Sayfa 4 Hazırlık1.) Siyasi alanda yapılan yenilikler ve gelişmeler : bu yy birçok isyan ve savaş olmak la beraber Tanzimat fermanı çıkarılarak azınlıklara haklar tanınmıştır . sosyal hayatta meydana gelen değişmeler,olaylar ve toplumun genel yapısı: sosyal alanda batılaşma ile beraber konuşma ve kıyafetlerdede modernleşme başlamıştır. İlk nifus sayımı yapılmıştır.din ve mezhep özgürlüğü sağlanmştır. Belediyeler kurulmuş,yollar yapılmıştır kılık kıyafet devrimi posta telgıraf teşkilatı kurulmuştur .ilk gazete çıkarılmıştır.
2.) Yenileşme kavramı, var olanın çağın gereksinim ve özelliklerine göre yeniden düzenlenmesidir
3.) Burada yenilik kavramak en uygun hareket konağı restore ettirip,ihtiyaca göre eklemeler yapmaktır.Çünkü konağı,yıkıp yerine yeni bir bina yapmak yenilik değil,köklü bir değişimdir.
Sayfa 9
1.On dokuzuncu asır şiirindeki 9,13,14,15,16,17,20,21 ve 22. beyitler ortaçağa özgü dünya görüşünü yansıtmaktadır.diğer beyitlerde ise şair,modern dünyada yaşananları dile getirmiştir.Modern dünyaya ait ifadelerin bulunması Sadullah Paşa'nın döneminin zihniyetinden etkilendiğini göstermektedir.Sadullah paşa ortaçağdan beri süregelen inanışları da bilmekle beraber modern dünyaya da kayıtsız kalmamıştır.
2.Şair,tercihini modern dünya görüşünden yana kullanmaktadır.çünkü modern dünya aklı ve deneyi baz alarak bilinmezlere veya yanlış bilinenlere ışık tutmuştur.
3.Verilen beyitler Sadullah paşanın "insan hakları", "eşitlik", ve "basın-yayın","bilimsellik" ile olan ilgisini göstermektedir.
4.Ziya paşanın yakınması Doğu medeniyetinin geri kalmışlığı ve cehaleti ile ilgilidir.Buna rağmen batı,sürekli gelişmiş ve bilimin öncülüğünde güçlü bir medeniyet kurmaya başlamıştır.Bu durumda hem aydınların hem de toplumun Batı'ya yönelmesine sebep olmuştur.
Sayfa 8 1.Osmanlı devletinde yönetim kurumlarıyla birlikte askeri kurumlarında gerilemesinin en büyük sebebi,bilim ve teknik alanda meydana gelen değişiklik ve gelişmeleri takip edemeyiştir.bu sebeple çağın gerisine düşmeye başlayan Osmanlı devletinde askeri başarısızlıklar görülmeye başlamıştır.Gerilemenin görüldüğü ilk alan olan askeri alan,yeniliklerin de başlangıç merkezi olmuştur.
2. -
3.Osmanlı devletindeki yenilikler öncelikle askeri alanda yapılmıştır.
4.Tanzimat fermanı 3 kasım 1839 da "Gülhane Parkı'nda" padişah,diğer devlet büyükleri,ulema,lonca ve esnaf temsilcileri ve Mustafa Reşit paşa tarafından ilan edilmiştir.
5.Tanzimat’ı ortaya çıkaran nedenleri iç ve dış faktörler olarak iki kısma ele alabiliriz.İç faktörler Tanzimat’ın bir sonuç olarak ortaya çıktığı Osmanlı batılaşma hareketlerini anlatırken genel olarak üzerinde durulan hususlardır. Dış faktörler ise cereyan eden hadiselerdir.Osmanlının sahip olduğu üstünlüğünü kaybedip devlet kurum ve kanunlarının asrın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmaması ,devletin maddi ve manevi gücünü kaybetmiş olması bunun sonucunda her sahada yenilgiye uğraması yeniden ve geniş bir ıslahat hareketini zorunlu kılıyordu.
Sayfa 9 Anlama yorumlama1.On dokuzuncu Asır adlı manzuma kaside nazım şeklinin özellikleriyle yazılmış , doğu-batı teması üzerine kurulmuş,döneminin Osmanlı Türkçesi dil özelliklerini taşıyan bir eserdir.Osmanlı devletinin gerileme sebepleri adlı metin parçası ise düz yazı şekliyle kaleme alınmış doğu-batı teması üzerine kurulu bir makaledir.Bunlardan hareketle yenileşme döneminin bilim,teknik,gelişme gibi kavramlarının her iki metinde de ele alındığı görülmektedir.
2.Tablonun içi sırayla;Bilim,Hukuk,Teknik,Rön esans,Reform,Povitiz m
3.Osmanlı devletinde modernleşme hareketleri yapılan yenilikler göz önüne alınırsa yönetici sınıf tarafından gerçekleştirilmiştir.Çünkü devletin devamlılığının tehlikeye girdiğini,bu sebeple başta askeri alan olmak üzere birçok yenilik yapılması gerektiğini görenler devlet yöneticileri olmuştur.
4.Tanzimat fermanının ilan edilmesinde iç etkenlerin de rolü olmasına karşın dış etkenler çok daha baskındır.
5.Günümüzde sosyal,siyasi,kültürel alanda çağın gereklerine uygun yenilikler yapılmaktadır. sayfa 10 ölçme değerlendirme
ÖLÇME DEĞERLENDİRME 1. D, D, Y
2.Abdülmecit= Tanzimat fermanı
ll.Mahmut=Yeniçeri ocağının kaldırılması
Baron De Tott= Hendesehane
3. : A şıkkı
4. :bilim ve teknik alanında 5. E şıkkı sayfa 11 özeleştiri kısmı kişinin kendisi yapmalı
1.ETKİNLİK Askeri alanda Nizam-ı Cedid ordusu oluşturuldu. lll. Selim tahttan indirildi.Nizam-ı Cedid ordusu dağıtıldı ve yenilgiyi destekleyen devlet adamları ve kişiler cezalandırıldı.
2.ETKİNLİK Devlet yöneticileri tarafından istenmiştir.
3.ETKİNLİK İlk Türkçe gazete 1831'de çıkan Takvim-i Vekayi'dir.Tanzimat döneminde çıkan ilk gazete ise Ceride-i Havadistir. Ceride-i Havadis bir meslek gazetesi olan Vekayi-i Tıbbiye izledi.Yeni Türk nesrinin doğmasında en büyük rolü oynayan en önemli görevi yüklenen başlıca gazete ve dergiler:Takvim-i Vekayi(1831),Ceride-i Havadis(1840) gibi resmi gazetelerle Namık kemalin yayınladığı İbret (1871),Hadika(1872)Ali Suvai’nin yönettiği Muhbir(1866)Ahmet Mithat'ın çıkardığı Devir (1872)
4.ETKİNLİK Gazete ile birlikte makale fıkra gibi türlerle roman hikaye ve tiyatro gibi türlerde Tanzimat'la birlikte ortaya çıkmıştır.
5.ETKİNLİK Surlar içinde İstanbul,Osmanlı sosyal yaşamının geleneksel yapısını koruyan ve yaşatan kısacası Türk İstanbul'un canlı bir merkezidir.Beyoğlu ise eskiden beri gayrimüslimlerin zorunlu ikamet yeri olarak Batılı bir yaşamı sürdüren ,Batı'dan gelen yeniliklerin görüldüğü ilk yer olma özelliğine sahip bir yerdir. sa soru 1:nizam-ı cedit ordusu kuruldu.
*giderlerini karşılamak için nizam-ı cedit hazinesi kuruldu.
*tersane ıslah edildi.
*avrupa'nın önemli merkezlerinde sürekli elçilikler açıldı.
*resmi devlet matbaası kuruldu.
*Frasnsızca devletin ilk resmi yabancı dili olarak kabul edildi.
*merkeze bağlı eyaleteler yeniden düzenlendi.
bu yenilikler askeri,mali,kültürel alanları kapsamaktadır
Soru 2) Can güvenliği, ırz, namus ve malın korunmasında yenilikler yapılmıştır. Askeri alandan askerlerle ilgili yenilikler yapılmıştır.
Soru 3) Evet kapsar. Yapılan yenilikler birşekilde halkıda etkilemiştir.Fermanın içerdiği yenilikler halkın karşılaştığı
Soru 4) Toplumun yönetici kısmı istiyor çünkü bir takım değişikliklerle ülkeyi daha iyi götürebiliceklerini düşünüyorlar
Soru 5) toplumsal olaylar her zaman edebiyatı etkiler ama bu etkilemenin olması için bu toplımsal olayın önce yayılması alışılmış herkes tarafından bilinmesi gerekir ki edebiyatı da etkileyebilsin.
Sayfa 16Soru 1)*takvimi vaka-i 1831 > ilk resmi gazete
*ceride-i havadis 1840> ilk yarı resmi gazete
*tercüman-ı ahval 1860>ilk özel gazete
Soru 2)devletin ,milletin gelişmesini ve kalkınmasını sağlar.
ilim tüm insanların hizmetine sunulur
halkı bilinçlendir.
Soru 3) Yeni edebi türler:makale,roman,tiyatro,hi kaye,anı,tenkit(eleş tiri)türleridir.
gazeteyle ilişkisi:bu türler halkın alışması için gazetelerde yayınlanmıştır.Bu yüzden aralarında ilişki vardır.
soru4:halkı aydınlatmak,onlara ders vermek için çıkarıldığını söyleyebiliriz.Ortaya çıkan yeni edebi türler ve fikirler halka ulaştırılır.Halk biliçlenir. soru 5:evet kurulur.Tanzimat döneminde batıya yçneliş vardır.Bu dönemde yaşayan edebiyatçıların pek çoğu Batı dilini özellikle Fransızcayı çok iyi biliyorlardı
Sayfa 17 Anlama ve Yorumlama Soru 1) Tanzimat döneminde halka faydalı olacak konular işlenmiş.Bu devrin edebiyatçıları haklı bilgilendirmek,eğitmek istemişler.Bu nedenle eserlerinde üslüp kaysıgı yoktur.yani bu dönemle ilişkilendirilemez.
Soru 2) tanzimat fermanı halka okunmak için yazılmıştır.paragraflar halinde yazılan fermanda ifadeler açık cümleler kısadır.mecaz ve yan anlamalara yer verilmez.
gazetede ise cümleler daha uzundur.mecaz ve yan anlamlar bunlunabilir.Halkı aydınlatmak için yazılır.
Soru 3) Abdülmecit ve Abdülaziz batı tarzında giyinmişlerdirdaha modern elbiseleri vardır.Kavuğun yerini fes,kaftanın yerini ceket almıştır.Geleneksel giyime sahip padişahların sakalları varken batılaşmayı benimsemiş padişahların sadece bıyıkları vardır.
Soru 4) Televizyon ve internet almıştır.
Sayfa 181-)Boşluk doldurmalar : D,Y,Y
2-) gazete,roman,tiyatro
3-) Eşleştirmeler bu şekilde olacak.
1 & 3
2 & 2
3 & 1
4-) E
5-) Askeri alanda yapılmıştır. Öncelikle bu alanda yapılmıştır
Sayfa 19 HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
1-) Halka yönelik uygulamalar vardır, kralın yetkileri kısıtlanmıştır.
İkiside yenilikçi ve özgürlükçüdür.
2-) yok
3-) Makale,gezi yazısı,fıkra Şemalı sorunun cevabı
- 1
Birbiriyle bağlı konular metinde verilmek istenen mesajı ortaya çıkarırlar. sayfa 20 şemalı soru
Anlam birliği şu şekilde oluşturulur:
Birtakım heceler bir araya gelerek kelimeleri oluşturur. Bu kelimeler cümleleri cümleler paragrafları paragraflar da verilmek istenen iletiyi meydana getirir. Tercüman-ıAhval ve Musavat metinlerinde paragraflar metinleri meydana getirmiştir.
1-) Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi Ana düşüncesi : Gazete
Müsavat Ana düşünce : Kanun önünde eşitlik
2-) Resim,müzik tiyatro
3-) Toplumun yaşayışı ve gerçekliği metni yazan kişiyide etkiler.
Kişi bu metinde yaşananları yazdığı için bu kavramlar ana düşünceyi etkiler.
4-) a.Ali Suavi kanun önünde herkesin eşit olduğunu savunur. Şinasi'de bu gazetenin önemini ve gazatelerin Türkçe yazılması gereksinimi olmasını savunur.
b.Halkı bilinçlendirmek amacıyla.
c) ulaşamayabilirlerdi. Çünkü roman veya tiyatro daha çok sanat yapmak için yazılan erlerdir. İki yazar ise halka bilgi vermeyi amaçlamışlardır. Bu şekilde ki eserlerde ise dil süslü ve sanatlıdır. Şiirsel bir anlatım görülür. Bu yüzden roman veya tiyatro eserleriyle halka bilgi zor bir olaydır. sayfa 21 5- Kanun à kanuni vazife Devlet-i Aliyye à kazanılmış hak
Milli Eğitim Bakanlığı Meclisi à Mazbata (tutanak)
Vekiller meclisinde à izin
1.tablo hükümet >politika gazeteleri
vekiller meclisi >bilim kuvveti
medeni millet >matbaa
2.tablo eşitlik > hak
kanun > hukuk
islam hukuku > kanunsal haklar
kanun > zengin fakir
6-) Öğretici metinlerdir.
7-) a.Tutarlı hükümler vermiştir, bazı kelimeler anlaşılabilir değildir.
b Vardır. Çünkü ortaya çıktığı zaman kullanılan dil metinde kullanılır.
Batı kültüründe gelişen Türkçe tanzimatla geldiği için vardır.
9-) Resmi dil değişse bile kullanılan dilin değiştirilmesi zaman almıştır.
Sayfa 2210-) Metin Türleri : Makale
Metinlerin yazıldıkları tarih : 1860
Metnin bağlı olduğu gelenek : Tanzimat edebiyat geleneği yapı şekli divan edebiyatı
11-) Edebiyatta tanzimat edebiyatıyla ortaya çıkan yeni türdür.Önemli bir eserdir ve öğreticidir.
12) a. Ali Suavi eserinde eşitlik kavramını verdiği örneklerle somutlaştırmıştır. “ bir hamal ile en üst
düzey bir memurun gerektiğinde hukuk önünde muhakameedilebileceğini belirtmesi örnek olarak gösterilebilir.”
b) Şinasinin metninde ise hürriyet kavramı gazete çıkarmak isteyenlerin hakkı olduğu ifade edilerek somutlaştırılmıştır.
13) Tercüman-ı Ahval Muk. Tema: hürriyettir. Müsavatta ise tema: eşitliktir.
Benzerlik ve farklılıkları:
• İki temada gazete yazısında ortaya konmuştur.
• Temaları anlatmak için metnin türüne uygun bir dil anlatım kullanılmıştır.
• İki temada Tanzimat döneminde ortaya çıkmıştır.
• Daha önce bu temayla ilgili hiçbir eser yazılmamıştır.
• Tercüman-ı Ahval mukaddimesi gazetenin giriş yazısıdır. Diğeri ise bir makaledir.
14- Yazarlar hakkındaki bilgi internette zaten mevcut.
15- Elde edilen bilgiler ışığında iki yazar hakkında karşılaştırma yapılabilir. çünkü bunlar gazetede kullanılmıştır.
Sayfa 24 3. Metin soruları: 1- Atatürkçü düşüncede çağdaşlaşma uygarlaşma ve batılılaşma kavramları birbirleriyle bağlantılıdır. Çağdaşlaşma ülkenin refaha kavuşması için yapılan etkinliklerin tümüdür. Bu kavramla körü körüne taklit hedeflenemez. Ülkenin ilerlemesi için batılı ülkelerden alınan yenilikler ülkenin değerleriyle birleştirildikten sonra kullanılmalıdır. Bu kavramlar Atatürkçü düşüncede birbirlerinden ayrılamazlar.
2- Metne göre çağdaşlaşma Türk toplumu için vazgeçilmez bir idealdir. Bu idealin dayandığı temel “Büyük davamız en uygar ve en refaha kavuşmuş millet olarak varlığımızı yükseltmektir.” Şeklinde ifade edilmiştir.
3- Tanzimat döneminden itibaren gerçekleştirilen yeniliklerle Atatürk ilke ve inkılapları çağdaşlaşma ve uygarlaşmanın “ siyasal sosyal kültürel ve ekonomik yönlerini” kapsadığını söyleyebiliriz.
Sayfa 25ANLAMA YORUMLAMA
1)HAK,ÖZGÜRLÜK EŞİTLİK BATILILAŞMA KANUN - BATILI AVRUPA DEVLETLERİ 2) Makale deneme ..gibi öğretici metinler bilgi vermek için yazıldığından dolayı halk aydınlanır
3.SORU
a) tanzimat dönemi öğretici metinler
*makale fıkra tenkit vb...
*siyasi milli sosyal eşitlik hak hukuk
*türkçe daha sade ve akıcı
*bireysellik ve toplum ön planda
*gazete
*halka hitap ediyor
b)İçerik ve işlenen konular yenidir.
c)Tanzimat edebiyatının en büyük özelliği doğduda yaşayıp batılı düşünmüşlerdir tezatlık vardır
ç)Eskiden amaç taklit etmek değil ilerlemekti.ama şimdiki tam tersi ilerlemek yerine taklit etmek
4) Çağdaşlaşma hareketli bir kavramdır
Sayfa 26 Ölçme ve Değerlendirme 1) D,D,Y
2) A
3) Boşluk Doldurma
1.si = doğu-batı
2.si = tecümanı ahval ve tescari efkar
4) C
5) Her an çağdaşlaşma olması gerekir.
Sayfa 26 - ETKİNLİK KISMI
1.Etkinlik:
Tanzimat Edebiyatında genellikle Kaside nazım biçimi kullanılmıştır.
Kasidenin özellikleri: - Klasik Türk Edebiyatı nazım biçimidir.
- Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılırlar.
- Aruz ölçüsüyle yazılır.
- Nazım birimi beyittir.
- En az 31 en fazla 99 beyitten oluşur.
- Altı bölümden oluşur.
- Kafiye düzeni: aa ba ca şeklindedir.
2.Etkinlik: 17. ve 18. Yüzyıllarda Avrupada sanat felsefe ve siyaset alanında devrimci gelişmelere yol açan düşünce akımıdır.
Aydınlanma, insanın kendi aklı ve deneyimleri ile geleneksel görüşler ve ön yargılardan kurtulmak ve akla dayanarak, dünyayı kavramak düzenlemeye çalışmaktır. Bu anlamda Aydınlanma Çağı insan aklının bağımsız olması gerektiği düşüncesine dayanır. Öyleyse benimsenmesi gereken tavır inanmak değil, bilmek olmalıdır.
Bu genel belirlemeden anlaşıldığı üzere, burada sorgulanmak istenen insan varlığının anlamı ve bu Dünya'daki yeridir. Nitekim Aydınlanma'nın gelenekselleşmiş bir tanımını veren Kant'a göre Aydınlanma, insanın kendi kusurları sonucu düşmüş olduğu olumsuz durumdan, yine kendi aklını kullanmak suretiyle çıkma çabasıdır. Gerçekte insan içinde bulunduğu olumsuz duruma aklın kendisi yüzünden değil, ama onu gerektiği gibi kullanmayı bilmemesi yüzünden düşmüştür. Bu yönüyle Aydınlanma'nın, Ortaçağ düşüncesine ve yaşam anlayışına karşıt bir dünya görüşü olarak ortaya çıktığı görülmektedir.
Aydınlanma'nın temel özelliklerinden birisi de, doğa ile akıl arasında bir uygunluk olduğunu ve akılsal yapıda olan bu doğayı aklın rahatlıkla kavrayabileceğidir.
a. Doğa ve Bilgi Felsefesi
Bu dönemde bilginin doğasına ilişkin tartışmalar yoğunlaşmış ve Tümevarım Yöntemi Hume tarafından sorgulanmıştır. Fransız ansiklopedistlerinden D'Alembert ve Diderot gibi araştırmacılar Rönesans'tan bu yana üretilen yeni bilimsel bilgi birikimini, Ansiklopedi adlı yapıtta bir araya getirmeye çalışmışlardır.
b. Matematik
Bu dönemde Euler ve Lagrange integral ve diferansiyel hesabına ilişkin on yedinci yüzyılda başlayan çalışmaları sürdürmüş ve bu çalışmaların gök mekaniğine uygulanması sonucunda fizik ve astronomi alanlarında büyük bir atılım gerçekleştirilmiştir. Mesela Lagrange, Üç Cisim Problemi'nin ilk özel çözümlerini vermiştir.
Leonardo da Vinci
Rönesans'ın habercilerinin başında gelen Leonardo da Vinci (1452-1519) sistematik bir eğitim görmemiş olmasına karşın, bilgi dağarcığını iyi geliştirmiş ve bilim ve teknolojiye önemli katkılarda bulunmuş ansiklopedik nitelikte bir bilim adamıdır. Leonardo, öncelikle bir ressam olarak ad yapmıştır; onun muhteşem yapıtları bazı kiliselerin duvarlarını; günümüzdeki önemli müzeleri süslemektedir. Ancak resim çalışmalarını sağlıklı bir şekilde yürütebilmek için bir seri anatomi ve perspektif çalışmaları yapmak ihtiyacını hissetmiştir. Bu çalışmalardan perspektifle ilgili olanını Leon Battista Alberti ve Pietro della Francesco gibi devrinin matematikçileriyle birlikte yürütmüştür. Bunlardan Francesco matematiğin yanı sıra resimle de ilgilenmiştir.
Diğer yandan Leonardo, yapı bilgisine gereksinme duymuş ve başta insan yapısı olmak üzere bazı canlı yapıları kapsayan bir anatomi çalışması yürütmüştür. Bu çalışmalarında enjeksiyon tekniğini uygulayarak, yani dokular arasına kısa zamanda donan bir maddeyi zerk ederek, yapıyı tespit edip, onu en ince ayrıntısına kadar, en doğru şekilde belirlemeye çalışmıştır. Bu gayretleri sonucunda, özellikle kalp, mide, muhtelif damarlar ve kasların yapısını günümüze uygun olarak belirlemeyi başarmıştır. Kalbin kapakçıkları ve hareketi üzerinde dikkatini yoğunlaştırarak, kalbin adeta bir tulumba şeklinde çalıştığını belirtmiştir.
Leonardo anatomi çalışmalarını karşılaştırmalı olarak yürütmüş, insanın anatomik yapısı ile muhtelif hayvanların anatomik yapılarını karşılaştırmıştır. Bunlardan biri de atların bacak ve ayak kemikleri ile insanınki arasında yaptığı ilginç ve günümüzde de doğru olarak kabul edilen karşılaştırmasıdır. Teknoloji ile ilgili olarak bazı projeler geliştiren Leonardo, kuşların kanat ve kas yapısından hareketle, insanların da belli bir düzenek sayesinde uçabileceği anlayışını geliştirmiş ve bu yolda bazı araştırmalar yapmıştır. Aynı şekilde balıklar gibi, insanların da denizin altında yaşayabileceğini varsayan Leonardo'nun ilk denizaltı projelerini geliştirdiği görülmektedir.
Leonardo bir ressam, bir bilim adamı ve bir mühendistir; ancak o günlerde yaygın olarak kabul gören hümanizm görüşünü de desteklemiş ve klasik Yunan düşünürlerinin ve yazarlarının yeniden incelenmesi ve benimsenmesi gerektiğini hararetle savunmuştur. Ona göre bilim adamları tıpkı Aristoteles ve Platon gibi, kendi düşüncelerini hiçbir etki altında kalmadan geliştirmeli ve savunmalıdır.
On altıncı yüzyıl bilimlerde otoritelerin yıkıldığı bir dönemdir; astronomide Batlamyus sistemi yıkılırken, tıpta Galen otoritesi son bulmuştur.
c. Astronomi
Yakın dönem astronomi çalışmalarının genellikle üç alanda yoğunlaştığı görülmektedir:
1. Özellikle Herchell ve Halley'in yapmış oldukları gözlemler sonucunda Güneş sistemine ilişkin gözlemsel veriler artmıştır.
2. Astronominin kuramsal yönünü oluşturan ve elde edilen gözlemsel verileri değerlendirerek gökcisimlerinin hareketlerinin matematiksel açıklamasını veren dinamik astronomi gelişmiştir. Mesela Laplace, Güneş sistemindeki bütün gezegenlerin hareketlerinin matematiksel olarak gösterilebileceğini öne sürmüştür.
3. Fizik ve kimya alanlarında yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen veriler doğrultusunda yıldızların yapısını inceleyen astrofizik ve evrenin yapısını inceleyen kozmoloji gibi yeni bilim alanları ortaya çıkmıştır. Özellikle astrofizikte Frounhofer ve Kirchoff'un, kozmolojide ise Kant ve Laplace'ın yapmış olduğu araştırmalar çığır açıcı niteliktedir.
d. Fizik
Bu dönemdeki fizik araştırmalarının özellikle elektrik konusunda yoğunlaştığı ve Gilbert ve Otto von Guericke'in ardından, Du Fay, Franklin, Cavendish, Coulomb, Galvani, Ampere ve Volta'nın çalışmaları sonucunda elektriğin bağımsız bir fizik dalı olarak ortaya çıktığı görülmektedir.
Ayrıca, ses, ışık, ısı ve enerjinin doğasını açıklamaya yönelik çalışmalar yoğunlaşmış ve bu fiziksel varlıklar arasındaki ilişkiler matematiksel olarak gösterilmiştir.
Dalton, kimyasal tepkimeleri açıklamak için Atom Kuramı'nı, Young ise ışığa ilişkin çağdaş Dalga Kuramı'nı geliştirmiştir.
f. Biyoloji
Bu dönemde doğa bilimlerinden botanik ve zooloji alanlarındaki çalışmalar gelişmiş ve özellikle Darwin'in dedesi Erasmus Darwin ve Lamarck'ın yapmış olduğu araştırmalar sonucunda, yeni bitki ve hayvan türlerinin oluşumunu açıklamaya yönelik Evrim Kuramı'nın temelleri atılmıştır.
g. Coğrafya
Bu dönemde on beşinci yüzyılda başlayan coğrafî keşifler, Cook 'un özellikle Antarktika ve Dünya'nın diğer bölgelerine yapmış olduğu gezilerle tamamlanmıştır.
h. Teknik
Bu dönemde Sanayi Devrimi'nin temelleri atılmış ve bu sayede üretime makinalar hakim olmaya başlamıştır. Deniz ve kara araçlarının yanı sıra, hava araçları da geliştirilmiştir. Montgolfier Kardeşler'in bu alandaki çalışmaları sonucunda havacılığa ve uzay çalışmalarına giden yol açılmıştır.
Kimyanın gelişmesine bağlı olarak madencilik ve metalürji sanayi de ilerlemiş ve üretim biçimi ve buna bağlı olarak ürün verimi köklü bir değişim geçirmiştir. Ayrıca tarımda da sanayileşme sürecine girilmiştir.
3 Etkinlik
Klasisizm:- Akıl sağduyu gerçek tabiat temeline dayanır.
Ferdi değil evrenseldir
Eski yunan ve Latin sanatkarlarını eserlerini örnek alır
Kuralcıdır, kurallara bağlıdır
Zevk vererek eğitmeyi amaçlar yüce değerlere ulaştırmak erdemli ahlaklı olmak
Eserlerde bütünlük ve mükemmellik aranır
Milli bir dil kullanılır. Bu dil seçkin kişilerin kullandığı dildir.
Konudan çok konunun işlenişine önem verilir.
Yalnız seçkin olgun kişiler ele alınır.
İnsan dışındaki her şey ihmal edilmiştir.
Romantizm:- Romantizm hürriyetçidir, kural tanımaz, her türlü doğmatik düşünceye karşıdır
Ferdidir. İnsanı aklı ve duygularıyla bir bütün olarak görür, insanı yüceltir.
Akıldan çok hayal duguları ön plana çıkar
Melankoli, hüzün ve kötümserlik hakimdir.
Liriktir, duygusaldır.
Tabiata yönelme, tabiat tasvirleri önemli yer tutar.
Milli ve mahalli değerleri evrenselden üstün tutar.
Tasvire geniş yer verirler
Dünlük herkesin konuştuğu bir dil kullanmak önemlidir, suni ve süslü anlatıma karşıdırlar.
Sanatçılar eserlerde kendi kişiliklerini gizlemezler.
Klasisizme tepki olarak ortaya çıkmıştır.
4. Etkinlik:
Namık Kemal
Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu, ünlü yazar ve şairdir. Özellikle "İntibah" isimli romanı ve "Vatan, Yahut Silistre" isimli tiyatro oyunu ile tanınır. Asıl adı Mehmed Kemal'dir.
1888'de mutasarrıflıkla sürgüne gönderildiği Sakız Adası'nda vefat etmiş, Türk Edebiyatında öncü niteliği bulunan şair ve tiyatro yazarıdır. "Vatan şairi" olarak da anılır
Yaşamı Namık adını ona şair Eşref Paşa vermiştir. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey'dir. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına döndü.
1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865'te kurulan ve daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı.
Namık Kemal, İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı. Bir süre sonra Londra'ya geçerek M. Fazıl Paşa'nın parasal desteğiyle Ali Suavi'nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi'yle anlaşamaması üzerine Muhbir'den ayrıldı. 1868'de gene M. Fazıl Paşa'nın desteğiyle Hürriyet adı altında başka bir gazete çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü.
Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872'de İbret gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı. Namık Kemal gene İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistire oyunu, 1873'te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden oldu. Bu haberi İbret gazetesinin yazması üzerine o sırada İstanbul'a dönmüş olan Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa'ya sürgüne gönderildi.
1876'da I. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı. Beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası'na sürüldü. 1879'da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu'da Bolayır'da gömüldü.
Edebi kişiliği
Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. İstanbul'a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir. Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir.
Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur. Bosna-Hersek Savaşları, 93 Harbi gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir. Bu şiirlerin en tanınmışları arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet Kasidesi" yer alır. Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.
Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir. Magosa'dayken yazdığı Gülnihal'de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir. Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır.
Namık Kemal yine Magosa'da yazdığı Akif Bey'de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir. Zavallı Çocuk'ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar. On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir. Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir. Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir. Namık Kemal'in ilk romanı olan "İntibah" 1876'da yayımlanmıştır. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir. Eleştirmenler Namık Kemal'in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler.
Dört yıl sonra yayımladığı "Cezmi", tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal'in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi'nin etkisinde olduğu izlenir. Namık Kemal'in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür. 1872'de çıkan Evrak-ı Parişan'da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer'de İstanbul'un alınışını anlatır.
Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır. Namık Kemal'in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi'nde, Hammer'in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür. Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır. 1975'te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir. Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur.
En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır. Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir. Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur. Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır. Bunlarda düzyazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup oluşturduğu kabul edilir.
Siyasi görüşleri
1868 yılında Hürriyet adlı gazetede yayınlanan bir makalesinde Namık Kemal İslam'ın başlangıç dönemlerinde bir çeşit cumhuriyet olduğunu ve eğer halkın egemenliği ilkesi kabul edilirse, kimsenin bir cumhuriyet yönetimi kurulmasına karşı gelme hakkı olmayacağını yazmıştı. [1]
Sanatsal özellikleri
Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset adamıdır.
”Toplum için sanat” anlayışı benimsemiştir. Sanatı, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanmıştır.
Eserlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlamıştır.
Divan edebiyatının süslü-sanatlı düz yazısı yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi amaçlayan yeni bir düz yazıyı kullanmıştır.
Eserlerinde noktalama işaretlerini kullanmıştır.
Gençliğinde Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazmış, Avrupa’ya gittikten sonra yeni edebiyatı benimsemiş ve o yolda ürünler vermiştir.
* Namık Kemal, Fransız edebiyatını örnek almış; klasizmin ve romantizmin etkisinde kalmıştır.
* Şiirleri biçim bakımından eski, konu bakımından yenidir. Yurt, ulus, özgürlük gibi konuları işlemiştir.
Ayrıca şiirlerinde mücadeleci tipte bir insan yaratmıştır.
Tiyatroyu “eğlencelerin en faydalısı” olarak nitelemiş, halkın eğitilmesinde okul gibi görmüş, sahne dili ve tekniği yönünden başarılı yapıtlar vermiştir.
Ziya Paşa
Hayatı1825'te İstanbul'da doğdu. Galata Gümrüğü'nde katiplik yapan Erzurum'un İspir ilçesinden Ferideddin Efendi'nin oğludur. Bayezit Rüşdiyesi'ni bitirdi. Özel derslerle Arapça ve Farsça öğrendi. Bir süre Sadaret Mektub-i Kalemi'nde çalıştı. 1855'te Mustafa Raşid Paşa aracılığıyla sarayda Mabeyn Katipliği'ne atandı. Bu sırada Fransızca öğrendi. Ali Paşa sadrazam olunca saraydan uzaklaştırıldı.
1861'de Kıbrıs, 1863'te Amasya Mutasarrıfı ve Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye üyesi oldu. 1865'te Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne katıldı. Yeniden Kıbrıs'a atanınca 1867'de Namık Kemal ile birlikte Londra'ya kaçtı. Birlikte Yeni Osmanlılar'ın yayın organı olan Hürriyet gazetesini yayınladılar. Namık Kemal'in ayrılmasından sonra gazetenin sorumluluğunu üstlendi. 1870'te Cenevre'ye gitti. Ali Paşa'nın ölümünden sonra 1871'de İstanbul'a döndü.
1872-1876 arasında Şurayı Devlet üyeliği ve maarif müsteşarlığı yaptı. Anayasayı hazırlayan Kanun-i Esasi adlı kurumda görevlendirildi. 1'inci Meşrutiyet'in ilanından sonra 1877'de vezir rütbesiyle önce Suriye Valiliği'ne ardından Adana Valiliği'ne atandı. 17 Mayıs 1880'de Adana'da yaşamını yitirdi.Paris'te bulunduğu yıllarda çeviriler de yapmıştır.
Ziya Paşa, Namık Kemal ve Şinasi'yle birlikte, Tanzimat'la başlayan Batılılaşma hareketinin etkisinde gelişen Batılılaşma Dönemi Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç yazardan biridir. Padişaha ve Reşid Paşa'ya kasideler yazmıştır. 1859'da yazdığı "Tercî-i Bend" şiiriyle tanınmıştır. Hece ile yazılmış birkaç şarkısı dışında, Divan şiiri geleneğine bağlı kalmıştır.
Eserlerinin Özellikleri
Eserlerinde 2. Abdülhamit yönetimine karşı özgürlükleri ve meşrutiyeti savundu. Batılılaşma yanlısı, yenilikçi Tanzimat Edebiyatı'nın öncüleri arasında yer aldı. Namık Kemal ve Şinasi ile birlikte yeni Türk edebiyatının temellerini attı. Türk edebiyatının kendi geleneğine sahip çıkmasını istedi, şiir ve yazı dilinin halkın dili olması gerektiğini savundu. Şiirlerinde divan şiir biçimlerini kullandı ama içerikte hak, adalet, uygarlık, hürriyet gibi temaları işledi. "Terci-i Bend" ve "Terkîb-i Bend" isimli iki şiirinde ise insanın yargısı ve gerçeği kavramanın olanaksızlığı, Tanrı'nın mutlak egemenliği gibi metafizik konular üzerinde durdu. 1874-1875'te Arap, Fars ve Türk şairlerin şiirlerini "Harabat" adlı 3 ciltlik ansiklopedide topladı.
Abdülhak Hamit Tarhan
Tanzimat döneminde batı tesirlerini Türk şiirine sokan şair, tiyatro yazarı ve diplomat. 5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Babası, dedesi ve soyu ilim aleminde isim yapmış şahsiyetlerdi. Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Hanın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı. Babası Hayrullah Efendi ise, meşhur bir tarihçi ve diplomattı.
Abdülhak Hamid ilk tahsiline Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların huzurunda başladı. Özellikle Hoca Tahsin Efendinin Abdülhak Hamid üzerindeki etkisi büyüktür Daha sonra Bebek Köşk Kapısındaki mahalle mektebi ile Rumelihisar Rüşdiyesine kısa süre devam etti. Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti. Orada özel bir koleje başladı. Kısa zamanda Fransızcasını ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızcasını ilerletmek için Babı ali’de tercüme odasına girdi. On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti ve 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı. Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü.
İstanbul’a döndükten sonra, önce Maliye mektubi, daha sonra sadaret kaleminde vazife yapan Abdülhak Hamid, buralarda Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Sami Paşa’dan Hafız Divanı’nı okudu. Bu arada Tahran hatıralarını anlatan Macera-yı Aşk adlı ilk eserini yazdı ve meşhur Makber mersiyesini yazmasına sebeb olan Fatma Hanımla evlendi. 1876 senesinde hariciye mesleğini seçen Abdülhak Hamid Paris Sefareti ikinci katibliğine tayin edildi ve iki buçuk sene vazife yaptı. Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatını buldu. Paris dönüşü bir süre açıkta kalan Abdülhak Hamid, 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay başşehbenderliklerine tayin edildi. Bombay’da üç sene kaldı. Eşi Fatma Hanımın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktı ise de, Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti.
Abdülhak Hamid Bombay dönüşünde Londra elçiliği başkatipliğine tayin edildi. Fakat Zeynep isimli manzum piyesi yüzünden vazifeden alındı. Bir süre boşta gezdikten sonra edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine, tekrar Londra’daki eski görevine gönderildi. Bu gidişinde İngiliz olan Nelly Hanım ile evlendi. 1895 senesinde Lahey büyükelçiliğine iki sene sonra tekrar Londra elçiliği müsteşarlığına tayin edildi. Hanımının rahatsızlanması üzerine, 1900’de İstanbul’a dönen Abdülhak Hamid, 1906’ya kadar İstanbul’da kaldı. 1906’da Brüksel büyükelçiliğine tayin edildi. 1911’de hanımı Nelly’nin ölümü üzerine Belçikalı Lüsyen Lucienne Hanım ile evlendi. Balkan savaşları sırasında kabine tarafından azledilince İstanbul’a döndü. Maarif nezareti teklif edildi ise de kabul etmedi. Bir süre açıkta kaldıktan sonra ayan üyeliğinde bulundu. Mütareke yıllarında Viyana’ya gitti. Burada sıkıntılı günler geçirdi. Cumhuriyetin ilanından sonra anavatana döndü. 1928 senesinde İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. Ayrıca belediye de, dayalı döşeli bir apartman dairesi verdi. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimatı, meşrutiyetleri ve cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Ayrıca uzun seneler doğuda ve batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasına sebep oldu. Bu sebeple Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi. İlk başlarda Tanzimat ekolünün tesirinde kalmış sonra batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak batı tekniği ile eser vermiştir. Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Recaizade Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamid yazdıklarıyla bunu uygulamıştır. Eserlerinde batı edebiyatından bilhassa Shakespeare ve Victor Hugo’nun tesirleri açıkça görülür. Şiirlerindeki başlıca konu romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi hakkındadır. Şiirlerinde pekçok yabancı kelime vardır. Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramalar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Kendisine son zamanlarda Şair-i azam (en büyük şair) ünvanı verilmiştir.
ESERLERİ
Abdülhak Hamid’in eserleri iki grupta toplanmaktadır:
Şiirleri: Makber, Ölü (1885), Kahpe(1885), Bala’dan Bir Ses (1911), Validem (1913), Yadigar-ı Harb (1913), İlham-ı Vatan (1918), Tayflar Geçidi (1919), Garam (1919), Yabancı Dostlar (1924).
Tiyatroları: Hamid’in tiyatroları mensur ve manzum olmak üzere iki kısımdır. Mensur tiyatroları: Macera-ı Aşk (1873), Sabrü Sebat (1875), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindu (1876), Tarık yahut Endülüs’ün Fethi (1879), İbn-i Musa (1880), Finten (1898). Manzum tiyatroları: Nesteren (1878), Tezer (1880), Eşber (1880), Sardanapal (1908), Liberte (1913).
Sayfa 27
Hazırlık Çalışmaları
1) Kaside:
a. Klasik Türk Edebiyatı nazım biçimidir.
b. Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılırlar
c. Aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
d. Nazım birimi beyittir
e. En az 31 en fazla 99 beyitten oluşur.
f. Altı bölümden oluşur
g. Kafiye düzeni aa ba ca da şeklindedir
2) Hayır olamaz. Çünkü bir insanın bilmediği bir şey hakkında bişeyler yazması imkansız gibi bişeydir. Robot teknolojileri 1960’lardan sonra geliştirilmeye başlandığı için robot şiiri kesinlikle 1870-1920 yıllarına ait olamaz.
3) Bu dönemin nasıl ortaya çıktığını hangi olayların etkili olduğundan bahsedere söze başlardım. Bu dönemde yazılan şiirlerden örnekler verir dönem şiirinin özelliklerini çıkarmaya çalışırdım.
-Aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
b-)Divan şiiri geleneğinin devam ettiğini,buna rağmen hürriyet gibi bir temanın işlenmesi nazım şeklinin içeriğinde bir yenilik yapıldığını göstermektedir.
Sayfa 29-30
1)
a-)Her beytin ikinci dizesinin -etten sesleri ile bitmesi şiirin ahengini sağlayan unsurlardır.
b-)Verilen kelimeler uzun ses değerine sahip kelimelerdir.Bu kelimelerin kısa ses gibi okunması şiirin ahenginin bozulmasına sebep olur.
2)
a-)Hürriyet kasidesi ile Nef'i'nin kasidesi söyleyiş tarzı bakımından farklıdır.Çünkü Hürriyet kasidesinde hürriyet,Nef'i'nin kasidesinde ise Murat Han'ın övgüsü işlenmiştir.Temaların farklı olması söyleyiş tarzının da farklı olmasına sebep olmaktadır.
b-)Nef'i'nin kasidesi dönemin kaside geleneği,devlet büyüklerini övme geleneği ve döneminde yapılan bahar eğlenceleri geleneğini yansıtmaktadır.
Hürriyet kasidesi'nde Hürriyetten bahsedilmesi,dönemin yönetiminin eleştirilmesi ve nazım şekli aynı kalmakla birlikte kasidenin içeriğinin değiştirilmesi açısından dönemin edebi,siyasi ve sosyal özellikleriyle ilişkilidir.
3)
a-)Yerlerinin değiştirilmesi şiirin akışını ve anlamını bozmamaktadır.Çünkü kasidede her birim kendi içinde anlamlıdır.Diğer birimlere sarkmadan anlam,aynı birim içinda başlar ve biter.
b-)Anlamlı bir bütün haline getiren unsur ''Hürriyet'' temasıdır.
4)
a-)Hürriyet kasidesi'nin Yapı Özellikleri
-31 beyitten oluşmuştur.
-aa/ba/ca....... şeklinde kafiye düzenine sahiptir.
-Hürriyet teması işlenmiştir.
-Aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
b-)Divan şiiri geleneğinin devam ettiğini,buna rağmen hürriyet gibi bir temanın işlenmesi nazım şeklinin içeriğinde bir yenilik yapıldığını göstermektedir. sayfa 31 5)Hürriyet kasidesi'ndeki''cihangirane bir devlet çıkardık bir aşiratten''ifadesi tarihi bir değeri,''mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez i anetten'',''çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı re'y-i ümmmetten''ifadeleri de sosyal değerleri göstermektedir.
7-)
a-)Hürriyet kasidesinin teması hürriyettir.Bu tema,divan şiirinde işlenen temalardan döneminin gerçekliği yönüyle farklıdır.
b-)Namık Kemal'in divan şiirinden farklı olarak hürriyet temasını işlemesi,Tanzimat Dönemiyle birlikte ''birey'in'' ön plana çıktığını göstermektedir.
8-)Hürriyete doğru ve Hürriyet adlı şiirlerdeki hürriyet teması,şiirin bütününe yayılarak işlenmiştir.Hürriyet Kasidesi'nde ise,hürriyet teması birimler içinde işlenmiştir.
Sayfa 32
9-)''Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr u kıymetten'' dizesi bir atasözü olması dolayısıyla ''irsal-i mesel'' sanatı vardır.
''ittihad'' ve ''ihtilaf''sözcüklerinde zıt anlamlı olmalarından dolayı ''tezat''sanatı ''çıkar asar-rahmet ihtilaf-ı re'y-i ümmetten''dizesi Hz.Muhammed'e ait bir hadis olması dolayısıyla ''iktibas'' sanatı vardır.
10-)Yeni Kavram İmgeler;Hürriyet,Vatan-sevgili,Vatan yolunda toprak olmak,Gayret-cevher,Hamiyyet kanıyla yoğrulmak.
11 ve 12. soru kişinin kendisinin cevaplaması gerekir...
13-)Namık Kemal,edebiyat tarihlerinde de anıldığı gibi bir ''vatan şair''idir.Çünkü ömrünü bu uğurda harcamış,eserlerini ''vatan''merkezine oturtmuştur.
14-)
a-)Namık Kemal,döneminin yenilik yanlısı ve ilerici şahsiyetlerinden birisidir.Günlük konuşma dilinden yaptığı alıntıların yanısıra,Türk şiirinde o zamana kadar görülmemiş hürriyet,esaret,vatan,kalb-i millet gibi kavram ve
temaları kullanmıştır.Düz yazılarında etkili bir üslup kullanmıştır. sayfa 33 ve 34
1- Kafiye redif vs. eklemek uzun sürecek o yüzden bu soruyu size bırakıyorum.
2- Terkibent devrin söyleyiş tarzından çok farklıdır. Şiirin şekli ve dili tamamen eski şiir geleneğiyle ilgilidir. Tanzimat dönemi sanatçıları halkı eğitmek istedikleri için genel olarak halkın anlayacağı kelime ve ifadelere yer verirler. Bu şiirde şair tümüyle süslü ve sanatlı şiir dilini kullanmıştır.
3- Birimler birbirine beyitlerle bağlanmışlardır. Bu birimler bir araya gelerek şiirin temasını oluşturmaktadır. Şiirin bütün beyitlerinde neredeyse birbirine yakın anlamlar işlenmiştir. Sadece şiirin son dizesinde dünyayı anlamanın akılla olmayacağını belirterek tezatlık oluşturulmuştur.
2. Etkinlik:
Ziya Paşa’nın Terkibibenti: Şiirin birimleri beyittir. Kafiye ve redifler vardır. Bu birimler birleşerek temayı ortaya çıkarır.
Terkibibentin Yapısal Özellikleri:
a) bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir.
b) Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur.
c) Bent sayısı 5-10 arasındadır
d) Genellikle talihten şikayet, dini, tasavvufi ve felsefi konular işlenmiştir.
Bu yapısal özellikler divan şiirinin ana damarıdır. Yukarıda ki eserlerde bu özellikleri yapılarında barındırmaktadırlar.
4- 9. Beyit hariç diğer beyitler bir şekilde sosyal yapı ve tarihi değerler ile ilişkilidir.
5- dünyanın sırrının akıl ile çözülemeyeceği değil düşünmeyen fikir üretmeyen insanların aklını çalıştırmamasını kınıyor. tema ise bir aydının görevinin halkı bilinçlendirmesidir.
6- Ziya Paşa terkibibentinde tasavvufi bir konuyu işlemiştir. Bu dünyanın insanı sınamak için yaratıldığını, ve insanın sadece kalbiyle anlayabileceğini belirtmiştir. Bağdatlı Ruhi ise aşk temasını işlemiştir. Bu yüzden iki eser arasında büyük farklılıklar vardır.
7- Ziya Paşanın terkibibentinin teması günümüzde de geçerli olabilir. Şair aklı kullanarak bu dünyanın anlaşılamayacağını belirtmiştir. Bu kuram günümüzde de geçerlidir. Akıl bazı şeyleri kavrayabilir. Bu yüzden akıl günümüzde ne kadar önemli görünse de kalple birleşmeden pek bir anlam ifade etmez.
8- ilk beyitte insanların birbirlerini kıskanmalarından bahsedilmiştir. Cahil insanlar yarasaya benzetilmiş ve bu kişilerin bilgili ve olgun kişileri kıskandıkları söylenmiştir. Akıllı insanlar ise ışığa benzetilerek bu kişilerin çevrelerini aydınlattıkları belirtilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde Osmanlı Devletinde cahil insanlar önemli yerleri işgal ettikleri için yazar devlet büyüklerine atıfta bulunmuştur. İkinci beyitte akıl iyi ile kötüyü tartan bir teraziye benzetilmiştir. Beyin şeklen de vücudun en ufak organlarından olmasına rağmen yaptığı iş boyutuyla tamamıyla ters orantılıdır. İnsan dünyayı aklıyla kavrar o olmadan ceza ve mükafat sisteminin tamamen dışında kalır şair dünyayı anlamanın ne kadar zor olduğunu belirtmek için anlamı terazide tartılamayacak kadar ağır bir varlık gibi düşünerek somutlaştırmıştır. İnsan dünyayı akılla kavramaya çalışırken bile dünyanın kavranamayacağını anlatarak beyitin anlamını tasavvufi yoruma açık hale getirmiştir.
3.Etkinlik:
• Ziya Paşanın metni tasavvufi ve felsefi bir anlama sahiptir Bağdatlı ruhinin metni daha çok aşk konusuyla ilgilidir.
• İki metinde de kafiye redif söz sanatları gibi ahenk unsurları görülmektedir.
• İki metnin de nazım birimleri aynıdır
• İki metinde devrin zihniyetini yansıtan ifadelere rastlanılmaktadır.
o 2. Grup
• Sadullah paşanın manzumesi zihniyet bakımından bu metinlerden çok farklıdır.
• Bu manzume batı zihniyetinin değerlerini yüceltmek eskinin düşünce sisteminin çarpıklıklarını ortaya çıkarmak için yazılmıştır.
• Diğer metinler, eskiyi, eskinin dünya ve aşk anlayışlarını yansıtmaktadır.
• Ziya Paşa dünyanın gidişatıyla ilgili kötümser Sadullah Paşa iyimserdir.
9- Ziya Paşanın terkibibenti hayatın muammasını tezadını ortaya koyar. Şair dünyayı anlamak için kendince bir sürü yorum yapar onun bu yorumları kendisini rahata ulaştırmaz. Şair dünyanın bu kötü durumu karşısında şaşkın bir halde değer verdiği aklında işe yaramayacağını fark ederek varlıkları inceleyen ona hayret eden bir aciziyette kendini konumlkandırmıştır.
10- Ziya paşa hakkında derste öğrenilen bilgiden hareketle yazılır..
Sayfa 36
1) Ahenk kafiye redif ve ses olaylarıyla sağlanmaya çalışılmıştır.aliterasyon ve ses güzelliği aynı sessiz harflerin tekrarlanmasıyla meydana gelen ahenk unsurudur ve şiirde mevcuttur.ör;yürü her burc bin asr-ımücessemdir,mübasildir. dizesinde vardır ''r''lerden kaynaklıdır.ritim:şiirde ritimi sağlamak için aruz ölçüsü kullanılmıştır.ses değeri yüksek seslerde kullanılarak bu perçemlenmiştir.
2) Hürriyet kasidesi toplumsal bir gereklilik üzerine inşa edilmiştir.şiir şekil özellikleri bakımından eski geleneği kıramamıştır.bu kaside ise kişisel bir konu işlemiş ve tamamen eski düzenden kurtulup yeni düzende yazılmıştır.iki şiir arsında ki bu fark edebi bakış açısı olarak şairlerin anlatış biçimlerinin farklı olmasına neden olmuştur.
3)
A)abdülhak hamitin şiirde konu bütünlüğü yoktur bu yüzden kıta çıkarırsak bozulur.dağlar şarkı söyle şiirinde ise konu bütünlüğü vardır herhangi bir dörtlük çıkarırsak şiiri bozmaz birimsel özellikler bakımından kürs-i istiğrak ta birimler aruz ölçüsü ile yazılmışve ağır bir dil kullanılmıştır.dağlar şarkı söylede ise hece ölçüsüyle yazılmış olup ve sade bir dil kullanılmıştır.
B)bu şiirde birimler arsında geçiş görevini üstlenmiştir.bu da peşi sıra gelen birimlerde azda olsa anlam bütünlüğü varken bunun bozulmasına neden olmuştur.
Sayfa 37
4)bu iki şiir yapı bakımından birbirine benzemektadir.her ikiside dörtlüklerden sonra beyitlerler kullanılarak birbirine bağlanmıştır kafiye şemaları ve ölçüleride aynıdır.
5)şair şiirde Allah inancından PEYGAMBER (S.A.V)sevgisinden ....ve birçok türk kültürünün parçası olan kutsal değerleri kullanmıştır.ayrıca toplumsal yaşayışı ve değer yargılarınıda birçok mısrada belirtmiştir.
6)bu üç şiirin temasında değişiklikler vardır.hepsi dönemlerinin zihniyetinden etkilenerek o zmnki kültürel değerlerden yola çıkılarak yazılmış eserlerdir.bu eserlerin hepsi bir gereği ve sevgiyi anlatırken kimisi soyut kimisi somut biçimde ele almıştır.
Sayfa 38
7) Şiirde;doğadaki müthiş dengeden ve yüce yaratıcının varlığına gücüne ve birliğine delil olduğu vurgulanıyor.
8) Varlık aslında tektir.mutlak ve gerçek olan yaratıcıdır.bizlerse gerçekliği yaşayan sanal bir yaşam bilincine sahibiz.biz yaşadığımızı manevi olarak hissederiz.nasıl 1 rakamı bir varlığı simgeliyorsa ona sonsuzluğun içinde hiçbir tanım uymuyor ve bir hiçse insanın durumu da odur.çünkü;insanın ve varlığın kaynağı olan Allahı'ın gücünün ve kudretinin bir sınırı yoktur.
9) Bu şiir divan edebiyatının etkisini kaybettiği bir ortamda avrupa dan gelen esintilerle yoğurulmuş bir sanat anlayışının içinden çıkmıştır.şiirde idealist düşünce sistemi ön plana çıkmıştır.bununla birlikte dinimizin geleneğinin etkisi de şiirde hisseddirilmiştir.
10) Kendi yorumun
11) Şair,Allah inancını şeklen değil felsefi boyutla açıklamaya çalışmıştır.buda onun idealist bir bakış açısına sahip olduğunu göstermektedir.toplumu bilgilendirmeye de bir anlamda önem verilmiştir.
Sayfa 39
Divan şiir ve tanzimat şiiri benzerlikleri:dil ağırdır. her ikisindede aruz ölçüsü kullanılmıştır. divan edebiyatında kullanılan nazım şekilleri tanzimat edebiyatında da kullanılmıştır. farklılıklar (tema):DİVAN EDB; aşk ayrılık doga kadın şarap gibi temalar ayrıca ahlaki konularda işlenmiştir. TANZİMAT EDB; vatan özgürlük hak hukuk daha sonraki dönemlerde ise bireysel konular işlendi. (yapı özlklr):DİVAN EDB;nazım birimi beyit gazel kaside terkib-i bent gibi nazım şekilleri kullanılmıştır. TANZİMAT EDB;gene kaside gazel terkib-i bent var ama batı edbytndan etkilenerek sone terzarima ortaya çıkmıştır. (dilve anlatım)DİVAN EDB;arapça ve farsça etkisiyle ağırdır . TANZİMAT EDB;arapçaS ve farsçanın etkisi kısmen sadeleşmiş ve fransızca sözler de yer almıştır.
Sayfa 40
Ölçme ve Değerlendirme
1)Y,D,D,
2) Romantizim, Klasizim
3) Müntahabatı Eşar = Şair Evlenmesi
Şinasi = Vatan Yahut Silistre ve ihtibat
Namık Kemal = Makber, Sahra, Ölü
Abdül Hak Hamit
4)E şıkkı
Sayfa 41
Hazırlık Soruları
1- Roman anlatmaya bağlı edebi metinlerin en uzun türüdür. Romanda olay hikayeye göre daha detaylı anlatılır. Tasvirlere daha geniş yer verilir. Diğer edebi türlerde görülmeyecek kadar karakter yer alır. Her roman yazarından dolayısıyla yazarın yaşadığı dönemden izler taşır. Yazıldığı dönemin sorunlarını ele alır. Bu yüzden realist eserler olarak tanımlanabilirler.
2- Eğer bir roman yazacak olsam öncelikle hangi alanlarda uzman olduğumu tespit ederdim. Daha sonra güncel bir konu üzerine sağlam bir plan kurarak romanımı yazardım.
Sayfa 521. a)Metnin olay örgüsü şu şekildedir.
-Canan'ın satın alınması
-Felatun Bey'in Polin'i ile birlikte olmaya başlaması
-Canan'ın Rakım'a aşık olması
-Rakım'ın Felatun ile karşılaşması
-Jozefino'nun Rakım'ın evine gelmesi
-Felatun'un mutasarrıf olması
-Canan'ın iyileip evlenmesi
-Rakım'ın Canan'la evlenmesi
b)Yazarın görüşlerini belirtmesi roman tekniği açısından büyük bir kusurdur.Yine yazarın bu tarz müdahaleleri okuyucuya eğitme amacı gütmesi,olay örgüsünü şekillendirmiş
2. Uygundur.O dönemdeki mirasyedi tiplerin batılı yaşam tarzını benimseyip romandaki olaylarla karşılaşması uygun
3. Fötür şapkalı olan(sol taraftaki)Batılı yaşamın temsilcisi Felatun
Fesli olan(sağ taraftaki)Geleneksel yaşamın temsilcisi Rakım
4. Doğu batı çatışması tema:yanlış batılılaşma
5. Rakım Efendi ile Canan Romantizmi en iyi ifade eden kahramanlar.Rakım'ın geleneklerine Bağlı yapısı Canan'ın aşkı Romantizmle örtüşüt
6. Yanlış batılılaşmadır.Kendi milli kültürünü bırakıp Batıya körü körüne bağlı insanlar günümüzde mevcut
7. "
Bu sorunun cevabı size ait."
8.a)Okuyucuya bilg vermek amaçlanmış.İçermektedir
b) Roman halkı eğitmek,onlara ders vermek için kullanılabilecek bir araçtır.Sanatta fayda ön plandadır.Romanın halka hitap etmesi sebebiyle konuşma dili unsurlarıyla sade bir dil kullanılmıştır. soru9:sınıf çalışması
10) Dönemin sosyal bir sorununu yansıtması romanın tarihi bir belge değeri taşımasını sağlar.
11.a)Ahmet Mithat Efendi
-Tanzimat döneminin en önemli yazarıdır
-Toplumsal konuları işlemiştir
-Sade bir dil kullanmıştır
-Tanzimat döneminde en çok eser veren yazardır
-Genç edebiyatçıları etrafında toplamıştır
b)Halkı eğitmeyi amaçladığından sade bir dil kullanmış
Sayfa 54 Anlama Yorumlama 1.Roman olması,sade bir dil kullanılması dönemiyle ilişkilendirilir
2.Aynı temayı işlemelerine rağmen eserlerin farklılığı;sanatçının kendi üslübuyla yazması
3.Sergüzeşt ve Felatun Bey ile Rakım Efendi romanları anlatmaya bağlı edebi metinler olması ve olay çevresiinde gelişmesi dolayısıyla destan,masal,halk hikayesi ve mesneviyle ilişkilendirilebilir
4.Destan,masal,mesnevi mekan ve zaman özellikleri bakımından aynı
Hayali ve olağnüstü mekanlara sahip,belirsiz zaman ifadeleri var
Romanda ise:gerçekçi betimlenmiş mekanlar,belirli ve dolayla zaman ifadeleri
6.etkinlik Teknik bakımdan zayıf hikaye ile roman arası biryere sahip.Dil sade.Roımanlarda amaçhalkı bilinçlendirmek ve eğitmek olduğundan sanatsal yönün geri planda kalmasına neden olmuş
Sayfa 55
Ölçme ve Değerlendirme 1) Y, D, D
2) -İlahi bakış açısı
-Romantizm,realizm
3) Divan-Masal [Yanıt-E]
4)Destandaki mekanla romandaki mekanın ortak yönü yapıyı oluşturan unsur olmasıve olayların yaşandığı yeri göstermesidir
Farklılık ise destanda olağnüstü mekanlar varken romandaki mekanlar gerçekçidir
Sayfa 56 ile Sayfa 61 Arası (Şair Evlenmesi) Hazırlık çalışmaları 1) Tiyatro büyüklerin mektebidir ve tiyatro bir ahlak müessesidir ifadeleri tiyatronun eğiticiliği ve bilgilendiriciliğini ifade etmek için söylenmiştir.
2) Geleneksel tiyaro : Yazılı bir metne dayanmayan doğaçlama olarak ve herhangi bir sahne yapısı gerektirmeyen çoğunlukla yanlış anlamalar üzerine kurulu karagöz, meddah,orta oyunu ve köy seyirlik oyunlarından oluşan kökenli orta asyaya dayanan tiyatrodur.Modern tiyatro : Yazılı bir metne dayanan sahne yapısı olan dram, trajedi, ve komedi gibi türlere ayrılan Yunanistandaki Dionysos şenliklerine dayanan tiyatrodur.
1,2,3. etkinlikler hariç 1. sorudan 11.ci soruya kadar metinle ilgili tüm soruların cevapların bulabilirsiniz.. İnceleme
1) Metnin temsilinde rol alan öğrencilerle temsil ettikleri kişiler arasında kurmacanın sınırları içinde bir gerçeklik söz konusudur.
2) Tiyatroda anlatılanlar Tanzimat döneminde görücü usulüyle evliliğe bir eleştiri niteliği taşıdığı için dönemin gerçekliğiyle ilişkilidir.
3) Şair Evlenmesi adlı tiyatro eseri döneminde yaşanan gerçeklikler üzerine kurulu olduğu için tarihi bir belge niteliği taşımaktadır.
4) Bu sorunun cevabı size kalmış.
5)Karekterin tipin en belirgin özelliği nedir ? müştik bey: heyecanlı aceleci birisidir
Ziba dudu: Saf mizaçlı birisidir.
Habbe Kadın: açık sözlü birisidir
Ebullaklaka: fırsatçı bir kişidir
Karekterin tipin olaylar karşısındaki tavrı nedir ? Müştak bey: Şaşırmaktadır.
Ziba dudu: Şaşırmaktadır.
Habbe Kadın: Şaşırmaktadır.
Ebullaklaka: Fayda gözetmektedir.
Karekter tip eserden çıkarıldığında eserin içeriğinde ve yapısında değişiklik olur ? Müştak bey : yapı bozulur
Ziba dudu : yapı bozulur
Habbe Kadın : yapı bozulur
Ebullaklaka : yapı bozulur
Sosyal ortam ve çevrenin bu karekterler üzerinde etkisi var mı ? Müştak bey: vardır
Ziba dudu: yoktur
Habbe Kadın: yoktur
Ebullaklaka: yoktur
Bu karekterin tipin diğer karekterler üzerinde etkisi varmıdır ? Müştak bey: yoktur
Ziba dudu: yoktur
Habbe Kadın: yoktur
Ebullaklaka: yoktur
Bu karakter/tipin yerinde olsaydınız olaylar karşısında nasıl davranırdınız? Kişiden kişiye fark eder. (bu sorunun size kalmış bişey.)
Metnin yazıldığı dönemde ve gerçek hayatta bu eserdeki karekter tip gibi davranan biri olabilir mi? Müştak bey: olabilir
Ziba dudu: olabilir
Habbe Kadın: olabilir
Ebullaklaka: olabilir
6)Mekanla ilgili ifadeelr yoktur. Fakat yaşanan olaylardan hareketle mekanın Müştak Beyin evi olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan mekanın gerçeklikle ilişkisi vardır.
7)Verilen şemaya göre olayalr belli bir zamanda belli bir mekanda ve belli bir kişiler arasında yaşanır.
8)Noktalı yere : "modern tiyatro" yazın.
9)Eserde konuşma dili özellikleri görülmektedir bu özellikler yazarın halka hitap ettiğininde bir göstergesidir.
10)Şair Evlenmesinin teması olan görücü usulü bugün de varlığını devam ettirmektedir. Fakat eski dönemlere oranla bugün görücü usulünün daha da azaldığı görülmektedir.
11)Şinasi, Fransız şairlerinden manzum olarak yaptığı ilk ve basit tercümeleri, 1858'de Tercüme-i Manzume adıyla yayınladı. Bunlar, Batı şiiri hakkında Türk okuyucusuna ilk bilgiyi veren çok küçük denemelerdi. Şinasi, bu denemelerden önce şekil bakımından değilse de anlayış bakımından Divan şiirinden tamamıyla farklı denemelerini yapmış bulunuyordu. 1849-1858 arasında Mehmet Reşat Paşa'ya yaptığı dört kaside, eski kalıpları kırarak, Batılı sistemin edebiyatımızdaki öncülüğünü yapıyordu.
Şinasi, geleceğin aydınlığını Batı'da; Batı'nın temsilini ise Fransa'da görmüş bir aydındı. Düşünsel etkinliklerinin ilerici bir fikire dönüşmesini sağlayan Avrupa gidişlerinin ona etkisi ne kadar olursa olsun; Şinasi gibi yeniliğe öncü bir insan bile "duyguları" yönünden hala Doğuludur. Tanzimat döneminin genel özelliği olarak aydınlarımız; her ne kadar fikren Batı'yı destekleseler de duyguları onları hep Doğulu figürlere sevk etmiştir. Bunu bu dönemin önemli kişilerden Ziya Paşa'da daha da iyi görebiliriz.
Batı üslubuyla yazılmış olan "Şair Evlenmesi", buna rağmen yine de içinde geleneksel türk tiyatrosu etkisi taşımaktadır. Eski ile yeni, doğu ile batı arasında bir köprü olma niteliğine sahiptir.
Görücü usulü evliliği, halk diliyle ve yine toplumdan seçilmiş karakterler ile eleştirel boyutta incelemiş olan "Şair Evlenmesi" bu açıdan bakınca batı tiyatrosunu sadece teknik açıdan örnek aldığını göstermektedir...şinasi, bu yeni tekniği Türk tiyatrosuna sokabilmek için, Türk toplumuna ve seyircisine yabancı olmayan bir konuyu alışkın olunan oyun kişileri aracılığıyla ele almıştır.
"Şair Evlenmesi", geleneksel türk tiyatrosunun aksine serim-düğüm-çözüm kısımları bulunan bir olay dizisi üzerine kurulmuştur.Bu anlamda "Şair Evlenmesi", Türk toplumuna ait töresel bir olayı batı teknikleriyle birleştirerek bir ilke imza atmıştır. Daha önce de yazılmış olan oyunların varlığından söz edilse de, "Şair Evlenmesi" ilk Türk tiyatro oyunu olarak kabul edilir.
Sayfa 64-65 4.etkinlik 1)a)şefika ile atanın birbirini sevmesi,tahire hanımın şefikayı pasaya vermek istemesi,halil beyle tahire hanımın dialogu,şefika ile tahire hanımın dialogu,sefikanın pasayla evlenmeyi kabul etmesi,şefikanın verem olması,atanın bunu öğrenmesi ve zehir içmesi,şefika ile atanın ölümü...
b)şefika ile atayı evlendirirdim.çünkü birbirlerini sevdikleri için aralarında sorun olmazdı.olayları bunun üzerinden yönlendirirdim.
2)Tanzimat döneminde de yasanılabilecek olay vardır.
3)Mekan kesin belli değil ama mekan evin odası olarak alınabilir.
4)Kişiler değiştiğinde eğer karekter özellikleri değişirse anlamda değişir.
5)Bence kurulabilir.cünkü tanzimat döneminde pasanın olması örnek olabilir.dönemin zihniyetini yansıtır.o döneme uygun bir eserdir.
6)birinci kutucuk = (halil bey-anlayıslı modern) (tahire hanım-anlayıssız.) (sefika-fedakar)
ikinci kutucuk = (halil bey-kızının atayla evlenmesini istemiştir)(tahire hanım-kızını sevmediği bir adamla evlendirmeyi istemiştir)(sefika-babasının borcları için pasayla evlenmek istemiştir)
üçüncü kutucuk = (halil bey-etkilememiştir)(tahire hanım-etkilememştir)(sefika-etkilememiştir)
dördüncü kutucuk = (halil bey-yok)(tahire hanım-sefika üzernde etkisi var)(sefika-yok)
besincikutucuk = (halil bey-kızı atayla elendirirdim)(tahire hanım-bu sekilde davranmazdım)(sefika-sevdiğim kişiyle ewlenmek isterdim)
altıncı kutucuk = (halil bey-ewet)(tahire hanım-kötü biri olabilir)(sefika-olabilir)
5.EtkinlikGörücü usulüyle evlenmeyi işlemiştir.ama yanlıs bir yöntemdir.halkı bilgilendirmek amacıyla yazılımıstır.
7)Zavallı cocukta betimleme cok yapılmısıtr.karekter yer alır.sair evlenmesinde tipvardır.sair evlenmesinde komedi tarz işlenmiştir.zavallı cocukta dram işlenmiştir.zavallı cocukta dil sade.sair evlenmesinde dil ağırdır.
8)Doğu-batı çatısması vardır.
9)Eserlerinde romantizm akımını kullanır.vatan sairidir.edebiyatta hürriyet kavramını kullanan ilk sair.en cok nesirleriyle tanınır.tanzimat edebiyatının en hareketli ve en heyacanlı ismidir.
Sayfa 66 1-Müştak yerine şk olabilir.
2-Geleneksel türk tiyatrosunda kullanılan unsurlar modern türk tiyatrosunda da kullanılmıstır.ilerki zamanlarda ise bu unsurlar kullanılmamıstır.
3-Bir metne dayanması,değişmeyen konuların kullanılması.
4-Sahneler arası gecişte sair evlenmesi zordur.zavallı cocuk daha kolay sahnelenir.
soru 5 ve 6kişiye aitdir
Sayfa 671-D,D,D
2-Halkı eğitmek,geleneksel türk ,modern.
3-E
Sayfa 68A-Sosyal yapı:çok milletldir. Değişik dinlervardır. Siyasi yapı:meşrutiyet ittihat ve terakki kültirel: Türk kültürü ve batı kültürü
B-Büyük bir baskı ile batıya özeniş vardır.
3.ÜNİTE (Sayfa 81 ile Sayfa 95 Arası)
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI (1896-1901) VE FECR-İ ATİ EDEBİYATI
1.SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATININ OLUŞUMU
HAZIRLIK:
1.Bu sözle sanat eserinde sanatçının üslubunun önemi ifade edilmiştir.Üslup , ifade tarzıdır.Hangi sanat dalında konu ne olursa olsun sanatın estetik yönünün güçlü olması gerektiği vurgulanmıştır. 2.Cemil Meriç bu sözüyle dergilerin düşüncelerin özgürce ifade edildiği, sanat , edebiyat ve fikri konuların rahatça tartışılabildiği bunların yayımlandığı birer yer olduğunu anlatmaktadır.
SAYFA 83
İNCELEME
1.GRUP: Servet-i Fünun "fenlerin serveti (bilimlerin hazinesi, zenginliği) anlamına gelmektedir.
2.GRUP: Servet-i Fünun dergisi 27 Mart 1891'de yayın hayatına başlamıştır.Aslında bu derginin çıkarılması Ahmet İhsan Tokgöz'ün D.Nikolaidi'in "Servet" adlı gazetesinde işe başlamasıyla gerçekleşmiştir.Servet-i Fünun Nikolaidis'in Servet adlı gazetesine ek olarak haftada bir çıkarılmasına - fen ve teknoloji konularını ele alması- koşuluyla izin verilen bir dergidir.Tevfik Fikret'in Recaizade Ekrem tarafından bu derginin yazı işleri müdürlüğüne getirilmesiyle yayın çizgisini değiştirmiş, edebiyat ve sanat dergisi olmuştur.Dönemin genç sanatçıları bu dergi etrafında toplanmıştır.
1.SERVET-İ FÜNUN DERGİSİNİ ÖNEMİ:
Derginin asıl önemi Tanzimat yazarlarından sonra ikinci bir yenilik hareketi olarak ortaya çıkmasıdır.Recaizade Mahmut Ekrem farklı dergilerde yazan ve dağınık halde bulunan yenilikçi gençleri bu dergi etrafında toplayarak yeni bir edebiyat hareketi başlatmıştır.
Türk edebiyatının bu dönemine "Servet-i Fünun Dönemi" denilmesi bu edebi hareketin Serveti-i Fünun dergisi etrafında oluşmasıyla ilgilidir.Bu da Tevfik Fikret'in yazı işlerini üstlenmesiyle başlamıştır. (7 Şubat 1896 SAYI :256)
Servet-i Fünun dergisi bu dergi etrafında toplanan gençlerin görüşlerini açıklamada savundukları görüşler doğrultusunda kaleme aldıkları eserlerini yayınlamada birer araçtır.
SAYFA 84
2. Tanzimat dönemi edebiyatı Batı etkisinde yenilikler getirdiği için "Edebiyat-ı Cedide" olarak adlandırılmış , daha sonra Servet-i Fünuncular için önceleri bir alay olarak kullanılmış , daha sonra isim olarak yerleşmiştir.Yeniliğin üstüne yenili yapmaya çalıştıkları için Servet-i Fünunculara Edebiyat-ı Cedideciler de denmiştir.
3.Muallim Naci ılımlıların (orta yolu savunanların) başında yer alır.Muallim Naci Divan şiirine karşı ılımlı yaklaşmış Batı etkisinde gelişen yeni edebiyata geçişin yavaş ve doğal bir süreçte gerçekleşmesi gerektiğine inanmıştır.Ayrıca Muallim Naci eski edebiyatın tamamen atılmasına karşı çıkarak iyi yönlerinin korunması gerektiğini ileri sürmüş ve yeni edebiyatla bir sentez oluşturma yolu aramıştır.
4.SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNDE YENİYİ SAVUNAN SANATÇILARIN GENEL ÖZELLİKLERİ
Yeniyi savunanlar ; yani Servet-i Fünun sanatçıları Recâizade Ekrem'in yönlendirmesiyle "Servet-i Fünun" dergisi etrafında toplanmışlardır.
Yaşları ortalama 25 olan bu genç sanatçılar başta Fransızca olmak üzere çocuk yaşlarda Batı dillerini öğrenmiş ve Batılı eserlerini orijinallerinden okumuşlardır.
Hemen hepsi Tanzimat döneminde açılan yabancı okullarda öğrenim görmüş, Batı kültürüyle yetişmişlerdir.
II.Abdulhamit'in baskıcı yönetimi bu sanatçıların içlerine kapanmalarına ve sadece kendi ıstıraplarını karamsar bunalımlı bir şekilde dile getirmelerine neden olmuştur.
Bu koşullardan dolayı sanatta estetik ve zevki ön planda tutmuş, toplumsal sorunlardan uzak durmuşlardır.
Servet-i Fünun sanatçıları 2.Abdulhamit'in uyguladığı baskıcı yönetiminden çok etkilenerek 2.Abdulhamit'ten nefret ederler.
Bu bunalımlardan kurtulmak gerçeklerden kaçıp kendi hayal dünyalarına sığınmak istemişlerdir.
Tanzimat sanatçıları sosyal konumları bakımından yüksek tabakadan çıkmış ve yüksek memur kesimiyle yakından ilişkili içinde bulunmuşlardır.Servet-i Fünun nesli ise orta tabakadan oluşmuş ve Tanzimat sanatçılarının yaşadıkları çevreye yabancı kalmışlardır.
5.a Tanzimat Dönemi metinlerinde "hürriyet, adelet, eşitlik, görücü usulünün yanlışlığı, gazetenin gerekliliği" gibi toplumsal konular işlenmişken, "Servet-i Fünun" ve "Kırk Yıl" adlı metinlerde bireysellik ön plandadır.b. Servet-i Fünun döneminde "Sanat, sanat içindir." ilkesi benimsenmiş, toplumsal konulardan ve sorunlardan uzak durulmuştur. ANLAMA-YORUMLAMA1.Tanzimat Dönemi Edebiyatını hazırlayan sebepler ile Servet-i Fünun Edebiyatını hazırlayan sebepler arasındaki en önemli farklılık, Servet-i Fünuncuların aradan geçen zaman içinde bazı yeniliklerin oturmasından, fikri ve edebi alan ile toplum tarafından benimsenmiş olmasından sonra ortaya çıkmış olmalarıdır. DAHA AYRINTILI BİLGİ TABLO HALİNDE...
TANZİMAT VE SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATLARINI HAZIRLAYAN SEBEPLER |
TANZİMAT EDEBİYATI | SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI |
| |
17.yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti askeri, siyasi, ekonomik , eğitim vb. Batı karşısında zayıf düşmüştür.Özellikle askeri alandaki başarısızlıklar Osmanlı Devletini ekonomik olarak da çok güç durumda bırakmıştır.Bu koşullar, Osmanlının Batı dünyasına uyum sağlayabilmesi için her alanda yenileşme hamlesi başlatılmasını zorunlu kılmıştır.Askeri alanda başlayan yenileşme hareketleri zamanla farklı alanlarda da kendini göstermeye başlamıştır. Tanzimat edebiyatını hazırlayan sebeplerin başında Osmanlı Devletinin modern dünyaya uymak adına yaptığı ıslahatlar gelmektedir.Fransa’ya eğitim için öğrenci göndermeye başlamıştır.Batı kültürünü öğrenen bu aydınların önderliğinde önce Tanzimat Fermanı ilan edilmiş ve ardından Batıya giden bu ilk öğrencilerden biri olan Şinasi tarafından Tanzimat edebiyatı başlatılmıştır. | Servet-i Fünun edebiyatını hazırlayan nedenlerin başında Tanzimat edebiyatıyla başlayan “eski-yeni” tartışmalarında R.Mahmut Ekrem’in yeniyi savunanları bir araya getirme düşüncesi yatmaktadır.Batılı kültür ve yaşayışı benimseyen sanatçılar Recaizadenin bu yönlendirmesine bağlı olarak Servet-i Fünun dergisi etrafında bir araya gelmişlerdir. Tanzimat dönemi sanatçılarının edebi bir grup oluşturmaları ve bu şekilde adlandırılmaları kendilerine değil, edebiyat tarihçilerine aittir.Servet-i Fünun sanatçıları ise bilinçli olarak bir araya gelmiş ve edebi bir topluluk oluşturmuşlardır. Tanzimat döneminde yenileşme süreci devlet eliyle başlamış ve bu dönem sanatçıları Tanzimatın son dönemi hariç genelde büyük bir baskı görmemişlerdir.Servet-i Fünun edebiyatının doğmasında ise sanatçıların yaşama bakış ve sanat anlayışlarının oluşmasında etkisi olmuştur. www.blogkafem.net
|
2. Servet-i Fünun ile Kırk Yıl adlı metinler tema bakımından toplumdan uzak, bireysel bir konuyu işlemişlerdir. Buradaki bireysellik, şahsi değil, topluluk adına bir bireyselliktir. Her iki metin de anı türünün yapı özelliklerini yansıtmaktadır. Anlatımda ise çeşitli betimlerne ve benzetmeler yapılmış, Tanzimat Dönemine göre daha edebi ve süslü bir dil kullanılmıştır.
3. Bir edebiyat dergisi editörü olarak, derginin sanat anlayışını açıklayan bir yazı yazınız.
Ölçme ve Değerlendirme
1 (D) (D) (Y)
2 .... Servet-i Fünun dergisin ... ... Edebiyat-ı Cedide ...
3. Doğru cevap D seçeneğidir. Recaizade Mahmut Ekrem'in teşvikleriyle eserlerini yazmışlardır.
4.Servet-i Fünun Dergisi Servet-i Fünuncuların edebi görüş ve çalışmalarını sürdürdüğü bir merkez olmuştur.Dergini asıl önemi , Tanzimat yazarlarından sonra ikinci bir yenilik hareketi olarak ortaya çıkmasıdır.Recaizade farklı dergilerde yazan ve dağınık halde bulunan yenilikçi gençleri bu dergi etrafında toplayarak yeni bir edebiyat hamlesini başlatmıştır.
SAYFA 85
2.ÖĞRETİCİ METİNLER:
HAZIRLIK:
1.Öğretici metinlerde dilin, sanatsal bir biçimde kullanılması, anlatılmak istenenin karmaşık bir hal alıp anlaşılmamasına sebep olabilir. Belirli bir düzeyde sanatlı anlatım ise öğretici metinleri, anlatım bakımından daha estetik kılabilir.
2.a. Günlük yaşantınızda eleştiri yapıp yapmadığınızı ve neyi, niçin eleştirdiğinizi belirtiniz.
b. Eleştirinin amacı, olumlu ve olumsuz yönlerin ortaya konarak, daha "iyi"nin ortaya çıkmasını sağlamaktır. 3. Hatıra ve gezi yazıları, kendilerinden sonraki dönemler için birer tarihi belge niteliği taşırlar.
4. Servet-i Fünun Döneminde, II. Abdülhamit'in baskıcı yönetimi altında bulunan aydınların birçoğu Avrupa'ya özellikle de Paris'e kaçmışlardır. Ülkedeki bu baskıcı yönetim zamanında herhangi bir savaş olmamasına rağmen Batı karşısındaki gerileme devam etmiştir. Sosyal yaşamda, özellikle Tanzimat'ın ilanından sonra meydana gelen değişiklikler yavaş yavaş toplum tarafından kabullenilmiş ve devletle birlikte halk da yüzünü Batı'ya dönmeye başlamıştır.
SAYFA 87
1.ETKİNLİK
1.Grup: "Biraz Daha Hakikat" adlı metnin yazIlış amacı, bilgi vermektir.
2.Grup: Biraz Daha Hakikat adlı metin iletisi, Servet-i Fünun ve yeniliktir.
3.Grup: Biraz Daha Hakikat adlı metindeki kelime grupları, cümleler, paragraflar metinde anlam birliğine sahip kümelerdir. Metindeki bu anlam birliğine sahip kümeler, metin iletisini ifade etmek, onu açıklamak, hakkında bilgi vermek amacıyla bir araya getirilmişlerdir.
1."Biraz Daha Hakikat" adlı metnin ana fikri, "Servet-i Fünun ve yenilik"tir. Bu ana fikir, metnin ait olduğu sosyal ve siyasi şartlarla, Servet-i Fünun'u oluşturan şartlar dolayısıyla ilişkilidir.
2.Metin eleştiri (tenkit) düşüncesiyle kaleme alınmıştır.
3.Metindeki ifadeler, bilgi vermek, açıklama yapmak amaçlandığı için açıktır. Metindeki "gazete, makale, Dekadan, edebiyat okulu, edebi hareket, sanat, sanatkar, taklit, estetik, roman, ilerleme" gibi terim ve kavramlar kullanılmıştır. Metinde günlük hayatla ilgili olarak, her alandaki işbirliğinin bugün için zorunluluğundan bahsedilmiştir.
4. Metinde anlam tutarsızlığı veya birbiriyle çelişen düşünceler mevcut değildir.
5a. Metinde somut ifadeler daha çok kullanılmıştır.
b. Bu durum öğretici metinlerin, bilgi vermek, açıklama yapmak, yönlendirmek, haberdar etmek gibi amaçlarının olmasından kaynaklanmaktadır.
6. Metin, öğretici metin geleneği içerisinde edebi tenkit alanında yazılmıştır.
7."Biraz Daha Hakikat" adlı metni internet sitelerinde, günlük gazetelerde ve dergilerde yayınlayabiliriz.
8.Hüseyin Cahit Yalçın
* Hüseyin Cahit'in gazetecilik, roman, hikâye, eleştiri, anı, çeviri türlerinde çalışmaları olmuştur.
* Tanin gazetesini çıkarmıştır. Malta'ya sürgüne gönderilen yazar orada İngilizce ve İtalyancadan bilimsel eserler çevirmiştir.
* Hüseyin Cahit, realizm akımının etkisinde kalmıştır. Romancılığa başladığında Ahmet Mithat'ın etkisindedir.
* İlk romanı olan Nadide teknik, anlatım ve üslup açısından tümüyle Ahmet Mithat'ın etkisini yansıtır. İkinci romanı olan "Hayal İçinde"de realizmin etkisi vardır. Romanlarındaki dil yalın, üslubu açık ve anlaşılırdır.
* Dil ve üslup yönünden Servetifünûnculardan ayrılır.
* Romanları: Nadide, Hayal içinde
* Öyküleri: Hayat-ı Muhayyel ve Hayat-ı Hakikiye Sahneleri, Niçin Aldatırlarmış
* "Kavgalarım" adlı eserde eleştirilerini ve sanatçılarla atışmalarını, "Edebi Hatıralar"da da anılarını toplamıştır.
* Servetifunûn dergisinin 1901'de kapatılmasına neden olan "Edebiyat ve Hukuk" adlı çevirinin (Fransızcadan) yazarı Hüseyin Cahit Yalçın'dır.
Biraz Daha Hakikat adlı metin yazarın sert kişiliğini, eleştirici yönünü ortaya koyması bakımından, kitabın adının "Kavgalarım" olduğu da düşünülürse ilişkilidir.
SAYFA 91GEZİ YAZISI: 1.On Birinci Mektup adlı metnin yazılış amacı, gezilen yerler hakkında bilgi vermektir. Metnin ana fikri, Mısır ve piramitlerdir. Türü ise, gezi yazısıdır. 2. Metindeki "iki şerit gibi ekilmiş araziler", "deve kervanı ", "bedeviler", "merkepçiler, deveciler, fotoğrafçılar", "müzik ve dilenci grubu" ifadeleri döne*minin sosyal gerçekliğini yansıtan ifadelerdir.
2.ETKINLIK
1.Grup: Biraz Daha Hakikat ve On Birinci Mektup adlı metinler, okuyucuya bilgi vermek amacıyla yazılmışlardır.
Bu durum öğretici metinlerin yazılış amacıyla parelellik gösterir.
2. Grup: Biraz Daha Hakikat adlı metinde "Servet-i Fünun ve yenilik", On Birinci Mektup adlı metinde ise "Mısır ve piramitler" teması işlenmiştir. Temaların birbirinden farklı olması hem metinlerin türü hem de anlatılanların birbirinden farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
3. On Birinci Mektup adlı metindeki ifadeler, bilgi vermek amaçlandığı için açık ve kesindir.
3.ETKiNLiK
ı. Grup: Bkz. 2. soru
2. Grup: Metindeki "delta, üçgen, piramit, mumya, ebu'l-hevl" ifadeleri terim ve kavramlardır.
Bu bakımdan On Birinci Mektup adlı metin, öğretici metin olması dolayısıyla yoğundur.
4. Metinde somut ifadeler daha baskındır. Fakat yazarın edebi üslubundan kaynaklanan birtakım benzetmeler ve sanatlı söyleyişlerde soyut ifadelere de yer verilmiştir.
5. On Birinci Mektup aldı metin "gezi yazısı"dır.
EK BİLGİ :
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINDA GEZİ YAZISI:
- Türk edebiyatında gezi yazısının ilk önemli örneği Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı eseridir.Evliya Çelebi'den sonra da edebiyat tarihimizin çeşitli dönemlerinde gezi yazısı örnekleri verilmiştir.
- Tanzimat döneminden Cenap Şehabettin'in gezi yazılarına kadar verilen gezi yazısı örneklerinin pek edebi değer taşıdığı söylenemez.
- Cenap Şehabettin'in bu türde verdiği eserler Batılı anlamda gezi yazısının ilk güzel örnekleridir.
- 2.Abdülhamit'in uyguladığı baskıcı siyaset ve sansür nedeniyle Servet-i Fünun döneminde bir yerden bir yere gitmek belli izinlere bağlı olarak gerçekleşmiş ve seyahat özgürlüğü kısıtlanmıştır.Bu nedenle gezi yazısı diğer türlere göre ikinci planda kalmıştır.
- Bu dönemdeki gezi yazılarında sanatlı bir dil ve şiirsel bir anlatım vardır.
- Mekanlar genelde Doğu ve Batı ülkeleridir.Batı'yı tanımak Servet-i Fünuncuların en büyük isteğidir.
- Servet-i Fünun döneminde gezi yazısı türünde eser veren sanatçılar ve eserleri şunlardır:
- Cenap Şehabettin : Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Afak-ı Irak, Suriye Mektupları
- Ahmet İhsan Tokgöz : "Avrupa'da Ne Gördüm?"
6. CENAP ŞEHABETTİN1870'te Manastır’da doğdu. 12 Şubat 1934’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Babasının Plevne'de şehit düşmesinden sonra ailesiyle İstanbul'a geldi. İlköğrenimini Tophane'deki Fevziye Mektebi'nde yaptı. Gülhane Askeri Rüşdiyesi'ni bitirdi. Tıbbiye İdadisi'nden sonra Askeri Tıbbiye'den mezun oldu. Hekim yüzbaşı oldu. Paris’te 4 yıl cilt hastalıkları ihtisası yaptı. Yurda döndükten sonra Mersin, Rodos, Cidde’de karantina hekimliği, sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914’te emekliye ayrıldı. Darülfünûn’da Türk Edebiyatı Tarihi dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı sırasında Kuva-yı Milliye’ye karşı olumsuz tutumu nedeniyle öğrencileri tarafından istifaya zorlandı. Daha sonra cumhuriyeti destekledi ama yalnızlıktan kurtulamadı. İlk şiiri 1885’te daha öğrencilik yıllarında Saadet gazetesinde yayımlandı. Önceleri Muallim Naci’nin etkisiyle divan türü şiirle uğraştı. Daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan’dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi. Servet-i Fünun dergisinde şiirleri yayımlandı. Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil’le birlikte Servet-i Fünun edebiyatının 3 önemli isminden biri oldu. Gelenekçi şairlerin en çok saldırdığı yenilikçi şairdi. Diğer Servet-i Fünun’cuların tersine bireysel şiiri tercih etti. Edebiyat-ı Cedide’nin en aşırı örneklerini verdi. Şiire "nesir-musikisi" dedi. Şiirlerinde kullandığı "Sâât-i semenfâm", "çeng-i müzehhep", "nay-i zümürrüt" gibi deyimler, imgeler döneminin sanat dünyasında önemli tartışmalar yarattı. Heceleri müzik düzeyinde uyumlu kullanmayı savundu. Bu tarzda yazdığı en iyi iki örnek "Yakazat-ı Leyliye" ve "Elhan-ı Şita" şiirleridir. ESERLERİ
ŞİİR:
Tâmât (1887)
Seçme Şiirleri (1934, ölümünden sonra)
Bütün Şiirleri (1984, ölümünden sonra)
TİYATRO:
Körebe (1917)
DÜZYAZI:
Hac Yolunda (1909)
Evrak-ı Eyyam (1915)
Afak-ı Irak (1917)
Avrupa Mektupları (1919)
Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh ve Tiryaki Sözleri (1918)
Vilyam Şekispiyer(1932) On Birinci Mektup adlı metindeki birtakım sanatlı söyleyişler ile anlatılanların kurgulandığı üslup Cenap Şehabettin'in edebi kişiliğiyle örtüşmektedir.
SAYFA 93:
4. ETKİNLİK
1. Grup: "Ahmet Hikmet'i Nasıl Tanıdım?" adlı metin bilgilendirmek, haber vermek amacıyla yazılmıştır.
2.Grup: Metnin ana fikri "Ahmet Hikmet"tir.
3.Grup: Metin hatıra (anı) düşüncesiyle yazılmıştır.
1. Verilen metinlerde dikkati çeken yön daha önce de belirtildiği üzere toplumdan, sosyal sorunlardan uzak ve bireyseldir. Bu durum, Servet-i Fünun Dönemi öğretici metinlerinin bireysellik etrafında şekillendiğini göstermektedir.
2. Metinde döneminin siyasi gerçekliğini yansıtan ifadeler "Türkçülük" fİkridir. Sosyal gerçeklik olarak ise, sanatçıların ev toplantıları gösterilebilir.
3. Anlatım bozukluğu olan cümleler şunlardır:
Bu sebeple o zamana kadar tanımadığımız, görmediğimiz birçok adamlara rastgeliyor ve birçok kişilerle temas ediyorduk. "(çoğul eklerinİn yanlış kullanımı)
"Uzanan ellerimiz birbiriyle kucaklaştı. (Kelimenin yanlış anlamda kullanılması.)
"Başka herhangi yazarlar arasında ihtimal kırgınlığa varabilecek ... " (Gereksiz sözcük kullanılması)
"Fransızcada birçok Latin( ce) kelimeleri var, İngilizcede de birçok Fransız(ca) kelimeleri olduğu gibi ... " (Ek eksikliği ve çoğul ekinin yanlış kullanımı)
4.Metin günümüz için Servet-i Fünun Dönemine ışık tutan bir öneme ve değere sahiptir.
5. Verilen cümlelere göre dergiler, döneminin, sanat ve edebiyat hayatına yön veren, sanatın fikri ve edebi yönünün yer aldığı birer merkez konumundadır. DAHA AYRINTILI EK BİLGİ:SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNDEKİ DERGİLERİN ÖĞRETİCİ METİNLERDEKİ ROLÜ- Tanzimat dönemi sanatçıları düşüncelerini halka aktarmak için özellikle gazeteyi bir araç olarak kullanmışlardır.Servet-i Fünun döneminde ise gazetenin yerini dergiler almıştır.
- Bu dönemde yayımlanan başlıca dergiler şunlardır:"Servet-i Fünun Dergisi, Mektep, Maarif, Mirsat, Malumat vb.Bunlar içinde en önemlisi Servet-i Fünun dergisidir.
- Bu dergilerde (özellikle Servet-i Fünun dergisinde)Fransız edebiyatından tercümler yapılmış edebi tartışmalar yeni tarzda şiirler hikaye roman ve sohbetler yayımlanmıştır.
- Dergi sayfalarında yer alan sanat tartışmaları ve eleştiri yazıları öğretici metinlerden farklı olan edebi tenkidin bir türk olarak edebiyatımıza girmesini sağlamıştır.
6. Mehmet Raufun Edebi Kişiliği ve Hayatı, Eserleri
1875-1931)Servet-i Fünun romancıları arasında önemli bir yere sahip olan Mehmet Rauf, Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi ve Bahriye Mektebi’ni bitirdikten sonra deniz subayı olarak Girit ve Almanya’ya gönderildi. Yurda dönüşünde elçilik gemilerinin irtibat subayı olarak görev aldı. Ancak askeri yaşamı fazla sürmedi ve 1908′de subaylıktan ayrılarak yaşamını yazarlık ve yayıncılıkla kazanmaya başladı.
Mehmet Rauf’un henüz 16 yaşındayken ilk hikayesi ‘Düşkün’ü İzmir’e, Halit Ziya’ya gönderdi. Halit Ziya da bu hikayeyi Hizmet adlı gazetede yayınladı. Böylece yazarlık hayatı başlamış oldu. Mektep ve Servet-i Fünun dergilerine yazılar gönderen Mehmet Rauf, edebiyatta batılı anlayışı benimseyen ‘Edebiyat-ı Cedide’ akımının içinde yer aldı.
Hikayelerinde toplumsal sorunlardan çok bireysel sorunlara yönelen, bu nedenle de psikolojik çözümlemeler yapan yazar, asıl ününü Türk edebiyatında ilk psikolojik roman olarak adlandırılan ‘Eylül’le kazandı. Söz konusu romanda soylu bir ailenin genç bireylerini ele alarak evliliğin kurumsal ve ahlaki değerlerine ciddi eleştirilerde bulunan Mehmet Rauf, bir aşk üçgeni ekseninde bireylerin ruhsal durumlarını, romantik bir yaklaşımla ve son derece ayrıntılı olarak değerlendirir.
Romantizm akımından ve Halit Ziya Uşaklıgil ile Paul Bourget’ten etkilenen Mehmet Rauf, eserlerinin çoğunda aşk ve kadın konusunu ele almış, dilde son derece yalın ve anlaşılır olmaya dikkat etmiştir. Birçok roman yazmasına rağmen hiçbirinde Eylül’de olduğu kadar başarılı olamamıştır. Hikaye ve romanlarının yanı sıraz evlilikiçi ve evlilikdışı kadın-erkek ilişkilerini anlatan oyunları da bulunan yazar, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadın dergileri de çıkarmıştır. Son yılları yoksulluk içinde geçiren Mehmet Rauf 23 Aralık 1931 yılında, İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.
Eserleri:Roman: Eylül (1901), Ferda-yı Garam (1913-Aşkın Yarını), Karanfil ve Yasemin (1924), Genç Kız Kalbi (1925), Böğürtlen (1926), Define (1927), Son Yıldız (1927), Ceriha (Yara-1927), Kan Damlası (1928), Halas (1929) Hikaye Kitapları: İntizar (Cançekişme – 1909), Aşıkane (1909), Son Emel (1913), Hanımlar Arasında (1914), Aşk Kadını (1923), Eski Aşk Geceleri (1924)
Şiir Kitapları: Siyah İnciler
Oyunları: Ferdi ve Şürekası (Halit Ziya’nın romanından aktarma – 1909), Pençe (1909), Cidal (Kavga – 1911), Sansar (1920)
SAYFA 94:Anlama ve Yorumlama
1. Servet-i Fünun Döneminde edebiyat ve sanat tartışmalan "sanatın sanat için mi, toplum için mi?" yapıldığı eksenindedir.
2. Tanzimat Döneminde Batı'dan gelen fikirlerin ve edebi unsurların yayın kaynağı, halkı bilgilendirip eğitmeyi amaçlayan aydınlar için herkese hitap eden gazetedir. Servet-i Fünun Döneminde ise, herkese değil de sadece belirli aydın zümreye hitap eden dergi, gazetenin yerini almıştır. Bunun temelinde ise "estetik kaygı" vardır.
5.ETKİNLİK
1. GRUP: Servet-i Fünun Dönemi öğretici metinleri eleştiri, gezi yazısı ve hatıra olarak kaleme alınmış ve bireysel temalar işlenmiştir.Tanzimat Döneminde ise, makale ve fıkra gibi türler yapıyı belirlemiş ve top*lumsal sorunlar ele alınmıştır.
2. Grup: Servet-i Fünun Dönemi öğretici metinlerinde edebi bakımdan daha oturmuş bir dil ve üslup kullanılmış, dil ağırlaşmıştır.
Tanzimat Döneminde ise eskiye oranla daha sade bir dil kullanılmış ve edebi süs ve sanatlardan kaçınılmıştır.
6.etkinlik
Edebi tenkid, gezi yazısı ve hatıra türlerinden biriyle bir yazı kaleme alınız.
Ölçme ve Değerlendirme
ı. (D), (D), (Y)
2. tenkit, gezi yazısı ve hatıra ...
3. Halit Ziya-----Saray ve Ötesi
Cenap Şehabettin---Avrupa Mektupları
Hüseyin Cahit Yalçın---Siyasi Anılar
4. Doğru cevap A seçeneğidir. Tevfik Fikret'in Rübab-ı Şikeste adlı eseri şiir kitabıdır.
5. Servet-i Fünun Döneminde bireysel konulann işlenmiş olması, sanatta "estetik kaygı" ve "zevk" anlayışının benimsenmesi dolayısıyladır.
SAYFA 96
3. COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METINLER (ŞiiR) VE MENSUR ŞiiR
Hazırlık
1.Verilen dörtlük bir resimle ifade edilebilir. Verilen dörtlükte yapılan betimlemeler, okuyucunun zihninde canlanan bir görüntüye sahiptir. Bu nedenle Servet-i Fünün Döneminde "resim gibi şiir yazma" anlayışı oldukça hakimdir.
2. Bir dönemde yazılan şiirlerin kendilerinden önceki dönemlere ait şiir şekillerinden farklı olması, birtakım yeni. edebi türlerin şiire girdiğinin bir göstergesidir . YAĞMUR( kafiye-redif-ritim-ölçü)
1.birim : "âz" zengin uyak
2.birim: "ır" redif , "laş" zengin uyak
3.birim "ir" tam uyak
(4.birimde kulak için kafiye anlayışına göre "eb/ep" TAM UYAK )
5.birim "emin" zengin uyak
6.birim "ere" zengin uyak
7.birim "bi" tam uyak
8.birim "âh" zengin uyak
9.birim "pek" tunç kafiye
10.birim "nin" zengin uyak
11.birim "âz" zengin uyak
EK BİLGİ: Şiirde sese, müzikaliteye önem veren Servet-i Fünun şairleri "kafiye kulak içindir." anlayışını benimsemişlerdir. KULAK İÇİN KAFİYE NE DEMEK? Yazılışı (Arap harflerine göre) birbirini tutmayan fakat aynı sesi veren kullanımlar da kafiye olarak kabul edilmiştir.Yabancı sözcüklerin Türkçe söylenişi esas alınmış ve buna göre kafiye yapılmıştır.SAYFA 97İNCELEME1.Şiirin ritmi aruz ölçüsüyle( feûlün /feûlün/ feûlün / feûl) sağlanmıştır. Ayrıca şiirdeki her türlü ses benzerlikleriyle de ahenge yardımcı bir söyleyiş oluşturulmuştur.
2.Verilen bendin söyleyişine dikkat edilirse, şiirin başlığında olduğu gibi yağmurun yağış sesi ve ritmi verilmeye çalışılmıştır.Tevfik Fikret bu şiiri bir tabiat şiiri niteliğini taşır.Şair yağmurun yağışını tasvir etmektedir.Fikret, şekil güzellliğine önem vermiş şiirde ölçü sağlam bir şekilde kurulmuştur.Bu şiir aynı zamanda Servet-i Fünun sanatçılarının konuya göre vezin seçme anlayışlarının da güzel bir örneğidir.3. Şiir başta ve sonda birer bent ve arada beyitlerin yer aldığı bir yapıya sahiptir. Tevfik Fikret bu şiirinde klasik divan şiiri kalıplarını kırmış, söyleyiş ile tema arasında bir yapı meydana getirmiştir.4. a Şiirdeki bentler ve beyitler şiirin birimleridir. Birimlerde günümüz Türkçesiyle kısmında da verildiği gibi yağmurun yağışı ve yağmur yaşarken şairin izlenimleri dile getirilmiştir .
. b. Birimlerde anlatılanlar şiirin temasını farklı yönlerden işleyerek bir bütün oluşturmaktadır.
5. a Şiirin başında ve sonunda bent,bentler arasında ise beyitlerin kullanılması, yağmurun yağışı da düşünülürse, önce hafiften başlayan (1.bent), daha sonra hızlanan (beyitler) ve yine bitmeden önce yavaşlayan (sonuncu bent) yağmur sahnesi canlandınlmaya çalışılmıştır.
b. Şiirin yapısıyla teması arasındaki ilişkiyi resmediniz. 1.ETKiNLIK
1. Grup: Ahmet Muhip Dıranas'ın Yağmur adlı şiirinin teması, Fikret'in şiirinde olduğu gibi "yağmur"dur. Tema şairin duyuşuna göre anlatılmıştır.
2. Grup: Hay-Kay, Japon şiirine ait özel bir nazım şeklidir. İşlenen tema ise yine yağmurdur.
Bu durum temanın evrensel bir özellik taşıdığını gösterir.
6. Şiirin temasıyla devrin siyasi ve sosyal gerçekliğiyle bir ilişkisi yoktur. Çünkü Servet-i Fünun sanatçıları toplumsal konu ve sorunlardan uzak durmuş, bireysel kanunlara yönelmişlerdir.
7. Tanzimat Dönemi sanatçılarında görülen toplumsal sorumluluk duygusu, Servet-i Fünun sanatçılarında yoktur. Bu nedenle işlenen temalar Tanzimat Döneminde toplumsal, Servet-i Fünun Dönemlerinde bireyseldir.
2.ETKiNLiK Teması yağmur olan bir yazı yazınız.
8. Verilen beyitlerde doğal dil, şiİr dilinin birtakım benzetme, mecaz ve sanatlarıyla kullanılmıştır. Bu durum beyitlerde şiir dilinin ağır bastığını göstermektedir.
9. Şiirdeki bentler ile iki, dört, altı, yedi ve sekizinci beyitlerde anjambman vardır. Bu durum şiir dilinin nesir (düz yazı) diline yaklaştığını gösterir.
10. Yağmur şiirinde anlatılanlar, Servet-i Fünun sanatçılarının resim gibi şiir yazma anlayışlarına uygun olduğu için resimle ifade edilebilir. Şiir bu yönüyle parnasizm akımına uymaktadır. Şiirin her birimi birer sahne niteliği taşıdığı için şiirin tamamı parnasizm akımına örnektir.
11. Yağmur şiirinde tabiat, yağmurun yağmaya başlaması, sokakların durumu, gökyüzününaldığı haJ ile hayvanların hali göz önüne serilerek anlatılmıştır.
12. Verilen mısradaki "yaslı şarkılar" (nevha-ger mağme-söz) ifadesi gerçek anlamı dışında kullanılmıştır. Çünkü "yaslı" sözcüğü insan için kullanılırken bu dizede şarkı için kullanılmıştır.
Şiirde ayrıca "çekingen darbeler, ağlaşan seller, can çekişen dalgalanmalar, soğuk gölge, sönen heyula, hayalet, solgun, tükenmiş kadın, hazin kuşlar, ruhumun kulağı, soğuk bir sessizlik, heves dolu damlalar" gibi birçok ifade gerçek anlamı dışında kullanılmıştır.
13. Verilen imgeler Tanzimat Döneminden farklı olarak Servet-i Fünun şairlerinin yeni ve eski kalıplarından çok farklı imge ve tamlama bulma arzularının yansımasıdır.
14. a. "muhteriz darbeler" ~ teşhis (kişileştirme)
"Sokaklarda seyl-abeler ağlaşır" teşhis (kişiselleştirme)
"gfiş-ı ruhum" teşhis
"sükun u tanin" tezat
b. Söz sanatları Yağmur şiirinin ahengini ve söyleyişini yansıtmakta birer araç olarak kullanılmıştır.
15. Yağmur şiirindeki beyitler ile bentler divan şiiri ve Tanzimat şiiri geleneğiyle ilişkilidir. Şiirde hem eski hem de yeni unsurlar bir arada kullanılmıştır. Şiirdeki tema, şairin duyuş ve gözlemlerini yansıtacak şekilde işlenmiştir.
16. Yağmur şiiri bireysel duyguların dile getirildiği bir şiir olması dolayısıyla döneminin sosyal şartlarından uzak bir şiirdir. Kültürel anlamda ise ancak Servet-i Fünunun şiir anlayışıyla ilişkilendirilebilir.
17. