En İyi Responsive Blogger Temaları

Günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte web sitelerine girmek için kullanılan cihazların sayısı da oldukça arttı. Farklı çözünürlüklerde ve teknolojilerde cihazların kullanılması, web tasarımcılarını da harekete geçirdi ve poansiyel ziyaretçinin kaçırılmaması için yeni teknikler geliştirildi.

Responsive Tema Nedir?

Türkçeye duyarlı tema olarak çevirebileceğimiz responsive temalar, web sitelerinin; bilgisayar, tablet, mobil ve benzeri cihazlarda sorunsuz bir şekilde gösterilmesi için kullanılır. Farklı cihazlarda düzgün bir görünüm için özel bir kodlama tekniği kullanılarak geliştirilir.

Blogunuzda kullandığınız temanın veya bir web sitesinin responsive olup olmadığını kontrol etmek çin size 2 ücretsiz araç tanıtmak istiyorum.

1. Am I Rersponsive: Bu siteye gidip sayfanın ortasındaki adres kutusuna blogunuzu adresini yazıp Go tuşuna bastıktan sonra blogunuzun responsive olup olmadığını yazacak ve farklı cihazlardaki görüntüsünü gösterecektir.

2. Responsive Tools: Blogunuzun hangi cihazlarda ve hangi çözünürlüklerde nasıl göründüğünü detaylı olarak incelemek istiyorsanız bu aracı kullanabilirsiniz.


Responsive temalar hakkında kısaca bilgi sahibi olduktan sonra internetten derlediğim responsive Blogger temalarını paylaşmak istiyorum.



Geekiesmn Responsive Blogger Teması

Geekiesmn responsive blogger template 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

Yazıların etiketlere göre ayrı bloklarda gösterildiği magazin tarzı ana sayfa görünümüne sahip olan bu temada; hazır reklam alanları, özel 404 hata sayfaları, sayfa numaralandırma ve özel sosyal paylaşım butonları gibi özellikler var.


Metrofy Responsive Blogger Teması

Metrofy responsive blogger teması

 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

Metro tarzı bir tasarıma sahip olan bu tema benim favorilerimden. Özellikle header bölümündeki metro tasarım çok orijinal olmuş. Bununla birlikte yatay menu ve sayfa numaralandrma dışında çok fazla özelliğin eklenmediği sade fakat kullanışlı bir tema.

 

 

Fizz Responsive Blogger Teması

Fizz Responsive Blogger Teması

 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

Oldukça profesyonel bir görünüme sahip olan bu temada dikkati çeken ilk şey slayt bölümü. Ayrıca modern renk paleti, call to action için ayılmış alan ve 4 sütunlu footer, ana sayfada dikkat çeken özellikler.

 

 

My Extra News Responsive Blogger Teması

 

My Extra News Responsive Blogger Teması

 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

İçeriği fazla olan haber blogları düşünülerek tasarlanmış, oldukça özellikli bir tema.  Yatay menünün altındaki rastgele değişen metro tarzı eklenti çok dikkat çekici. “Load more” butonu ile navigasyon ve özel tasarlanmış yorum bölümü temayı öne çıkaran diğer özellikler.

 

 

Balance Responsive Blogger Teması

 

Balance Responsive Blogger Teması

 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

Temiz ve net bir tasarıma sahip olan bu temada en sevdiğim özellik blogdaki son yazının öne çıkarılması. Ayrıca fazlasıyla görünür ve büyük tasarlanan e-posta abonelik formunun headerda kullanılması akıllıca.

Not: Artık tema paylaşımlarını çoğunlukla BH Pinterest hesabında paylaşıyorum. Blogda bu tür derlemeler veya anlatılması gereken paylaşımlara yer veriyorum. Bu zamana kadar paylaştığım ve bundan sonra paylaşacağım temaları Pinterest’ten kolaylıkla takip edebilirsiniz.

Adsız

Affiliate Networkler Ve Ürün Seçimi

Affiliate marketing yazı dizisinin ilk bölümünde Affiliate marketing kavramından genel hatlarıyla bahsedip, konu hakkında bilgi vermeye çalışmıştım. Eğer gerçekten bir pazarlamacı gibi davranmaya, blogunuzu efetktif bir pazarlama aracı olarak kullanmaya ve para kazanmaya hazırsanız yazı dizisinin bu ikinci bölümünü okumaya devam edebilirsiniz.

Serinin bu bölümünde bazı önemli affliliate ağlarını tanıtarak, blogunuz için en uygun ürünleri nasıl seçebileceğinizi anlatacağım. İşte Türkiye’nin en popüler 5 affiliate ağı:

Affiliate networkler ve ürün seçimi

 


Gelir Ortakları

2008 yılından beri Türkiye pazarında olan Gelir Ortakları, Türkiye’nin en popüler satış ortaklığı platformlarından biridir. Hesabınızda 100 TL biriktiken sonra ödeme alabiliyorsunuz.

Zanox

Zanox, avrupanın öncü pazarlama ağlarından biridir. Binlerce firma ve ortalık programını desteklediği ve düzenli ödeme yaptığı için son yıllarda global çapta bir popülariteye kavuşmuştur. Her ay 1 kez ödeme yapılır ve ödeme alabillmek için hesabınızda 25 euro birikmelidir.

AdTriplex

Türkiye’nin yeni affiliate networklerinden biri olan AdTriplex, yeni fakat iddialı bir firma. Hesabınızda 50 TL biriktikten onra ödeme alabiliyorsunuz. Firma hakkında fazla şikayete rastlamadım. Sadece destek konusunda yetersiz kaldığı söyleniyor.

Click Merkez

Büyük firmalardan ziyade küçük çaplı tedarikçilerin ürünlerinin yer aldığı Click Merkez, ödeme yöntemlerinin esnekliği nedeniyle Türkiye’de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Hesabınızda 50 TL biriktikten sonra Paypal veya EFT ile ödeme alabiliyorsunuz.

Reklam Action

Kısa sürede sektörün öncü firmalarından biri haine gelen Reklam Action, yayıncıların performansını arttırmak için her türlü desteği veriyor. Katıldığınız programın yapısına bağlı olarak pazarlama taktikleri vermesi, önemli kampanyalarıve çok kazandıran programları öne çıkarması ve 30 gün içerisinde ödeme yapmasıfirmanın güzel özellikleri.

 

Hangi Ürünleri Seçmeliyim?


Bu affiliate ağlarına üyelik başvurusu yaptıktan sonra blogunuz incelenecek ve uygun görüldüğü taktirde sisteme kabuul edilecektir. Bu affiliate ağlarından birine kabul edildikten sonra sıra pazarlanacak ürünü seçmeye geliyor.

Ortaklık programlarını incelediğinizde size satış başına veya lead başına ne kadar verileceği ve programın içeriği hakkında detaylar yazar. Peki hangi ürünü seçmelisiniz? Ürün seçmeden önceden kendinize şu soruları sormanızı ve vereceğiniz ceaplara göre bir ürün seçmenizi öneririm.

1. Ürün blogumun konusuna uygun mu? Ürün eseçiminde en önemli faktör; ürünün blogunuzun konusuyla alakalı olmasıdır. Örneğin teknoloji ile ilgili bir blogunuz varsa ortaklık programları arasından teknoloji ile ilgili olanları seçerek işe başlayabilirsiniz.

2. Ürün okuyucu kitleme hitap ediyor mu? Teknoloji örneğinden devam edelim. Okuyucu kitlesi blogdan bloga değişir. Bazı teknoloji blogları öğrencilere ve nispeten daha genç bir kitleye hitap ederken, bazı teknoloji blogları çalışan kesme hitap edebilir. Okuyucularınız yaş ortalamması, yaşadıkları yer, gelir düzeyleri, cinsiyetleri, medeni durumları gibi bilgileri yaklaşık olarak bilmeniz çok önemlidir. Okuyucu kitlenizin demografik bilgileri, sürün seçerken göz önüne almanız gereken ikinci faktör olmalıdır.

3. Kazanç tatmin edici mi? Seçeceğiniz üründen satış veya lead başına verilen oran ya da ücret bellidir. Ürünün satış potansiyelini, ürünü satarken yapacağınız masrafı ve karşılığında elinize geçecek net miktarı kabaca hesaplayın. Eğer uğraştığınıza değmeyecek bir miktarsa o ürünü seçmeyin.

4. Ürünü tanıyor muyum? İlk üç sorudan sonra geriye muhtemelen bir kaç ürün kalmıştır. Aslında affiliate marketingde en çok hata da bu adımda yapılır. İnsanlar hiç bilmediği bir ürünü satmaya çalışırlar. Halbuki bir ürünü satmak için o ürün hakkında detaylı bilgi sahibi olmalı, okuyucuyu teşvik edecek içerik üretmeli ve okuyucunun her türlü sorunu yanıtlayabilmelisiniz. Seçeceğiniz ürün veya hizmeti mutlakaya tanıyın, hatta mümkünse önce kendiniz satın alarak her yönyle ürünü inceleyin.

Affiliate marketing yazı dizisinin devamında seçtiğiniz ürünleri blogunuz üzerinden nasıl satabileceğiniz ile ilgili bilgiler vermeye devam edeceğim. Takipte kalın!

Adsız

Reklamverenlerin Bloglardan Beklentileri

Blogundan ufak da olsa ek gelir elde etmeyi her blogger ister öyle değil mi? Bunun için en sık başvurulan yöntem AdSense reklamları olsa da, blogunuza banner, link veya tanıtım yazısı olarak direkt reklamlar almak hem daha pratik hem de trafiği nispeten düşük bloglar için daha kazançlı bir yöntemdir.

Bildiğiniz gibi bir süredir ben de Blog Hocam’da advertorial içerikler ve banner reklamları yayınlıyorum. Bu süreçte 10 reklam verenle anlaşarak reklamlarını yayınlasam da reklam görüşmesi yaptığım kişilerin sayısı sanırım 50’den fazladır. Önceliğim okuyucu memnuniyeti olduğu için bu konuda seçici davrandım ve gelen reklam tekliflerinin çoğunu kibarca reddettim.  Ancak bu kadar çok kişiyle reklam görüşmesi yapmak, bana reklamverenin yayıncıdan beklentleriyle ilgili bazı şeyler öğretti.

reklamveren 
İşte bu yazımda, reklamverenlerin yayıncılardan beklentilerinden bahsetmek istiyorum. Böylece direkt reklam yayınlayarak para kazanmak isteyen bloggerlar kendilerini ve bloglarını bu duruma hazırlayabilirler.


İçerik

Rerklamverenlerin çok büyük bölümü içeriği özgün ve kaliteli blogları tercih ediyorlar. İçeriği sağdan soldan kopyalanan yazılarla veya tanıtım yazılarıyla dolu olan bloglar, reklamverenin gözünde pek değerli değiller.

