikleri görülür. Destanların ve masalların biraz gelişmiş türleri halk hikâyeleridir. Halk hikayelerinde olağanüstülüklerin yanında olağanlıklar da vardır, sözlü gelenektendir.Öykülerin halk hikayelerinden etkilendiğini söyleyebiliriz. Romanların da öykülerin etkisiyle ortaya çıktığı varsayılır.

İNCELEME
1.Metnin varlık nedeni: Duyguları anlatmaktır: Edebi metinler, öğretme amacı gütmeden yazarın duygularını ve düşüncelerini iletmek istemesinden, varlığını güzel duyguları yansıtarak göstermek istemesinden, okurun algısına ve sezgisine bırakarak iletisini, söylemek istediklerini vermek amacıyla ortaya çıkmışlardır.

2.Okuduğumuz metindeki olay herhangi birinin başından geçebilir hissi verse de (gerçeklik hissi verse de) birebir, aynen geçmesi mümkün değildir. Çünkü metindeki olay kurmaca gerçeklik içinde verilmiştir. Nurhayat’ın oğlu metin içinde betimlemelerle verilmiştir. Bu metin kurmacadır; çünkü yazar duygularını, duyuş ve algısını öznel biçimde vermiş. Dili şiirsel işlevde kullanarak çok anlamlılığı gerçekleştirmiştir.

3.Hikayedeki olay insanda hasret, kavuşma, kavuşamama, gurbet, anne sevgisi, köklerine dönme vb. düşünce ve duyguların oluşmasına neden olur. Bu duygular ve düşünceler kişiden kişiye farklı biçimlerde etki eder. (edebi eserlerin çok anlamlı olmasından) Hikayedeki olayı TV ve gazetelerden bir haber olarak öğrenemezdik; çünkü buradaki anlatılan olay sıradan, olağan ilgi çekmeyen bir olaydır. Edebi metin duyguları harekete geçiren bir iletişim aracıdır.

Sayfa 34
Olay : Nurhayat Hanım'ın oğlunun eve dönüşü
Kahramanlar : Nurhayat(düşüncesinde), Oğlu Hacı'nın karısı
Zaman : Belirsiz - Olayın başıyla sonu arasında bir zaman seziliyor
Yer (Mekan) : Nurhayat Hanım'ın evi ve bahçesi

Paragraf, aynı amaca yönelen cümle topluluğudur.Biçimce ve anlamca bir bütündür. Bir sonraki paragraf önceki paragrafa anlam yönünden bağlıdır, devamıdır.

5.Mecaz: vurmak, kaplar, çekilirdi, gelmemiş gibi Bu sözcüklerin dışındakiler gerçek anlamda kullanılmış.

6.Hikayede dilin edebi veya şiirsel işlevi etrafında Duygusal ve anlatımsal işlev, Alıcıyı harekete geçiren işlev ve Bağlamsal işlev kullanılmıştır.

7.Edebi metinler her okunduğunda yeni anlamlar kazanır.Bu durum edebi metinlerin çok anlamlılığıyla ilgilidir,edebi metinlerin anlamı değil anlamları vardır. Okurun bilgisi, eğitimi, öğretimi, donanımı, sezgi ve algısına göre edebi metinler her okunduğunda farklı anlamlar kazanır. Hikayeyi incelediğimiz için yeni şeyler de öğrendiğimizden ikinci okumamız da farklı anlamlar kazanacaktır.

8.Sözü edilen sözcükler metindeki temel anlamlarıyla kullanılabileceği gibi başka metinlerde yan ve mecaz, hatta terim ve deyim anlamlarında kullanılabilir.

9.Bir anlatı ( hikaye) bu cümlelerle başlayabilir; ancak yazının türü masal olurdu. Benzeyen yönleri yoktur. Bu hikaye kendinden sonra yazılan metinlerle konu ve tema yönlerinden ilişkili olabilir; ancak izlek (Üslup) bakımından farklıdır. Çünkü edebi eser yazarından ve şairinden bağımsız olamaz.

10.Günümüzün verilerine yakın ifadeler bulunduğundan (gemi, uçak, otobüs) 30 – 35 yıllık dilim içinde yazıldığı söylenebilir.

11.
§ Hazırlık bölümündeki şiir: Coşku ile dile getirme

§ Pandomima: Gösterme

§ Hikaye: Anlatma

12.Evin bahçesine girmesi ve bahçenin betimlemesi ile söylemek istediklerini düşünmesi – kapıyı çalması ve annesinin öldüğünü öğrenmesi… Bu tür metinlerde “dış dünya ve insana özgü her türlü gerçeklikle duygu ve düşünce öğelerinin birleşerek, ayrılmaz bir bütün oluşturduğunu” söyleyebiliriz. “Bir geminin beyazında, trenlerin, uçakların alnında”, “Lambamın ışığına üşüşmeyecek Türkçe sözcükler.”, “Sen yokken ağaçlara soğuk vurdu.” vb.

SAYFA 35
YORUMLAMA – GÜNCELLEME:
1.Anlatılmazdı. Emir ve istek cümleleriyle insan duyguları ne kadar anlatılabilir? Edebi metinler dilin şiirsel işlevi etrafında, dilin alıcıyı harekete geçirme işlevinden yararlanırlar.

2.Dönüş metnin iletisi duygularımızı harekete geçirmiştir. Hasret, kavuşma, kavuşamama, gurbet, anne sevgisi, köklerine dönme vb. duygular metnin iletisi sayılabilir. Her metin bir iletişim aracıdır. Bir hikaye ile gazete haberi aynı türden iletişim araçları değildir. Çünkü a) Dilin işlevi yönünden: Şiirsel işlev – Göndericilik işlevi (b) Yazılış amacı yönünden: duyguları harekete geçirmek – bilgi vermek, öğretmek (c) İfade ediş yönünden: Okurun duygusuna ve sezgisine seslenen ifadeler bulunur – gerçeklik olduğu gibi aktarılır. (ç) Öznellik – nesnellik yönünden (d) Anlam değeri yönünden: Çok anlamlılık – tek anlamlılık bakımlarından farklıdır.

3.“…. Alnında, üşüşen Türkçe sözcükler, ağaçlara soğuk vurdu, doymadın mı dünyaya” Edebi metinlerde yan anlamların tercih edilmesinin nedeni edebi bir dil oluşturmak, okurun sezgi ve algısına seslenerek iletiyi sunma, duyguları etkili biçimde harekete geçirme isteğinden olabilir.

4.“Dönüş” metninde işlenen konuda bir tiyatro yazılabilir. Yazılan bu tiyatro esrinde hikayeden % 100 yararlanamaz.
BU kitabın diğer cevapları için tıklayınız:


DEĞERLENDİRME
1. (D) Sevgidir dünyamızın direği

(D) Doğal gerçeklikten yararlanarak kurmaca hale getirmiştir.

(D) Dünyanın direği, yazılı ömrün (mecaz anlamda)

(Y) Her okunuşta yeni anlamlar verir.

(D) Boş ambar misali tamtakırsa ( çiftçiler için kurak bir yıl geçmiş olabilir)

(D) Dış dünya ve insana özgü duygular ve düşünceler organik birlik sağlamıştır.,

2. Edebi metinler, öğretme amacı gütmeden yazarın duygularını ve düşüncelerini iletmek istemesinden, varlığını güzel duyguları yansıtarak göstermek istemesinden, okurun algısına ve sezgisine bırakarak iletisini, söylemek istediklerini vermek amacıyla oluşturulabilirler.

3. B

Ø 4. Edebi …eserler…yan anlam…içerir ve her okunduğunda… yeni anlam değerleri ortaya çıkar

Ø Edebi metin …anlamlı… dil birliklerinden oluşur.



SAYFA 36 - EDEBİYAT VE GERÇEKLİK
HAZIRLIK
1. Okur Yazınsal(edebi) yapıtların kurmaca yanını kaçırırsa yanlış alılmamalara düşer.

Garip akımının etkisinin görüldüğü bu şiirde doğa düşlerinden bir resim çizmiştir. Dolayamaz. İmge yaratmak amacıyla böyle söz söylemiştir.

2.Edebi metinler insana özgü özellikleri kurmacanın dünyasında dile getirir.Tamamen hayallere dayanan edebi metin olsa dahi “insanlık durumu ve insan odaklı” olacağından gerçeklikten söz edebiliriz.

İNCELEME
1.Genel anlamda benzerinin yaşanması mümkündür; ancak birebir, tıpkısı, sırasıyla, aynen yaşanması mümkün değildir. Yazar bu olayı yaşamış olabilir, ancak bu bir anı yazısı değildir; çünkü yazar bu gerçekliği tekrar kurmuş, kurmacanın olanaklarından yararlanmıştır. Yaşamak zorunda değildir. Kurmacanın olanakları yeterlidir.

2.Edebi metinler, yazıldığı dönemin bilimsel,teknik, sosyal, felsefi verilerinden siyasi tartışmalarından etkilenir, kurmacanın olanaklarıyla bunları değerlendirir. 17. yüzyılda yapılması mümkün değildir. Çünkü metin yazıldığı dönemin teknik ve sosyal verilerini kurmacanın olanaklarıyla kullanmıştır. ( Dolmuş taşımacılığı – otomobillerde plaka uygulaması – baldız – coğrafya dersi )

3.Her iki metinde de mekan ( yer ) Ankara. Bu mekanın anlatımı metinlerde farklıdır. Metinleri birbirinden ayıran farklılık gerçekliğin dile getiriliş biçimidir. “Herkese Sevmek Yasak” adlı metinde gerçeklik kurmaca biçiminde ele alınırken “Ankara Kenti” adlı metin gerçekliği doğrudan, olduğu gibi vermiştir. Edebi metinler diğer bilim ve bilgi alanlarından yararlanırken düş gücü ve imgeler devreye girer. Gerçeği değiştirir, kendince biçimlendirir imgelem. Bu yüzden edebi metinlerde anlatılanların doğruluğunu kanıtlamak olanaksız gibidir.

4.Sözü edilen kişi “Selim”dir. Metinde bu kişinin adı öykü kahramanı(kişisi) olduğu ve insana özgü özellikleri gösterdiği için geçmektedir. Doğa ile ilişki halinde, duyan, düşünen, tasarlayan, yaşayan kısaca her yönüyle insan edebi metinlerin konusunu oluşturur.

5.Diğer bilim ve bilgi alanlarının ortaya koyduğu sonuçların, edebiyatın gerçekliğine kaynaklık ettiğini bu alanlardaki verilerin edebi eserlerde kurmaca gerçeklik içinde kullanıldığını görebiliriz.

YORUMLAMA – GÜNCELLEME:
1.Bu açıklamaya göre “Mai ve Siyah” romanında yazıldığı dönemin gerçekliğinden yararlanıldığını söyleyebiliriz. Döneminin edebiyat tartışmalarını, dönemin gençliğini örnek olarak verebiliriz. Edebi metinler diğer bilim ve bilgi alanlarından yararlanırken düş gücü ve imgeler devreye girer. Gerçeği değiştirir, kendince biçimlendirir imgelem. Günümüzdeki eserler kurmaca gerçekliği daha iyi verebilirler. Geçmiş dönemdeki bilgiler ve deneyimler günümüzde daha da perçinlenmiş ve artmıştır. Servet-i Fünun dönemini incelersek, öykü ve roman gibi edebi türlerin Batı’dan yeni girmeye, ilk örnekleri edebiyatımızda verilmeye başlanan dönem olduğunu görürüz.

2.Göremeyiz. Masal ve destanlardaki kişilerin olağanüstü özellikleri vardır.

3.Yararlanmıştır: kazan, balta (araç-gereç), bitlenme (sosyal), evlerde ocak olması(mimari) Oluşturulamazdı.Günümüzün bilimsel, felsefi, teknik,siyasi ve sosyal gerçeklikleri çok farklıdır.


DEĞERLENDİRME:

1.E (Edebi metinler teknik gelişmeleri olduğu gibi aktarmazlar, sadece verilerinden yararlanır.)

2.Diğer bilgi ve bilim alanlarının ortaya koyduğu …sonuçlar… edebiyatın …gerçekliğine… kaynaklık eder. Edebi metinde günlük hayattaki …yaşananlar(olaylar)… tam olarak yer almaz.

3.Dilin işlevi – yazılış amaçları – ifade ediş biçimleri – gerçekliği ele alış biçimleri – anlam değeri bakımından ( tek anlam/ çok anlamlılık) öznellik-nesnellik gibi farklılıklar olması gerekir.

4.Sahip değildir, olamaz. Çünkü edebi metinlerde kişiler betimlenirken yazarın düş gücü ve imgeleri devreye girer.

5.Y D D D Y

ÖLÇME DEĞERLENDİRME:
1)Bir sanat eseri ile sanat eserine ilham veren nesne arasındaki farklar:
Ø Sanat eseri güzellik amacı güder; nesne yarar amacı güder.
Sanat eseri duyguları yansıtır; nesne doğaldır.
Sanat eseri biriciktir, tektir; nesne birden fazla olabilir.
2) D ( Güzel sanat eserlerinin bilgilendirme amacı yoktur)

3) B ( Amacının dışına çıkmış bir soru bence – “Edebiyat insanı konu alır.” sonucuna ulaşmak istiyor; ama insanın her türlü etkinliği edebiyata konu olur.)
4) “Sanat eseri tektir, biriciktir.” Çünkü sanatçı esere duygularını yansıtmış, eser öznellik kazanmıştır.
5) Resim >Çizgi ve renk
Roman >Söz
Heykel>taş
Şarkı >Ses

6) Duygu ve heyecanı dile getirme --------------------- Heyecana bağlı işlev
Göndergeyi olduğu gibi ifade etme --------------- Göndericilik işlevi
İletinin iletisini kendinde taşıma ------------------- Şiirsel işlev
Dille ilgili bilgi verme ----------------------------------Dil ötesi işlev
7) Edebi metinlerde dil şiirsel işlevdedir. Tarih metni gibi öğretici, bilgilendirici özelliği yoktur. Okurun sezgisine ve algısına seslenir, yazar duygularını yansıtır.
8) Her okunuşunda yeni anlamlar kazanacaktır. İnsanlarda güzel duygular uyandıracak, insan hayatını renklendirecek, güzelleştirecektir.
9) Edebi metinlerin bir iletisinin olması iletişim aracı için yeterlidir.

10)Kurmacanın edebi metinlerde kullanışılı ile ilgili üç neden:
1. Düşlerini, imgelerini ve duygularını paylaşmak
2. Okurun sezgisine ve algısına bırakarak çokanlamlılık kazanması için
3. Eserin edebi değer kazanması için


-
Sayfa 39
I.Ünite Ölçme ve Değerlendirme Sorular
1. Etkilenen nesne gerçek,sanat eseri ise kurgulanarak,yorumlanarak yapılmış bir kurmacadır.
2. D. Bilgilendirme amaçlı olması
3. A. Paleontoloji = Fosil Bilimi
4. -
5. Resim - Çizgi ve renk
Roman - Söz
Heykel - Taş
Şarkı - Ses

(Olarak eşleştirilecektir.)

6. Duygu ve heyecanı dile getirme - Heyecana Bağlı İşlev
Göndergeyi olduğu gibi ifade etmek - Gödergesel İşlev
İletinin iletisini kendinde taşıma - Şiirsel İşlev
Dille ilgili bilgi verme - Dil Ötesi İşlev

(Olarak eşleştirilecektir.)


7. Aynı amaçla kullanılmaz.Tarih metni öğretici metin , tarihî roman ise edebî metindir.

8. Okuyunun sezgisine ve anlayışına bırakıldığında her okuyucu için farklı anlamlar içerir.Farklı yorumlara sebep olur ve okunmasına katkı sağlar.

9. Edebî metinde her okuyucu farklı yorum çıkardığı için okuyucu ve eser arasında iletişim gerçekleşir.

10. -

Sayfa 42
İncelem
1. O dönemdeki islam inancını değişik şekillerde çağırdığını anlatarak o döneme ait dinî görüşünü şiire yansıtmıştır.Benzetmelerden yararlanmıştır .Dağlar ile taşlar ile,seherlerde kuşlar ile ...

2. Birinci dönemdeki sanat anlayışı : 'Sanat , toplum içindir ' görüşünü benimsemiştir.Halkın anlayacağı sade dil kullanılmıştır.

İkinci dönemdeki sanat anlayışı : 'Sanat , sanat içindir ' görüşünü benimsemiştir.Halkın anlaması önemli değildir.

-Namık Kemal'in şiiri birinci döneme aittir.

3. Kaside de insanların hak,adalet,hürriyet düşüncesini benimsediğini anlatıyor.Cenge Giderken ' de savaş döneminde neler yapacağını anlatıyor.

Sayfa 43
2. metin
-Birinci dönemdeki sanat anlayışı:Sanat toplum içindir.Şiirde hak , adalet , özgürlük gibi kavramlar işlenmiş edebiyata yeni türler kazandırmıştır.
-İkinci dönemdeki sanat anlayışı:Sanat sanat içindir.Abdülhamit'in istibdad dönemine denk geldiği için sanatçılar kendi işlerine kapanmışlar.Bireysel yer vermişlerdir.

3. metin-3. soru
-Kaside , arız ölçüsüyle yazılmıştır.Şiirlerini ağır bir dille yazmıştır. Cenge Giderken , hece ölçüsüyle yazılmıştır. Milliyetçilik(türkçülük) akımından etkilenmiştir.Şiirlerini sade bir dille yazmıştır.Milli edebiyat dili ozanlarındandır.

Sayfa 44
Yorumlama-Güncelleme
1. soru
-Tanzimat şairleri divan şiiri gelenekleriyle yetiştirildiği için ağır bir dil kullanmıştır.

2. soru
1. metin:Sözlü edebiyatta gelişen tasavvufi türk edebiyatıdır.Dili sadedir.8'li hece ölçüsü vardır.Amaç topluma hitap etmektir.
2. metin:Aruz ölçüsü kullanılmıştır.Tanzimat edebiyatı geleneğiyle yazılmıştır.Şekil ve biçim ölçüsüyle kasidedir.
3. metin:Sade bir dil vardır.Milli edebiyat geleneği içinde yazılmıştır.Milliyetçilik akımından etkilenmiştir.Amaç topluma hitap etmektir.


Değerlendirme
1. soru(boşluklara gelecek kelimeler)
-dönemden
-sosyal ve kültürel
-edebiyatını
-islamın

2. soru
C şıkkı

3. soru:yapamadım
4. soru(doğru-yanlış)
D
D
Y


4. -

Sayfa 45
Hazırlık
1.Metinlerden 2.metni daha ahenkli okuruz.Çünkü kelimeler birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün oluşturmuştur.

2.Türkü de anlatılmak istenen duygu ve düşünceleri daha etkili bir biçimde anlatırız. Yazdığımız düz metinde ise söyleyiş tarzımız değişir.


İnceleme
1.Anlatılmak istenen duygu ve düşünceleri daha etkili bir biçimde ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okuruz.Bundan dolayı iki arkadaşımız da farklı ses tonu ile okur.

2.Evet iki metinde de ahenk vardır.Bu iki metnin söylenişleri aynı değildir. Çünkü konular farklıdır.1.metin coşkulu ,2.metin sevinçli ifade ederiz.


Sayfa 48
1.Şiirde ritim kafiye , ölçü ve ses tekrarıyla sağlanır.

2.C şıkkı

3.C şıkkı

4.D , Y , Y
5.Her edebi ESERİN kendine özgü bir AHENK ve RİTİM anlayışı vardır.
Şiirde ÖLÇÜ ve SES TEKRARI ahenk unsurudur.

6.Tam olarak bilmiyorum ama ahenk çapraz kafiye ile sağlanmış olabilir.

Değerlendirme
1.Şiir dili düz yazı dilinden SANATLI BİR SÖYLEYİŞ olduğu için farklıdır.
İmge sınırlı olan VARLIKLARLA sınırsız olan HAYALLER için doğmuştur.
Söz sanatı ile imge DAHA SINIRLI olduğu için birbirinden farklı anlatım biçimidir.
Şiir dilinde KELİMELER için çağrışımı önemlidir.
İmge soyut OLAN VARLIĞI SOMUTLAŞTIRMAK için olmuştur.
Şiir anlam için değil AHENK için yazılır.

2.İmge ,hayal gücü demektir. Şiirde şairin kendine özgü mecazi anlatımıyla ahenk sağlanır.
3.B şıkkı
4. -

Sayfa 49
Hazırlık - Tema
1-) Her edebi eserde iletilmek istenen bir mesaj vardır . Bu mesaja tema denir . Temayı bulmak için " Sair bu şiiri neden yazmıştır?" sorusu sorulur.
2-) Tema siirin dışında da soyut bir kavram ve düşünce olarak vardır.

Sayfa 50
3-) Tarih , şeref , şiir . . .

Anlama Ve Yorumlama
3) Kutuları çapraz bir şekilde eşleştireceksiniz .
4) Şiirin ismi " Yavrum " olmalidır .

Sayfa 51
1.İkiside yanlış. 2.boşluk doldurmada tema aşktır.3.cevap A'dır.4.tema ölümdür.
2.TEMANIN GERÇEKLİKLE İLİŞKİSİ VARDIR.ŞİİRİN TEMASI BAYRAK SEVGİSİ
3.BAYRAKBİR SÜSE,KIZ KARDEŞİNİN GELİNLİĞİNE,ŞEHİDİN SON ÖRTÜSÜNE,SAVAŞIN KARTALINA VEÇİÇEGE BENZETİLİYOR


Ölçme ve Değerlendirme
1-Y,Y
2-karşılıksız aşk
3-E
4-ölümden sonra doğaya dönme isteği



Sayfa 53
Değerlendirme
1.Şiir dili düz yazı dilinden SANATLI BİR SÖYLEYİŞ olduğu için farklıdır.
İmge sınırlı olan VARLIKLARLA sınırsız olan HAYALLER için doğmuştur.
Söz sanatı ile imge DAHA SINIRLI olduğu için birbirinden farklı anlatım biçimidir.
Şiir dilinde KELİMELER için çağrışımı önemlidir.
İmge soyut OLAN VARLIĞI SOMUTLAŞTIRMAK için olmuştur.
Şiir anlam için değil AHENK için yazılır.


CEVAPLARIN TAMAMI İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ!

Adsız
 
 
OrtayiPisletenV1 - Copyrgiht 2013 - Tüm haklarımı annem kaldırdı - Tema Yapımcısı: TanerC.