Tasarım

Blog tasarımı da reklamverenin tercih sebeplerinden biri. Orijinal ve dikkat çekici tasarıma sahip bloglar reklamverenin ilgisini çekerken, temanın sadeliğine de özen gösteriyorlar. Yerleştirecekleri reklamın ziyaretçi tarafından kolayca farkedilmesini istiyorlar.

Konu

Aslında blogunuzun konusu reklmverenin kim olacağını belirleyen temel faktör. Kendimden örnek vereyim. Blg Hocam’ın konusu itibariyle okuyucu kitlesinin tamamına yakınını blog yazarları oluşturuyor. Dolayısıyla hedefi blog yazarları olan reklamverenler için Blog Hocam iyi bir pazar olabilir.

Değerler

Aylık veya günlük trafik, PageRank, Alexa gibi değerler firmaların değil ama küçük çapta reklamverenlerin sorguladığı değerler olabiliyor. Bu değerlerinzin yüksek olması sizin için bir avantaj.

Etkileşim

Bu da büyük firmaların ve markaların yayıncıdan beklentisi. Bu tür büyük reklamverenlerin genellikle pazarlama departmanları olduğu için, geri dönüşüm oranı, etkileşim oranı gibi asıl önemli olan değerlere bakıyorlar.


Esneklik

Fiyat ve ödeme konusunda esnek olmanız da sizi tercih edecek reklamveren sayısını etkileyecektir. Esneklikten kastım; farklı reklam modellerine, fiyat aralıklarına ve ödeme yöntemlerine sahip olmanızdır.

 

Reklamverenlerin bu beklentilerini karşılayıp, etkileyici bir “Reklam” sayfası oluşturduktan sonra pek çok reklam teklifi alacağınıdan emin olabilirsiniz.

Herkese bol kazançlar!

Adsız

Lanet Olasıca Paragöz İnsanlar!

Dini imanı para olan ve gözü paradan başka hiçbir şey göremeyen lanet olasıca bir tür var şu dünyada. Kimi zaman duyardım ama böylesine ilk defa rastladım. Kusura bakmayın ama öyle bir insan ki bu insan, para için eşini, çocuğunu ailesini bile satar. Bu seviyede bir adam. Yani artık öyle diyorum çünkü başka türlü tanımlayamıyorum.

1 ay 8 gün önce üniversite okuduğumuz şehirde, arkadaşımla beraber tutmuş olduğumuz eski evden çıkıp yeni bir eve taşındık. Tam olarak ağustosun 14'ünde yeni eve taşınırken eski sahibine hatta eski sahibi değil eski o.. cocuğuna (çok özür dilerim) evden çıkmak istediğimizi söyledik. Ağustosta evde hiç oturmadığımız halde, sadece eşyalarımız fazladan 2 hafta evde kaldı diye adam bizden tam 150 TL talep etti. Evin aylığı zaten 250 TL'ydi. Öyle küçük bir evdi. Zaten 2 kişiydik ve 250 TL bile değmezdi inanın. Geçen sene okulun sonlarına doğru, bir sene bitse de artık şu evden kurtulsak diye günleri sayıyordum neredeyse..

Her neyse.. Dedik ki biz buna (adam bile değil) : "Bu ay sadece 14'üne kadar oturduk biz bu evde. Hatta oturmadık bile. Sadece ev aradığımız süre içerisinde eşyalar evde kaldı. Yeni eve taşındık. Eşya falan kalmadı evde. Eski döneme ait elektrik ve su faturası da kalmadı. Evin anahatarlarını da eve bıraktık. Biz öğrenciyiz yeteri kadar paramız yok. Bizi idare etsen, sadece 100 TL versek kabul eder misiniz acaba?" dedik. "Yeni eve ilk kirasını daha yeni verdiğimizden dolayı paramız kalmadı şuanda." diyerek de ekledik. Adam paragöz ib.nenin teki. Kabul etmedi. Tamam abi dedik. Şuanda cebimizde ne kadar varsa verelim. Kalanını da sonra veririz. Ne var ne yok aldı bizden. Ben ve arkadaşımızdan sadece 110 TL çıktı ve giderken de paranın kalanını alacağını söyledi!

Tüm aylık 250 TL, 2 hafta oturduk 110 TL verdik. Yani adama +15 TL daha vermemiz gerekirken bizden +40 TL daha talep etti. Üstelik de orta sözleşme falan da yok. Kendi kafasına dayanarak istemişti. Adam zengin, parası olduğu her halinden belli. Son model Toyota Corolla var altında. Fakir olsa anlarız belki ama zengin adamsın, ne diye hakkın olmayan parayı istersin?.

Dinsizin hakkından imansız gelir. Sen 40 TL istiyorum diye diretirsen, biz de vermemiz gereken 15 TL'yi de vermeyiz. Sonuç olarak 1 aydan fazla bir süredir o hakkı olmayan 25 TL'yi alacak diye her gün arıyor. (Vermemiz gereken 15 TL. Onun talep ettiği 40 TL ve sonuç olarak haksız kazanç sağlamak istediği 25TL gibi fazladan bir para var.)

Arıyor açmıyoruz. Mesaj atıyor cevap vermiyoruz. Gizli numaralara engelledik hatlarımızı. Başka numaralardan aramalar yapıyor, yine açmıyoruz. Deliriyor, üstüne bir de "paramı vermeyen adamı oyarım ben. elektrik faturası da gelmiş. onu da ödeyin. pazartesi akşamına kadar mühletiniz var." şeklinde de tehdit mesajları atıyor.

Lan oturmadığımız evin elektrik parasını neden biz ödeyelim? Oturduğumuz süre içerisindeki tüm faturalarımızı ödedik zaten. Son 1 aydır yeni bir evde oturuyoruz ve bize bir daha binasını bile dışardan hiç görmediğimiz bir evin elektrik faturasını ödetmeye çalışıyor. Hem suçlu! Hem güçlü dedikleri işte böyle bir şey olsa gerek.

Neden verelim ki? Biz milyoner miyiz? Para kolay mı kazanılıyor? Paranın gereken kısmını ödüyoruz da +40 TL niye? Öğrenciyiz, çalışan falan da değiliz. Para kazanan bir birey olsak alır o parayı yüzüne fırlatırdım ben, o şeref yoksunu şe.refsizin!

İşin garip tarafı da şu. Gözünü o kadar çok para hırsı bürümüş ki mantıklı bile düşünemiyor artık. Hadi haketmediğin bir parayı bizden istedin. Peki 1 aydan fazla bir süredir insan hiç bıkmaz mı? Çok para da değil onun için. Adamın zengin olduğundan, villaları ve parselleri olduğundan haberimiz var. "Neyse, bu çocukların bana parayı vereceği yok. Ben bu işin peşini bırakayım." demiyor. Hani 500-600 TL olsa peşinden koşulacak bir para diyebiliriz ama zenginsin ve altı üstü 40 TL'nin peşinden neden koşuyorsun? Zengin adamsın, fakir de değilsin. Öğrenciye çok gelir o 40 TL. Zoruna gider. Zor durumda kalır ama senin için ne ki o para? Bir hiç!

Her gün arayıp mesajlar atarak rahtsız ediyor. Huzurumuzu kaçırıyor. Eğer o parayı hakediyor olsa şimdiye kadar vermiştik zaten ama yok yani. Kafasından bir ücret uydurup para istiyor. Dağ başımı burası? Eşkiya mısın sen? Haraç mı kesiyorsun? Ayıp, haysiyet, şeref, itibar gibi kavramlardan hiç mi haberin yok senin?

1 sene boyunca oturduğumuz evin sorunlarını her fırsatta dile getirmemize rağmen gelip bir defa bile olsun ilgilenmedi. Komşularımız bile bize "önce evine baksın. sorunlarınızı halletsin. sonra parasını verin" demesine rağmen biz bir defa bile olsun aylığı aksatmadık. Şimde de gelmiş tehditler savuruyor. Kolay lokma bunlar. Kaç TL istesem verecekler. Hiç ses çıkarmıyorlar hesabı yapıyor heralde. Hani diretirsem para koparırım gibisinden hesaplar yapıyor kendince sanırım..

Bazen bıkıyoruz bu tavırlarından. Ne uğraşacaz bu deliyle. Parasını verelim de kurtulalım diyoruz ama adama gel paranı verecez bile diyemiyoruz. Olay artık tamamen farklı bir hal aldı çünkü. Attığı mesajları ve günde 20-30 tane çağrıdan ne kadar öfkelenmiş olduğunu anlayabiliyoruz artık. 1 aydır telefonla olan bu tacizini neredeyse her gün yapıyor. Sanki işi gücü yok da tüm gün bizle uğraşma görevi kendisine verilmiş gibi. Adamın paradan öylesine gözü dönmüş ki artık, bizi gördüğü yerde dövecek cinsten. Hani artık karşısına çıkıp al paranı desek, soyacak bizi. Daha çok para isteyecek, üstüne bir de dövecek hissine kapılıyor insan. Bir de zaten piskopat gibi sert bir yapısı olması da insanı ürkütüyor. Adama "Neyin hırsı lan bu! Allah gözünü doyursun. Köpek herif!" diyesi geliyor insanın ama biz onun gibi yetişmedik. Bu zamana kadar yaptığı  onca şeye rağmen de hiç saygısızlık etmedik. Buna dayanaraktan kendinde güç buluyor sanırım ama emin olun zerre kadar saygıyı da haketmiyor. Bırakın saygıyı, bir gün sürünse bile bir yardım elini bile hakedecek biri değil. Bunu anladım ben.

Belli ki zamanında bayağı bir haksız kazanç elde etmiş ki o yüzden adamda Allah korkusu diye bir şey de kalmamış. Bir gün Allah'tan cezasını bulur İnşallah. Bundan başka diyecek laf da bulamıyorum artık. Açıkçası arkadaşımla ne yapacağımıı bilemez durumdayız şuanda.

İçimi dökmek anlamında bloga yazmak istedim başıma gelen bu olayı. Hem zaten blogun da amaçlarından biri de bu değil mi zaten. Buradan yazıp, olayı anlatınca basit bir olaymış gibi gözünüze gelebilir ama inanın öyle böyle değil. İlk defa böylesi bir magandayla karşılaşıyrum. Hani içinde bulunduğumuz durum çok garip boyutlar da almaya başladı. Kimi zaman düşünüyorum. Dava açsak sonu nereye gider diye. Çünkü resmen telefonla taciz ve haraç kesme olayı var işin içinde. Şimdi boyun eğsek belki de bunu sürdürmeye devam edecek ve gerçekten de haraç istemeye başlayacak. Bunun böyle olmayacağının garantisini kim verebilir ki?

Ma.fyaya mı bulaşmışız, nasıl bir belaya bulaşmışız inanın hiç bilmiyorum. Bir kaç güne bıkar, imana gelir diye bir şey yok adamda. Çünkü adam adam değil, namus.suzun teki. Yazının başında da dediğim gibi eşini, anasını, çocuklarını bile para karşılığı satabilecek türden şe.refsiz bir adam! Bundan eminim artık!

Evi tutarken bilseydik, tutmazdık diyecem ama nereden bile bilirdik ki. Gerçi o berbat evi ben tutmadım. Arkadaşım bulmuş, anlaşmış ve tutmuşlar ailesiyle. Ben olsam kesinlikle redderdim o evde kalmayı. Bugüne kadar verdiğimiz paraları da kendisine helal etmiyorum! O derece nefret ediyorum ondan ve onun gibi tüm paragöz insanlardan. Hayatı paraya endeksli olan, hayatı para olmuş, gözünü para hırsı bürümüş yani hayatı paranın eksenin de dönen bütün insanlardan nefret ediyorum!

Bakalım bu işin sonu ne olacak. Dualarınızla ancak bu işin içinden sıyrılabilirim arkadaşlar. Bıkıp usanmadan yazıyı sonuna kadar okyan herkese çok teşekkür ediyorum. Bu yazımı okuyup, sıkıntıma ortak olan, sıkıntımı paylaşan herkese çok teşekkür ediyorum.

Adsız

Cep Telefonu Markalarının Kamera Yarışı

Cep telefonu firmalarının son zamanlardaki savaşlarından bir tanesi de kullanıcıları kamera özelliği üstün cihazlarla cezbetmek. Bu savaşın içinde ise en çok göze batan 3 marka var : Sony, Nokia ve Samsung!

Bu cihazlara artık direkt olarak "fotoğraf makineli cep telefonu" demek istiyorum. Yani kameralı cep telefonu bile çok az basit kalır. Çünkü bu cihazların kamera özellikleri gereği neredeyse kompakt bir fotoğraf makinesi ayarında çekimler yapabiliyorlar. Bu yazımda da yukarıda isimlerini saydığım bu telefonların genel özelliklerini değil, daha çok kamera özelliklerini ve performanslarını kıyaslamak istedim.

İlk önce, alfabetik sıra gereği Nokia'nın, Lumia serisinin bir devamı olarak çıkardığı Lumia 1020 serisinden bahsedelim. Daha sonra da diğer iki cihaza doğru akalım. :)


Nokia Lumia 1020




Bu telefon 41 MP'lik bir kameraya sahip. İnternette edindiğim bilgiler kadarıyla şuana kadar çıkan cep telefonu kameraları arasında en iyisiymiş. Hatta bir çok fotoğraf makinesinden de iyi çekimler yapıldığı söyleniyor. Telefonda lens olarak Carl Zeiss markası kullanılmış. Son derece kaliteli bir lens kullandıklarını söyleyebiliriz.

OIS özelliği sayesinde ekrandaki titremeler en aza indirgeniyor.  Bir diğer önemli ve özellik ise  bir akıllı telefonda görülmemiş derecede düşük ışık hassasiyeti yüksek ve dinamik aralığı büyük görüntülerin elde edilmesine olanak sağlayan PureView teknolojisi!

Lumia 1020 kamerası 3x zoom yapıldığı zaman ise çekimde herhangi bir bozulma olmaması da bir telefon için ilgi çekici bir özellik. Video çekme modunda ise 6X zoom yapılabiliyor. Ve tabikide bu telefon ile HD videolar çekmek mümkün. Bu olmsa ayıp olurdu zaten 41 MP'in şanına. :) Ee.. Heralde "panaromik fotoğraflar da çekebiliyor" dememe bile gerek yok. :)

Diğer görüntü özellikleri :
  • Sahne modları : Otomatik, Gece portre, Spor, Gece, Yakın çekim, Arka aydınlatma 
  • Beyaz denge modları : Bulutlu, Akkor lamba, Floresan, Gün ışığı, Otomatik 
  • Işık duyarlılığı : Otomatik, ISO 100, ISO 200, ISO 400, ISO 800, ISO 1600, ISO 3200 
  • Fotoğraf görüntüleme : Kamera Rulosu, Ay, Zaman Çizgisi, Fotoğraf düzenleyici, Favoriler, Albüm, sosyal ağlardan fotoğraflar
Çekilen bir fotoğraf ile anlık olarak oynama yapılabilir, bir fotoğrafa farklı farklı efektler verme gibisinden özellikler de Lumia 1020'de mevcut.

SDN'den Hakkı Bulut abimizin hazırladığı Lumia 1020 örnek kamera çekimi videosu :)




Cihaz hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya tıklayın!



Samsung S4 Zoom


Çekici bir şeyler denemeye çalışmış sanırım Samsung. Bir ilki denemiş. İyi etmiş ama telefona görüntü olarak hoş bir görüntü verememişler bana göre.. Öncelikle adının zoom olmasından da anlaşılacağı üzere zoom özelliği ile öne çıkan bir telefon olduğunu hemen anlamışsınızdır zaten.

16 MP bir çözünürlülüğe sahip S4 Zoom, 10X optik zoomla beraber toplam olarak 21X optik zoom yapabiliyor.  Ayrıca Nokia Lumia 1020'deki OIS yani "Optik Görüntü Sabitleme" özelliği S4 Zoom'da da var.

Video konusunda 1080p çözünürlüğünde 30 FPS video kaydı yapabilirken; 720p çözünürlüğünde 60 FPS hızında video kaydı gerçekleşebiliyor.

Diğer görüntü özellikleri:
  • 1/2.3 inç BSI CMOS sensör   
  • 23-483 mm f2.8 diyaframlı objektif     
  • 16 hazır çekim modu, Otomatik çekim modu, P, S, A ve M modları  
  • Hazır efekt özellikleri    
  • Video kayıt sırasında 4 Megapiksel fotoğraf (6 adet) çekebilme

Telefon çok iyi özelliklere sahip olsa da kullanılan lensten kaybediyor. Telefonda kullanılan, "Samsung Zoom Lens" denilen lensin yeteri kadar iyi olmaması yüzünden, cihazdaki teknik özelliklerden tam olarak faydalanılamıyor. Yani lensi yüzünden bu saydığımız  teknik özelliklerin hakkını veremiyor cihaz.



Cihaz hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya tıklayın!



Sony Cyber-Shot QX 100


Görünce hayretler içinde kaldığım bir özelliğe sahip. Son derece akıllıca düşünülmüş. Telefona entegre ederek, telefonun şekil olarak saçma sapan bir şeye benzemesinin önüne geçilmiş.Sony QX 100'ün bir de QX10 modeli var ama ben Cyber-Shot QX 100 modelini incelemeye karar verdim. Çünkü Lumia 1020 ve S4 Zoom ile kapışacak düzeyde olan cihaz  Cyber-Shot QX 100 modelidir.

Cyber-Shot QX 100 modelinin en dikkat çekici yanı  tabikide harici bir objektife sahip olmasıdır.  Lumia 1020 ve S4 Zoom'daki OIS özelliği  Cyber-Shot QX 100'de de var. Cihaz 20 MP kameraya sahip. Maksimum olarak 6400 ISO yapabilme özelliği de cihazda mevcut. Lumia 1020'de maksimum ISO 3200'e kadar yapılabildiğini de hatırlatmak isterim.

Bir not ekleyeyim :)
"ISO ışık duyarlılığıdır ve genelde az ışıklı ortamlarda kullanılır diye biliyorum ben. Fotoğraf çekimi yaparken ISO'yu arttırdığınız sürece fotoğraf kalitesi de aynı oranda düşecektir. Mecbur kalmadıkça ve özellikle de ışıklı ortamlarda en düşükte kullanılması gereken bir özelliktir. Bu sebeple iki cihaz arasındaki maksimum ISO farkı, cihazların kameralarının ne kadar kaliteli olduğu hakkında hiçbir bilgi vermez."

Devam edelim...
Sony QX100'ün diyafram açıklığı f1.8 olarak göze çarpıyor. Normal fotoğraf makinelerinde az görülen bir şeydir bu. Benim fotoğraf makinelerinde şuana kadar gördüğüm en düşük diyaframlar hep f2.0'ın üzerindeydi. Mesela Samsung S4 Zoom cihazı ile karşılaştırdığımız zaman S4 Zoom'daki diyafram f2.8 idi.

Sony'in minimum değer ve maksimum açıklık olarak F1.8 değerini kullanması çoğu telefonda olmayan bir şeydir bence. Hatta şuana kadar ben böyle bir telefon duymadım açıkças. Bu diyafram ne işimize yarar derseniz eğer, makineye giren ışık sayısını belirler. Değer düştükçe makindeki açıklık büyür. Açıklık ne kadar fazlaysa ortamdaki ışık o kadar çabuk toplanarak aynaya ulaşır. Bu durum aynı zamanda ışığın az olduğu ortamlarda daha etkili fotoğraf çekmemizi sağlar. Sadece ışığı ayarlar dememiz yanlış olur tabi. Bunun dışında da fotoğrafta odakladığım yerin dışında kalan yerlerin daha çok flu olmasını sağlar ve daha profesyonel çekimler elde edilebilir.

Telefon hakkında daha iyi bir bilgiye sahip olabilmek açısından Sony'in yayınlamış olduğu video :




Cihaz hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya tıklayın!



3 Cihaz ile İlgili Kendi Yorumum :
Açıkçası özelliklere ve çekim kalitelerine bakacak olursak Samsung Galaxy S4 Zoom'u ilk başta elerdim. Lensin yeteri kadar iyi olmaması ve kötü bir tasarıma sahip olması beni telefondan soğutan etkenlerin başında geliyor diyebilirim. Üstelik de yine plastik kasa kullanmışlar. Hal böyle olunca kasa olarak pek de sağlam bir ürün çıkmıyor ortaya. Yani demek istiyorum kii... 3 telefondan birini alacak olsam Samsung'u ilk başta eler, Lumia 1020 yada Sony QX100 arasında seçim yapardım.

Heaa.. Unutmadan söyleyeyim.  QX100 modelinin bir alt modeli olan Sony QX10 modeli de var. Parası QX100' yetmeyenler QX10'a yönelebilirler eğer isterlerse...

"Ben Windows Mobile işletim sistemi kullanamam, Android'den vazgeçemem! Hem bunun lensi ve dünyada bir ilk olması dolayısıyla gayet artistik!" diyenler için Sony'i öneririm. :)

"Ben o lensi sürekli yanımda taşıyamam. İşletim sistemiyle pek ilgilenmiyorum!" diyenler için, Nokia'yı öneririm. :)

...Ve böylece yazının da sonuna geldik, fotoğraf meraklısı teknoloji tutkunları! Umarım bu yazımda 3 cihazı da yeteri kadar düzgün anlatabilmişimdir. Ayrıca şuna da değinmek istiyorum. Yazıyı tamamen okuduysanız eğer, dikkat ederseniz cihazların sadece kamera özelliklerine değindim ve kamera özelliklerini karşılaştırdım. Yani şu telefon daha iyi bu daha iyi gibisinden yorumlar yapmadım. Şunun kamerası bundan daha iyi ve şunun kamerası şu gibi özelliklere sahip gibisinden sadece kamera kıyaslamaları yaptım. Konuyu açmaktaki amacım da buydu zaten. Telefon markalarının ürettiği fotoğraf makineli cihazların kameralarına değinmekti. Yazıyı okurken buna dikkat etmişsinizdir umarım. Gerçi bunu yazının başında da belirtmiştim ama yinede içim rahat etmedi bir daha yazasım geldi. Kişisel blog değil mi olm, istediğim gibi karalarım. :D

Adsız

Affiliate Marketing Nedir?

Blogunuzdan para kazanma konusunda daha önce PPC (tık başına ödeme) ve Google AdSense reklmlarından bahsetmiştim. Bu yazıda tanıtacağım yöntem ise performansa dayalı bir CPA (Cost Per Action) yöntemi olan Affiliate Marketing. Türkçeye iş ortaklığı pazarlaması olarak çevirebileceğimiz affiliate marketing, yayıncı yani blogger ve reklam veren arasındaki ilişkiyi tanımlar.

 

 

Affiliate Marketing Nedir?

 

Firmalar için en ucuz ve etkili şekilde kitlelere ulaşmanın yolu şüphesiz sanal ortam. İnternetin bu  gücünden faydalanmak isteyen firmalar affiliate networkleriyle anlaşarak ya da kendi ortaklık programlarını yayınlayarak yayıncılardan bu ürün ve hizmetlerin satışında yardımcı olmalarını isterler. Burada yayıncı biz yani blog yazarları oluyoruz. Ve sattığımız her ürün için daha önce belirlenen komisyonu alıyoruz.

Affiliate Marketing

 

İşte affiliate marketing, bloggerlar için bu kadar basit ve kazançlı bir para kazanma yöntemi. Affiliae mrketing ile hem ürün sahibi firma, hem aracı olan affiliate network, hem de yayıncı olan blogger kazanır. Yani affiliate markteting “win-win” prensibiyle işler.

 

Affiliate marketingin uygulama ve ödeme şekli açısında 2 önemli yöntemi vardır.

 

1. CPS (Cost Per Sale): Bu yöntemde satış yaptığınız ürün başına komisyon alırsınız. Örneğin %5 komisyon veren bir firmanın 100 liralık ürünlerinden ayda 20 adet satttığınızı düşünelim. Bu durumda kazancınız (100x5/100)x20=100 TL olacaktır.

 

2. CPL (Cost Per Lead): Bu yöntemde ise ürünü satmanıza gerek yoktur. Üye toplamak isteyen sitelere gönderdiğiniz üye veya doldurttuğnuz form başına komisyon alırsınız.

 

 

Affiliate Markting’e Başlamadan Önce Bilmeniz Gerekenler

 

Affiliate marketing yaparak blogunuzdan para kazanmaya başlamadan önce size bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Bunları okuduktan sonra affiliate marketinge başlamakta fayda var. Nelerle karşılacağınızı bilmek istersiniz öyle değil mi?

  • Satacağınız ürünleri dikkatli seçin: Affiliate marketing sektöründe pek çok ortaklık programı ve affiliate networkle karşılaşacaksınız. Buralarda yüzlerce firma ve ürün göreceksiniz. Size tavsiye içinize sinen, mümkünse bizzat kullandığınız veya inandığınız, blogunuz konusuyla ilgili, ziyaretilerinize hitap eden ürünleri tercih etmeniz.
  • Öğenmeye açık olun: Affiliate marketing performansa dayalı bir pazarlama modelidir. Satışlarınızı arttırmak için çeşitli yöntemler geliştirmeye, bunları öğrenmeye ve uygulamaya, bol bol okumaya, yeni terimlerle tanışmaya hazırlıklı olmalısınız.
  • Şehir efsanelerine inanmayın: Affiliate marketing yapmaya karar verdikten sonra çeşitli araştırmalar yapacağınızdan eminim. Bu araştırmalarınıda size büyük meblağlar kazandırdığını iddia ederek çeşitli setler satmaya çalışan onlarca hatta yüzlerce siteyle karşılaşacaksınız. Bunlara inanmayın. Affiliate marketingin sırrı veya sihirli yöntemi gibi şey yoktur!
  • Daha fazla içerik: Sadece ürünü tanıtan bir yazı yayınlarak o ürünü satabileceğinizi düşünüyorsunuz bunun pek mümkün olmadığını söylemeliyim. Ürün hakkında pek çok yeni içerik üreterek ziyaretçiyi ürünü alması konusunda teşvik etmelisiniz. Bu, blogunuza daha çok zaman ayıracaksınız demektir.

 

Google Ve Affiliate Marketing

 

Google’ın affiliate marketing yapan bloglara nasıl baktığını, herhangi bir ceza verip vermediğini merak edebilirsiniz. Hemen cevaplayayım. Google’ın affiliate marketing yapan bloglarla bir alıp veremediği yok. Google’ın asıl hedefi sadece affiliate marketin için açılan bloglar ve web siteleri.

 

Halihazırda bir blogunuz varsa, satış yaptığınız ürüne ait yazı, blogunuzun içeriğinin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturur. Bu, Google’ın kabul bettiği bir durumdur. Fakat sadece ürün satmak içerik oluşturulan bloglar, yeterince orijinal içeriğe ve katma değere sahip olmadığından Google aramalarında üst sıralarda çıkma ihtimali çok azdır.

 

Bu konu hakkında daha fazla bilgi almak için Google satış ortaklığı yönergelerini okuyabilirsiniz.

 

 

Affiliate Marketing’i Neden Seviyorum?

 

Affiliate marketing, blogunuzdan para kazanabileceğiniz yöntemlerden hem daha kazançlı hem de uğraşması çok daha keyifli. Blogunuz bir mağaza ve siz de bu mağazanın pazarlama müdürüsünüz. Yapmanız gereken şey yeteneklerinizi konuşturmak ve satışlarınızı arttırmak. Üstelik sıfır risk ve pasif gelir. Yani siz uyurken bile birileri blogunuzdaki yazılardan etkilenerek o ürünü satın alabilir, siz de uykunuzda kazanabilirsiniz :)

Adsız

Paypal Nedir? Bloggerlar İçin Neden Önemlidir?

Banner reklamları, tanıtım yazıları, link ve ürün satışları derken bloggerlar kendilerini sanal ticaretin içerisinde buldu. Artık çoğu blog yazarı yukarıda saydığım yöntemlerle blogundan para kazanabiliyor. Ancak hem reklam veren, hem de reklam yayınlayan kişiler ödeme konusunda sıkıntı yaşıyabiliyorlar. Örneğin bloggerların önemli bir kısmı 18 yaşından küçük ve banka hesapları yok. Banka hesapları olanlar da EFT yaparken işlem ücreti ödemek zounda kalıyorlar. Zaten ödemelerin küçük meblağlar olduğunu düşünürsek, bankaların yaptığı bu işlem kesintileri ödeme yapan kişleri düşündürüyor.

 

paypal

 

Tam da bu noktada devreye 100 milyondan fazla aktif üyesi bulunan Paypal giriyor.  Sanal bir banka gibi düşünebileceğiniz Paypal, internet kullanıcıların güvenli alışveriş ve para transferi yapması sağşayan bir yöntem. Her blog  yazarının bir Paypal hesabı olması gerektiğini düşünüyorum. Neden bu düşüncede olduğumu yazının devamını okuduğunuzda anlayacaksınız.

 

 

Paypal Nedir?

 

Paypal, kşisel bilgilerinizi veya krat bilgilerinizi kullanmadan, sadece e-posta adresi üzerinden ödeme yyapmanızı sağlayan bir sistemdir. Paypal’a üye olmak ve kullanmak tamamen ücretsizdir. Kredi kartı veya banka hesabınızın olmasına gerek yoktur.

 

Paypal’da bireysel, ticari ve premier olmak üzere 3 hesap türü vardır. Premier hesap online satış yapan kişiler için , ticari hesap ise  kurum ve kuruluşlar  için idealdir. Blog yazarları için bireyse hesap yeterlidir.

 

E-Posta Adresi Ve Şifre Önemlidir

 

Paypal’a üye olurken standart kayıt formlarına benzer bir form dolduracağınız için detaylara girmiyorum fakat e-posta adresi ve şifre konusunda dikkatli olmalısınız. Zira bu e-posta adresi ve şifreyi sadece Paypal hesabınıza girişlerde değil, alışveriş ve ödemelerde de kullanacaksanız. Örneğin bir reklam veren size ödeme yaparken sizden Paypal adresinizi isteyecektir. İşte Paypal adresiniz, bu e-posta adresinizdir.

 

Onaylı Olmak

 

Paypal’da onaylı hesap ve onaysız hesap şeklinde 2 kavram vardır. Sadece e-posta adresi ile oluşturulan hesaplar onaysızdır. Hesabınızı bir kredş kartına veya banka hesabına bağladığınızda ise Paypal heabınız onaylı olur. Onayları hesapların yurt dışına ödeme yapma ve ücret limiti gibi sorunları yoktur.

 

İşte Paypal böyle güvenli ve pratik bir ödeme yöntemi. Özellikle yurt dışından firmalar size reklam vererlerse çok büyük ihtimalle ödemelerini Paypal ile yaparlar. (Bana hep öyle yaptılar) Ödemeyi Paypal hesabınıza aldıktan sonra ister Paypal ile ödeme kabul eden sitelerden alışveriş yapabilir, isterseniz de o parayı  banka hesabınıza aktarabilirsiniz.

 

Kayıt olmak için: https://www.paypal.com

Adsız

Yapı Kredi Yeni Websitesi ile Ezber Bozuyor

Yapı Kredi yeni web sitesi ile Türkiye’de ve bankacılık sektöründe bir ilke imza attı.

İnternet müşterilerine yepyeni bir deneyim sunan, karışık sekme ve menülerin olmadığı bu yeni sitenin anasayfasında sadece bir arama çubuğu bulunuyor. Bu sayede Yapı Kredi müşterileri anasayfada bulunan arama çubuğunu kullanarak tüm aradıklarına ulaşabiliyor. Böylece müşterilere daha hızlı ve zahmetsiz bir bankacılık hizmeti sunuluyor.

yapi-kredi

Arama temeli Google Search Appliance teknolojisine dayanan bu site, müşterilerin aramalarını zaman içerisinde öğrenen ve kendini geliştiren bir yapıya sahip. Arama motorunda “altın, usd, euro” gibi aramalar yapıldığında sonuçlara anında ulaşılabiliyor. Yapı Kredi uygulamalarına erişmek içinse arama motoruna ''QR'' yazmak yeterli. Aranılan şube ve ATM’ler ise şehir ve bölge adı girilerek kolayca bulunabiliyor.

Davranışsal Hedefleme Teknolojisi ile müşterilerin siteye geldiği kanallardan, onun hakkında bilgiler toplanarak kullanıcının site içerisinde aradığı içeriğe en hızlı şekilde ulaşması amaçlanıyor. Örneğin; müşeri limango.com.tr ya da benzer sitelerden yapikredi.com.tr’yi ziyaret ediyorsa ve bir Limango kampanyası varsa, müşteriye anasayfa banner alanında ilk sırada limango.com.tr bannerı gösteriliyor.



Siz de bu yepyeni internet bankacılığı deneyimini yaşamak istiyorsanız hemen http://www.yapikredi.com.tr 'yi ziyaret edin.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Adsız

Alışılmışın Dışında Blog Reklamı Yapmak

Merhaba arkadaşlar.Ben Serdar Karagülle.

Blog'unuzun reklamını genelde Facebook,Twitter vb. sosyal medya platformlarında paylaşarak yapıyosunuzdur.Ben ise sizin yaptıklarınızın yanı sıra daha acayip yollara başvurdum. İşte o yollar ;

 

Duvarlar

 

Duvarlara blog'unuzun adresini yazabilirsiniz.İşlek yerlere büyük puntolarla yazabilirsiniz ama dikkat edin yakalamasınlar :).Emin olun bu şekilde iyi ziyaretçi gelir,10 ziyaretçinin en az 3'ü yazılarınızı beğense düzenli ziyaretçiniz olur.



Okul Tahta Veya Sıraları


Bildiğiniz üzere blog'cuların çoğunluğu okul çağı gençlerden çıkıyor.Bu yüzden etkili olduğunu düşündüğüm reklam türlerinden biri de bu.Bende uygulamıştım zamanında iyi hit almıştım.



Arabalar

 

Bu yöntem fazla tutmayabilir ama siz yinede deneyin.Arabaların üstü fazla ilgi çekmiyor :)

 


Online Oyunlar

 

En sevdiğim madde bu.Genelde hepimiz bir veya birden fazla online oyun oynarız veya oynamışızdır.Örneğin Counter Strike,bu oyunda nickinizi blog'unuzun adresini yazıp oynarsanız büyük sükse yaratabilir.



Online oyunları eğlenmek için oynuyosanız böyle bir yöntem en iyisi bence hem reklamınızı yaparsınız hem eğlenirsiniz.Sadece Counter Strike olarak düşünmeyin bir çok online oyun var Knight Online,Cabal Online,Silkroad Online vs.

 

 

İnternet Cafeler

 

İnternet kafeye gidip herhangi bir bilgisayarın başına oturun ve bilgisayarda bulunan tarayacılar hangisi (Chrome,mozilla,explorer) ise onun başlangıç sayfasını blog'unuzun adresine yönlendirin.Sonra paintten bir boş sayfaya blog adresinizi büyük harflerle yazıp kaydedin.Ardından masaüstü arkaplanı olarak değiştirin.Güzel hit sağlar ve merak uyandırır :)

Benim yaptıklarım ve aklıma gelenler bunlar artık gerisi sizin kabiliyetinize ve yaratıcılığınıza kalmış birşey.

Yazar Hakkında: Ben Serdar Karagülle aklıma gelen ve işime yarayan kendi çapımda yaptıklarımı blogumda paylaşırım.Yukarıda yazdıklarım umarım işinize yaramıştır bloguma beklerim.  SerMaka.Blogspot.Com

Adsız

Google AdWords Anahtar Kelime Planlayıcı Kullanımı

Son zamanlarda ürünlerini bir bir emekliye ayıran Google, son olarak Anahtar Kelime Aracı’nı emekliye ayırdı ve yerine Anahtar Kelime Planlayıcı’yı kullanıma sundu. Bu haber ilk duyulduğunda anahtar kelime aracının müdavimleri büyük bir panik ve hayal kırıklığı yaşamıştı fakat yerine geçen anahtar kelime planlayıcının aslında anahtar kelime aracını da içerdiğini anlayınca yüreklere su serpildi.

 

 

Anahtar Kelime Planlayıcı Ne İşe Yarar?

 

Öncelikle bu anahtar kelime planlayıcıyı kullanmanın blog yazarları için öneminden bahsedelim. Aslında reklam kampanyası oluşturmak isteyen AdWords kullanıcılarına fikir vermek için oluşturulan anahtar kelime planlayıcı, bloggerlar için de organik trafiği arttırmaya ve yeni yazı fikirleri edinmeye yardımcı olacak çok önemli bir araçtır. Nasıl mı? Anahtar kelime planlayıcıya bir anahtar kelime yazarak en çok aranan ilgili kelime veya kelime gruplarını görerek yeni yazı fikirleri edinebilir, ayrıca bu anahtar kelimelerin aranma hacimlerini görerek organik trafiğinizi arttırmaya yönelik içerikler üreteblirsiniz.

 

 

Anahtar Kelime Planlayıcı Nasıl Kullanılır?

 

Gelelim anahtar kelime planlayıcının kullanımına. Öncelikle, bu aracı kullanabilmek için Google AdWords hesabınız olması gerektiğini hatırlatmak isterim. Eğer AdWords hesabınız yoksa buraya tıklayarak ücretsiz AdWords hesabı oluşturabilirsiniz.

 

1.Adım: AdWords hesabınıza giriş yaptıktan sonra üst menüdeki Araçlar ve Analiz > Anahtar Kelime  Planlayıcı seçeneğini seçerek araca ulaşabilirsiniz.

 

Anahtar Kelime Planlayıcı

 

2.Adım: Burada sizi 3 seçenek karşılayacak. Burada ilk seçenek olan “Anahtar kelime ve reklam grubu fikirleri arayın” seçeneği bizim işimizi görecektir. Diğer seçenekler SEO ve SEM uzmanları için faydalı fakat biz bloggerlar için çok da gerekli değildir.

 

Anahtar kelime planlayıcı

 

Burada, ürününüz veya hizmtiniz yazan yere ilgilendiğiniz bir kelimeyi yazacaksınız. Ben örnek olarak çiçekler kelimesini yazıyorum. Hedefleme bölümünde hangi ülke veya dile ait aramaları baz almak istediğinizi seçtikten sonra sayfanın altındaki Fikir al butonuna bsabilirsiniz. 

 

3. Adım: İşlem tamalandıktan sonra gelen ekranda iki adet sekme vardır. Bunlardan anahtar kelime fikirleri sekmesine tıkladığınızda ihtiyacınız olan bilgilere ulaşacaksınız.

 

Anahtar Kelime Planlayıcı

 

Artık esas konumuz olan çiçeklerle ilgili onlarca hatta yüzlerce yeni yazı fikrine sahipsiniz. Ayrıca bu anatar kelimelerin ayda ortalama kaç kez arandığını ve bu kelimelerde ilk sıralarda çıkmak için rekabet düzeyini görebilrsiniz.

Adsız

Kişisel Blog Nasıl Olmalıdır?

Günümüzde bloglar o kadar popüler hale geldi ki artık neredeyse her internet kullanıcısının bir blogu var. Blogun ne olduğunu öğrenen, bir blog okumaya başlaya hemen herkes en kısa sürede kendine bir blog oluşturuyor ve ismine de “kişisel blog” diyor. Blog oluşturmak teknik olarak çok kolay bir işlem olabilir. Peki oluşturulan her bloga “kişisel blog” diyebilir miyiz? Maalesef bu iş o kadar kolay değil. Kişisel blog olmanın da bir yolu yordamı var. Öncelikle kişisel blog kavramını iyi anlamak gerekiyor.

 

Kişisel Blog Nasıl Olmalıdır?

 

 

Kişisel Blog Nedir?

 

Kişisel bloglar için insanın kendini en özgür hissettiği blog tipi diyebiliriz. Çünkü kişisel blogların belli bir konusu olmaz/olamaz. Konu ne olursa olsun yazar kendi düşüncelerini ve gözlemlerini paylaşır. Kişisel blogu diğer blog türlerinden ayıran esas nokta budur işte. Yazarın kendi düşünceleri… Örnek verecek olursam; bir teknoloji blogu yazarı, yeni çıkan bir ürünü tanıtır ve onun özelliklerini yazar. Kişisel blog ise o ürünü kullandıktan sonra, ürün hakkındaki düşüncelerini ve o ürünle yaşadığı olayları yazar.

 

 

Kişisel Blog Ne Değildir?

 

Kişisel blog bir ansiklopedi gibi her konuda bilgi veren, bir gazete gibi her haberi duyuran bir blog türü değildir. Kişisel blog sağdan soldan kopyalanan yazıların yer aldığı bir mecra hiç değildir. Kişisel blogda hit ve gelir kaygısı olmaz/olmamalıdır. Yazar dışında birinin görüşüne yer verilmez. Adı üstünde, kişiseldir…

 

 

Kişisel Bloglarda İsim Ve Domain Seçimi

 

Kişisel blogların isim ve domain seçiminde en yaygın olan kişinin ismi ve soyadından oluşan (Örn: serdarkara.com veya serdarkara.blogspot.com) domainlerdir. Zaten en mantıklı olan da bu gibi gözüküyor. Ancak kimliğini ifşa etmek istemeyen kişiler de olabilir elbette. Bu durumda 2 seçenek var. Ya serdaringunlugu, serdaryaziyor, serdarinblogu gibi isminizin yanına getirilecek bazı kelimelerle yeni kombinasyonlar üreteceksiniz, ya da yaratıcılığınızı konuşturup orijnal ismler bulacaksınız. Kelimelerbenim buna güzel bir örnek.

 

 

Kişisel Blog Teması Nasıl Olmalı?

 

Her blog türünde olduğu gibi kişisel bloglarda da üzerinde en çok durulan, en çok mesai harcanan konu şüphesiz tema seçimidir. Bana göre kişisel bir blogun tema seçiminde, o blogu yazanan kişinin ve hedef kitlesinin profili çok önemli rol oynar. Şöyle ki; eğer blog yazarı 15- 16 yaşlarında neşeli, coşkulu teenage biri ise tema seçimi de ona uygun hareketli ve renkli bir tema olabilir. Veya yazar 30lu yaşlarda, işinde gücünde biriyse seçeceği tema daha sade şatafattan uzak olmalıdır.

 

Fakat ne olursa olsun tema seçiminde blog sahibinin zevki kadar okuyucunun beklentileri de göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla tema değiştirmeden önce okuyucunun fikrini almak çok önemlidir.

 

 

“Hakkımda” Sayfası Olmazsa Olmaz!

 

Eğer kişisel bir blogunuz var, insanlar sizin fikirlerinizi, görüşlerinizi, deneyimlerinizi okumak için blogunuzu ziyaret ederler. Ve bu yazıları yazanan kişinin kim olduğunu merak ederler. Mutlaka bir hakkımda sayfanız olsun ama “öylesine” değil. Okuyan kişiyi hakkınızdan gerçekten bilgi veren, eğlenceli ve samimi bir “hakkımda sayfası” oluşturmak için çaba gösterin. Bu sayfanın size okuyucu kazandırma veya kaybettirme potansiyelinin olduğunu unutmayın.

 

 

Kişisel Bloga Neler Yazılır?

 

Kişisel blogda konu sınırlaması olmadığını daha önce söylemiştim. Ancak bunu “karşılaştığım her bilgiyi blogda paylaşırım” şeklinde algılamamak gerek. Kişisel blog niteliği gereği bir tür dışa vurumdur. Yine daha önce söylediğim gibi bir ansiklopedi veya gazete değildir. Kişisel blog her zaman “BEN” odaklı olmalıdır. Peki kişisel bloga neler yazılabilir? Gelin biraz beyin fırtınası yapalım...

 

Gidilen yeni bir mekan veya şehirde yapılan gözlemler, kişisel planlar/hedefler/beklentiler, karşılaşılan ilginç/komik/sıradışı olaylar, okulda öğretmene/ofiste patrona söylemek istenip söylenemeyenler, gündemdeki olayara dair görüşler, okunan bir kitaptan/dinlenen bir albümden/izlenen bir filmden kalanlar… Liste uzar gider.

 

Tüm kişisel blog yazarlarına başarılar ve keyifli bloglar!

Adsız

Blogger Şablon Düzenleme Sorunu ve Çözüm Yöntemi

Blogger şablonuna her girişte farklı farklı hata kodlarıyla karşılaşıp, bir türlü kodları açamamaktan dolayı bir kaç aylık bir sıkıntı yaşamıştım önceleri. Daha sonra çözüm yöntemini bulup, sorunu halletmiştim ama bu sorunun çözümünü blogda paylaşmamış olduğumu farkettim. Halbuki karşılaştığım sorunları çözüme kavuşturduğum zamanlarda ilk yaptığım işlerden biri bloga yazmak olurdu.

Bu sorun, blogger yeni şablon düzenleyiciye geçtikten sonra ortaya çıkmıştı. Aynı sorunu yaşayan arkadaşlar var ise, onlara önerim "Şablon" kısmına girer girmez, sayfa hata kodu sayfasına yönelmeden veya beyaz ekran hatasıyla karşılaşmadan, tarayıcı üzerinden sayfanın yüklenmesini seri bir şekilde durdurmaları gerekmektedir ama bunu çok seri bir şekilde yapmalısınız. Eğer sayfayı hata kodu sayfasına yönelmesini durduramadıysanız yeniden şablon kısmına dönüp aynı işlemleri tekrarlayın. Ne zaman ki sayfayı şablon kısmında durdurabilirseniz işte o zaman "HTML'yi Düzenle" butonuna rahatça tıklayabilirsiniz.



..Ve artık kodların içindesiniz. Şimdi ise tek yapmanız gereken şey CTRL + F yaparak,

<script language='JavaScript' type='text/javascript'> if (top.location != self.location) top.location = self.location; </script>

kodunu bulmak olacaktır.  Bu kodu şablonunuzun kodları içinde bulup sildikten sonra sorununuz çözülecektir ve artık şablona girişlerinizdde herhangi bir hata ile karşılaşmayacaksınız.

Eğer kodu bulmakta sorun çekiyorsanız, bunun sebebi kodlar arası boşluklardan kaynaklanıyor olabilir. Kodu bulamadıysanız eğer, kodu tamamen aratmak yerine kodun içinden ufak parçalar alarak CTRL+F ile açtığınız arama kutusuna yazıp öyle aratın.

Örneğin ilk başta aratırken sadece
<script language="JavaScript" type="text/javascript">

kısmını alarak aratabilirsiniz kodu yada;
if (top.location != self.location)

şeklinde bir parçasını aratarak bulmaya çalışabilirsiniz. Böylede bulamazsanız bu kodun arasındaki boşlukları kapayarak bulmayı da deneyebilirsiniz. Yani şöyle ki:
if(top.location!=self.location)

gibi.... Kolay gelsin. :)

Adsız

Okuduklarım : Zülfü Livaneli - Serenad

Bir arkadaşımın tavsiyesi ile merak edip okumaya başlarken bir anda baktım ki sayfa 70lere kadar geldiğim bir kitap... Karakterleri ve kurgusu hayali fakat; kitap içerisinde anlatılan tarihi olayların birebir gerçek olduğu bir roman.

Nedendir bilmiyorum ama kitabın fotoğrafını çektikten sonra, bloga eklemeden önce bilgisayarda biraz oynama yaparak "antika fotoğraf" görüntüsü verdim. :) Kitabı okuyan kişiyi eskilere alıp götürdüğündendir belki diyecem ama; bu sefer de "ulan sanki çok da eskileri görmüş gibi konuşuyursun" gibi bir tepki gelmesinden çekiniyorum. :) Şaka bir yana ama gerçekten de öyle. İnsan bir anda kendini öykünün içinde buluyor. Kitaba kendinizi verince, sanki olayların içindeymişsiniz de her şeye birebir tanık oluyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Kitabın bendeki etkileri bu yöndeydi diyebilirim.

Daha çok şarkıcı olarak ismini duyduğum Zülfü Livaneli'nin Serenad adlı romanını son derece başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Roman'da 1940 'lı yılların Nazili Almanyası'ndan ve Nazilerden Struma adlı bir gemi ile kaçan Yahudiler'den bahsediliyor. Kısacası kitapta, Struma faciasına değiniliyor desem yanlış olmaz.

Yazar, romanda Struma faciasından bahsederken sıkıcı tarih kitapları tarzında değil, Maya Duran adlı hayali bir karakterin uçak yolculuğu sırasında yazmaya başladığı günlüğü ile roman şekilleniyor ve son derece akıcı bir şekilde devam ediyor. Yani aslında roman, hayali bir karakter olan Maya Duran'ın romanın içinde yazdığı günlüğüdür.

İstanbul Üniversitesi'nin halkla ilişkiler bölümünde çalışan Maya'ya üniversite tarafından, üniversiteye konusma yapmak için gelecek olan 87 yaşındaki Alman profesör Maximillian Wagner'in İstanbul'da kalacağı süre boyunca onunla ilgilenmesi görevi verilir.Roman bundan sonra Maya ve profesör arasında geçen olaylar zinciri ile sürükleyici bir tarih dersine dönüşmeye başlar. Buradan itibaren ise artık yavaş yavaş romanın gelişme bölümü de şekillenmeye başlar.

1941 yılından sonra ilk defa 60 yıl sonra yeniden İstanbul'a gelen Wagner'in, kendisiyle ilgilenmesi için görevlendirilen Maya ile olan başlayan günlük ilişkisi belli bir yerden sonra kendini iki arkadaşın samimiyetine bırakır. Bu samimiyet sonucu olarak da geçmişte yaşadığı acıları Maya ile paylaşan Wagnerin, eşi Nadia ile olan acıklı hikayesini Maya'ya anlatmasıyla roman, bizi bir anda 1941'deki Struma faciasına götürür. Olaylar artık, birbirini çok seven bir çift olan Nadia ve Wagner adlı iki aşığın, ilk önce Naziler yüzünden eşinin trenden atılması daha sonra ise Struma faciası ile eşini tamamen kaybeden Wagner'in acıklı hikayesine dönüşür. Böylece roman buradan sonra gelişme bölümüne tamamen giriş yapmış olur. Maya bir yandan hazırlamakta kitap haline getireceği kitabında, bunları anlatırken diğer yandan günlüğünü yazmaya da devam eder.

1939-1940'lı yıllar Nazilerin, Yahudileri katlettiği dönemlerde Alman profesörü olan genç Maximillian Wagner, okuldaki Nadia adlı, Yahudi kıza aşık olur. Evlenirler. Fakat Nazilerin hakimiyetini giderek arttırdığı ülkede yaşamak, eşi bir Yahudi olan Wagner için çok zor bir hal almaya baslayınca çareyi, İstanbul'a kaçmakta bulurlar ve buradan sonrası için hayat her iki aşık için resmen birer çileye dönüşür.

Roman, iki aşık üzerinden anlatılarak hem tarihi bir belgesel görüntüsü canlandırıyor zihninizde hem de acıklı bir aşk hikayesini konu alıyor diyebilirim aslında. Ayrıca Maya'yı tek başına ele alacak olursak, kocasından ayrı yaşayan ve bir de çocuğuna bakma için evini hem geçindirmek hem de çocuğuna bakmak için oradan oraya koşuşturan bir bayan için ne kadar zor olduğunu da bize göstermektedir. Kitap sadece bir olaya bağlı kalmayıp aslında birden çok şeye değiniyor diyebilirim. Olaylar o kadar güzel ve en ince ayrıntısına kadar tasvir edilmiş ki, okurken o olayları yaşadığımı ve kitabı okuduktan sonra bayağı bir etkilendiğimi söyleyebilirim.

Doğrusunu söylemem gerekirse uzun zamandır ilk defa, bir kitabı böylesine merakla ve büyük bir istekle okudum. Kitap benim açımdan son derece bilgilendirici oldu. Devletler ve insanların ne kadar acımasız olacağı hakkındaki bakış açım genişledi. Ayrıca yıllardır MEB'in hiçbir tarih kitabında bahsetmediği bir tarihi öğrenmiş oldum.

Kitabın arka kapağındaki ufak tanıtımı da buradan paylaşayım :

Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.

1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.

Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.

Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.

Adsız

Okuyucudan: Dikey Akordeon Menü

Menüler blogların olmazsa olmazlarıdır ve genellikle yatay olanları tercih edilir. Ancak bu, dikey menü kullanılmayacak anlamına gelmez. Dikey menülerin fazla tercih edilmemesinin nedeni bence çok yer kaplamaları ancak ufak bir scriptle bu sorun çözülebilir.

 

Blog Hocam’da daha önce bu tarz bir menü paylaşmadığımı gören Mustafa Aydın blogunda kullandığı akordeon menünün kodlarını bizimle paylaşmak istedi. Menüde ana başlıklara tıkladığınızda akordeon şeklinde açılıyor ve alt başlıklar gözüküyor. Akordeon şeklinde açılır kapanır olması daha az yer kaplamasını sağlıyor. Yani oldukça kullanışlı bir menü diyebiliriz.

 

Blogger akordeon menü

 

Görmüş olduğunuz resim, menüyü bizimle paylaşan Mustafa Aydın’ın bloguna ait. Nasıl çalıştığını görmek için blogunu ziyaret edebilirsiniz.

 

Bu menüyü blogunuza eklemek isterseniz Blogger kumanda paneline giriş yaptıktan sonra Yerleşim > Gadget ekle > HTML/JavaScript yolunu takip ederek aşağıdaki kodları yapıştırın.

 

<script type="text/javascript" src="http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.4.2/jquery.min.js"></script>
<script type="text/javascript" >$(document).ready(function(){
    $('li.title a').click(function(e){
        var dropDown = $(this).parent().next();
        $('.downlistie').not(dropDown).slideUp('slow');
        dropDown.slideToggle('slow');
        e.preventDefault();
    })
});
</script>
<style>
ul.container{
    width:100%;
    padding:5px;

}
li.accoi-menu{
list-style:none;
    padding:1px;
    width:100%;
    }
li.title
{
background:#45a2bf;
list-style:none;
padding:5px;
}
li.title a{
color:#fff;
    display:block;
padding:5px;
    font:14px georgia, verdana;
    overflow:hidden;
        position:relative;
    width:100%;
     text-decoration:none;
}
.downlistie{

list-style:none;
    display:none;
    padding-top:5px;
    width:100%;
}
.downlistie li{
background: #f8f8f8;
   list-style:none;
border-top:1px solid #ccc;
border-bottom:1px solid #ccc;
border-right:1px solid #ccc;
border-left:1px solid #ccc;


    margin:5px ;
    padding:4px 10px;    
}

.downlistie li:hover {
background: #63beda;
}
.downlistie li a{
{
font:14px georgia, verdana;
text-decoration:none;
color:#333;
}
.downlistie li a:hover {
text-decoration:none;
color:#333;
}
</style>
<ul class="container">
<li class="accoi-menu">
<ul>
<li class="title"><a href="#" >Başlık</a></li>            
<li class="downlistie">
<ul>
<li><a href='#'>Alt başlık</a></li>
</ul></li></ul></li>
<li class="accoi-menu">
<ul>
<li class="title"><a href="#" >Başlık</a></li>
<li class="downlistie">
<ul>
<li><a href='#'>Alt başlık</a></li>
</ul></li></ul></li>
</ul>

 

Düzenlemede, özellikle yeni öğe eklemede biraz zorluk çekebilirsiniz ancak deneme yanılmalarla mantığını kısa sürede çözeceğinizi düşünüyorum. Şöyle bir örnek vereyim. Menüye yeni bir ana başlık eklemek istiyorsanız son </ul> kodundan önce şu kodları ekleyin:

 

<li class="accoi-menu">
<ul>
<li class="title"><a href="#" >Başlık</a></li><li class="downlistie">
<ul>
<li><a href='#'>Alt başlık</a></li>
</ul></li></ul></li>

 

Ana başlıklardan birinin altındaki alt başlıkları çoğaltmak isterseniz <li><a href='#'>Alt başlık</a></li> hemen yanına aynısından bir tane daha ekleyin.

Kolay gelsin!

Adsız

Microsoft, Nokia'yı Satın Aldı!

2011 yılında iki şirketin yaptığı ortalıklık anlaşması, Microsoft'un Nokia'yı tamamen almasıyla son buldu. Microsoft, Finlandiya'lı telekomünikasyon devinin cihazlar ve servisler bölümünü 7,17 milyar dolara satın aldığını duyurdu. Ayrıca Nokia'nın 32.000 çalışanı da artık  Microsoft bünyesine katılmış olacak.

Yılların Devi Nokia Nasıl Bu Hale Geldi?
1871  yılında kurulan ve köklü bir geçmişe sahip olan Nokia, Android işletim sistemine sahip cihazların çıkışıyla tökezledi. Anroid'e sıcak bakmayarak ise kendi sonunu hazırladığını söyleyebiliriz.

Özellikle Android işletim sistemi çıktıktan sonra, bu işletim sistemini benimseyen Nokia'nın rakipleri büyük çıkışlar yakalamaya başladılar. Android işletim sistemi sayesinde teknoloji meraklıları ve mobil cihaz kullanıcıları hem ucuz, hem performansı yüksek, hem de içeriği zengin cihazlar kullanmaya başladılar. Durum böyle olunca gün geçtikçe Android cihazlara olan ilgi de giderek artmaya başladı. Buna rağmen Andorid'e bir türlü sıcak bakmayan Nokia, diğer markalara karşı ilk önce Symbian ile ayakta durmaya çalıştı.

Nokia, Android kullanmamakta ısrarlıydı ama yinede farklı bir şeyler deneyerek kullanıcıların ilgisini de çekmesi gerekiyordu. Microsoft ile yaptığı anlaşma sonucu artık, bir yandan Symbian işletim sistemine sahip cihazlar üretmeye devam ederken, diğer yandan da Windows Mobile işletim sistemine sahip cihazlarıyla kullanıcıların ilgisini çekmeye çalıştıysa da yeteri kadar başarı sağladığını söyleyemeyiz. Nokia bu girişimiyle de hedeflediği başarıya ulaşamamıştı.

Zor günler geçiren Finlandiya şirketi, son olarak da Microsoft  tamamen satın alarak hem köklü bir şirketin -en azından isim olarak- yaşamasını sağladı hem de resmen "mobile pazarda artık bizde varız" demiş oldular. Zaten Microsoft yetkilileri ve CEO'ları, Nokia gibi geçmişten beri itibarı bir şirketi satın alarak, kendi adlarına da çok büyük ve önemli bir işe imza attıklarının da farkındalardı. Bu sektöre, tanınmış bir isimle giriş yapmak Microsoft şirketi için çok iyi bir başlangıç olabilir.


Microsoft Nokia ile Başarılı Olabilir Mi?
Android işletim sistemine sahip telefonların bu kadar ilgi gördüğü bir zamanda, Microsoftlu Nokia'nın ayakta durabilmesi için kullanıcıların gözünde iOS'lu iPhone gibi bir izlenim/itibar bırakması gerekiyor bana göre. Belkide iPhone'un iOS'u gibi daha basit bir arayüz ile dikkat çekebilirler veya daha farklı yöntemler deneyebilirler. Microsoft'un Nokia'yı satın alarak neler yapabileceğini, ne kadar ilerleyebileceği, Nokia'da neleri değiştirebileceğini,  ne derece başarılı işler çıkaracağına ve fiyat-performans oranı olarak kullanıcıları ne derece memnun edeceğini şimdiden merak etmeye başladım açıkçası.


Bence...
Nokia Symbian'ı geliştirebilseydi eğer, şuanda sadece iOS ve Andorid'in kapışmasını değil, bunların yanında Symbian'ı da konuşuyor olabilirdik. Böylece Nokia da diğer büyük firmalar gibi bu yarıştan kopmaz ve Microsoft şirketine satılmak zorunda kalmazdı. Eminim ki Finlandiyalı şirket, şuanda diğer şirketlerle başa baş bir mücadele ediyor olurdu. Bundan sonrası için ise Symbian'ın akıbeti belli olmamakla beraber ben bunun için 2 ihtimal düşünüyorum: Symbian ya tarihe karışır yada Microsoft, Nokia'nın ucuz, düşük özellikli telefonları için Symbian'ı tercih edebilir. Windows Mobile işletim sisteminin ise Nokia için bir klasik haline geleceğini artık rahatlıkla söyleyebiliriz.

Adsız

External Nofollow İle Nofollow Arasındaki Fark ve Dofollow Nedir?

Nofollow Nedir?
Nofollow'u kabaca Türkçe'ye çevirecek olursak, "takip etme" anlamına geliyor. Yani sitenizden dışarıya bir bağlantı verecekseniz eğer ve bu bağlantıyı da "rel=nofollow" etkiketiyle oluşturursanz eğer, arama motoru botlarına kısaca "ben bu bağlantıyı ekledim ama sen bunu takip etme ve bu bağlantıyı göz ardı et" demek istiyorsunuzdur. Böylece arama motoru botları o bağlantıları otomatik olarak göz ardı ederler ve o bağlantıyı taramazlar ve o siteye pagerank aktarımı da yapmazlar.

Sitesine link verdiğiniz kişinin linkini bu şekilde etiketlediğiniz zaman o site sahibi Google açısından hiçbir yarar sağlayamaz. Sizin için ise avantajı -eğer çok fazla dışarı link çıkışı yapıyorsanız sitenizde- Google'ın sitenizi spam ve çöp site olarak algılamasını engelleyebilirsiniz.

Örnek : 
<a href="www.siteadresi.com" rel="nofollow">Siteye gitmek için tıklayın</a>

Şekindeki bir link yapısında arama motorlarına, yönlendirme yaptığımız www.siteadresi.com adresini takip etme diyoruz.

Daha ayrıntılı bilgi için buraya tıklayınız.



Dofollow Nedir?
Nofollow etiketi eklemediğiniz zaman ise, o siteyi otomatik olarak "rel=dofollow" yapmış olursunuz ki böylece arama motolarının botlarına da otomatikmen "bu siteyi takip ediyorum, sen de takip et ve pagerank aktarımı yap." demiş olursunuz. Yani bir anlamda sizin gözünüzde değerli bir bağlantı olmuş olur. Arama motorları da bunun böyle olduğunu anlarlar zaten.

Tavsiye : Site içi bağlantı vereceğiniz zaman "rel=dofollow" yapmanızı; site dışına bağlantı verecekseniz eğer linkleri, "rel=nofollow" olarak etiketlemenizi öneririm.



External Nofollow Nedir? External Nofollow İle Nofollow Arasındaki Fark Nedir?
Sanki çok daha farklı bir şeymiş gibi forum sitelerinde ve bazı web sayfalarında tartışılmaktadır bu konu. "rel=nofollow" ile "rel= external nofollow" arasında hiçbir fark yoktur!

Siz nofollow'dan önce external yazsanız da yazmasanız da Google gözünde o link yine "rel=nofollow" olarak ele alınmaktadır ve "rel=nofollow" için geçerli olan her şey "rel= external nofollow" için de geçerlidir.

Google yardım sayfalarında  "rel= external nofollow" olayına hiç değinmeyip yalnızca "rel=nofollow" olayından bahsetmesi bile, aslında "rel= external nofollow" olayının çok da önemli bir şey olmadığını bize açık açık göstermektedir. Buna dayanarak Google'in standart olarak önerdiği takip edilmeyen link etiketleme biçimi olarak "rel= nofollow" etiketini önerdiğini söyleyebiliriz.

Adsız

Burçlara Göre Bloggerlar

Son dönemlerde çok gerildik,biraz magazinsel yazı yazalım dedim.Serinleyelim…

Burçlar bana çok iyi fikir olarak göründü.Hadi bakalım; burçlarına göre kim nasıl blogger…?

Ver bir sipali söyleyeyim… :)

 

Burçlar

 

Koç: Koç burcuna; öncüdür, ateş gibidir, azıcık da gösteriş meraklısıdır demişler. Her şeyin en yenisi ve iyisi onlarda olmalıdır. Apple ve I-Phone 5 olmazsa olmazlarıdır. Koç burcu bloggerların Pinterest hesaplarında, arkadaşlarıyla parti fotoğraflarını görebilirsiniz. Foursquare’de ‘Ben gördüm,ben buldum,ben buradayım!’ demek için bayrak dikerler. Genellikle spor, yarışma(oyun), fotoğraf, parti, organizasyon ve iş hayatı üzerine yazarlar.

 

Boğa: Evcimen boğa burcu bloggerlar Facebook veya Skype üzerinden arkadaşlarıyla görüşürler. Tek yerden herkesi idare edeceklerini düşünürler. Venüs’ün kızları/oğulları genelikle moda, takı, dekorasyon, eğitim ve finanskonularında yazarlar. Pinterest’te ailesi, dostları ve eviyle ilgili paylaşımlar yapar, Foursquare’de ise gittiği restorantları ve kafeleri işaretlerler.

 

İkizler: Ne yere ne göğe sığmayan ikizler bloggerları mutlaka bir GPS cihazı takmalıdır ki, o da Foursquare’dir. Merkür’ün yaramaz çocukları, oyun oynamayı sevdiklerinden oyun sitelerinden çıkamazlar. Kısa ve öz konuşmayı sevdiklerinden tweetlerler. Seyahat, tasarım, bilişim, oyun, dekorasyon ve de eğitim konularında blog yazmaya yatkınlardır.

 

Yengeç: Aile, yemek, çocuklar, su-denizcilik, içki denilince onlar akla gelir. Pinterest’te aile üyeleri, Facebook’ta bahçeleri ve çocuklarıyla ilgili paylaşımları görürsünüz. Aile, yemek, çocuklar, su-denizcilik, içki konularında blog yazarlar. Yengeç burcu bloggerlar

mütevazidir, teknoloji konusunda seçici olduklarını düşümüyorum.

 

Aslan: Aslan burcu bloggerların elinden Apple, Mac ve tablet düşmez. Kadınlarının pırlantalı I-Pad ve I-Phone’ları hemen göze çarpar. Yemezler içmezler ; bunlardan kendilerine mutlaka alırlar. Aslanlar her yerdedir,tüm mecralarda olmayı severler. Arkadaşlarıyla bir şekilde iletişime geçerler.İş hayatı, eğlence, ticaret ve oyun konularında blog yazarlar.

 

Başak: Titiz mi titiz, akıl-mantık tutkunu olan başaklar sağlık, iş dünyası, finans, ticaret konusunda blog yazarlar. Pinterest’teki paylaşımları da bu konular üzerinedir.

 

Terazi: Düzen, adalet, güzellik duyguları hayatlarının düsturu olan burcun bloggerlar

hukuk, siyaset, dekorasyon, grafik, oyun, alışveriş konularında blog yazarlar. Teraziler görsel yönleri kuvvetli olduğundan Pinterest’i daha çok kullanır. Eline aldığı cihazı biraz kurcalayınca teknik haritasını çıkarabilen teraziler ’Yüksek performans uygun maliyet’ felsefesini edinmiştir.

 

Akrep: Gündemi takip eden akreplerin söyleyeceği ve paylaşacağı çok konu vardır. Lafı dokundurmayı sevmezler, yapıştırırlar. Facebook ve Twitter’da onları hemen bulursunuz.

Hukuk,siyaset ve araştırma alanları onun favorileridir.Blogları da bu konular üzerindedir.

 

Yay: Bir o yanda bir bu yanda dolanan yayları, arkadaşları Foursquare’da takip ederler.

Seyahat,bilim,siyaset,astroloji ve oyun ilgi alanı olduğundan bloglarında bu konuları yazarlar. Eğitim-öğretimin eğlenceli ve oyun tarzında olmasını düşünen bu burcun bloggerları Pinteresti tercih eder, Twitter’dan hiç çıkmazlar. “Bütün dünya kardeş olsa.” diyerekten arkadaşlık ve çöpçatanlık siteleri de kurabilirler.

 

Oğlak: Kuralcı,sorumluluk sahibi oğlaklar devlet kurumları ile kurumsal şirketlerin sitelerini düzenleyip yazı yazar. İş,finans ve eğitim-öğretim konusunda site ve bloglarda başta olmak üzere uzmanlığını yaptığı her konuda bilgi paylaşır. Pinterest’te işiyle ilgili infografikler ve doğal fotoğraflar paylaşırlar.

 

Kova: İnternet onların burcunda doğduğundan “Bilişim dünyası” ondan sorulur.

Kovalara sınır tanımıyoruz. Özgür ruhlu kovalar, Pinterestte ilginç ve sıra dışı fotoğrafları paylaşırlar. Facebook sayfasında arkadaşlarıyla sürekli iletişim halindedirler.

 

Balık: Balıklar denizdeki dalgalar gibidir. İlgilerinin bazen üstüne düşer;bazen de oluruna bırakırlar. Genelde moda, tıp, takı-tasarım, yiyecek-içecek, doğa, seyahat, güzellik ve astroloji konuları üzerinde blog yazmayı severler. Güzel bulduğu her şeyi Pinterestte yayınlarlar.

 

 

Ben Bahceperim yukarıdaki yorumları az biraz astroloji bilgimle harmanlayıp sizinle paylaşıyorum.Kusurumuz varsa affola...

 

Blogumda; doğal bitki+meyve+sebzelerden oluşan tariflerle sağlığımız, güzelliğimiz, huzurumuz için ve yaşama dair konularda sizlerle paylaşımlar yapıyorum.

 

Bir senedir “Bloghocam” ı izliyorum.Takıldığım konuları kendisine sorabilmek-çoğu zaman uygulayamasam da- beni mutlu ediyor. Misafir yazar olmak için epey bir konu aradım; umarım okuyanlar da yazıdan keyif alır.

 

Herkese sevgilerimle.....

Adsız

Türk Kası Değil, "Hıyar Gölgede Yetişir"


Yabancılarda pek yoktur öyle ama bizim insamızda (ülkemizin genel olarak erkeklerinde) belli bir yaştan sonra, zayıf da olsa önde bir balkon oluşuveriyor. :) Hoş bir durum değil ama insanın da elinde olmayan bir durumdur. Ülkemizin zengin ve yağlı yemeklerinden mi kaynaklanıyor. Ülke olarak çok mu fazla ekmek ve yağlı yiyecekler tüketiyoruz bilemiyorum ama; Türk erkeklerinin vereceği belli başlı cevaplar vardır bunun için her zaman. Mesela en çok verilen cevaplardan biri "Türk kası bu kızıııım" derler genelde. Onun dışında
"bira göbeği bu olm" diyenler de olur mesela.

Yukarıdaki karikatür biraz açık seçik bir karikatür olduğu için paylaşıp paylaşmamakta tereddüt etmiştim ama ilk okuduğumda bayağı gülmüştüm. Blogun "Karikatür / Komik" bölümü için de uzun zamandır bir şeyler paylaşmıyordum zaten. Bunu da paylaşmaya değer bir karikatür olarak gördüm aslında. İnce bir espri ve paylaşılmayacak cinsten de bir açık-seçiklik yok aslında karikatürde.

Karikatürün sağ alt köşesinde "Şahin Güneş" yazıyor sanırım. Onu da tebrik etmek lazım. Çok akıllıca bir çalışma ortaya koymuş diyebilirim. Hadi yine iyisiniz beyleeeer, verecek başka bir cevabınız oldu bakın. :)

Hea ayrıca konuyla alakalı şöyle de bir şey buldum internette. Konusu gelmişken şunu da paylaşayım. :)



Göbeğe Neler Neden Olur?
Bu durum, karikatüristlere malzeme verse de aslında göz ardı edilmesi gereken bir durum değildir. İnternette yaptığım araştırmalara göre göbeğe :

* Yüksek şekerli yiyecekler
* Hareketsizlik (oturarak çalışma)
* İnsülin dengesizliği
* Yağlı yiyeceklerin tüketimi

sebep olmaktadır.

Şuna da dikkat etmenizi istiyorum...
Bu konuda genetik olarak kilolardan bahsetmiyorum. Zayıf olup da göbeği çıkanlardan bahsediyorum. Gerek burada sıraladığım maddeler, gerekse de yukarıdaki karikatürler de bu konuya değiniyor. Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek açısından böyle bir açıklama yapma gereği duyduktan sonra konuya devam edelim.

Göbekteki Yağlanmayı Önlemek İçin Neler Yapılabilir? Nasıl Eritilir?
Aslında eritilmez ama yapacağınız karın kası haretleriyle, görünmesine engel olabilir ve güzel bir görünüme kavuşabilirsiniz. Şekerpare gider, baklava gelir olayı yani. :) Yine internette araştırdıklarım doğrultusunda, karın bölgesindeki kaslar kolay kolay erimezlermiş ama yapılabilecek mekik hareketleriyle hem alt hem üst kasları çalıştırarak, göbeğin etkisi azaltılabilirmiş. Kasların kendini göstermesiyle beraber, karın bölgesindeki yağlar, kasların etkisi altında kalarak gözükmemektedirler ama yinede tam olarak eridiklerini söyleyemeyiz tabikide.

Karın kası için yapılabilecek en iyi hareket mekik hareketidir. Yapabildiğiniz kadar çok yapıp, 40 saniye ara verdikten sonra yeniden yapileceğiniz adar yapın sonra yine 40 saniye ara verin. Bu şekilde 4 set yapmanızı tavsiye ediyorum. 4 set bittikten sonra 1 dakika ara verip mekik hareketinin diğer çeşitlerini yapmakla devam edebilirsiniz eğer isterseniz.

Ayrıca mekik deyip geçmemek gerek. Yanlış yapıldığında boyun ve bel sakatlıklarına sebep olabilir. Mekik nasıl çekilir vs. tarzı, mekik hareketi ilgili genel bilgilere ulaşmak için şu videoları izlemenizi öneririm :

Mekik Nasıl Çekilir?
Forma girmek için günde kaç mekik çekilmeli?
Mekik çeşitleri nelerdir?
Mekik çekerken yapılan yanlışlar nelerdir?

Halbuki sadece karikatürü paylaşacam diye açmıştım konuyu ama biraz daha ileri giderek konuyu araştırmak istedim. Bu şekilde de bir bilgi topluluğu oluştu. Fena da olmadı aslında.

 
 
OrtayiPisletenV1 - Copyrgiht 2013 - Tüm haklarımı annem kaldırdı - Tema Yapımcısı: TanerC.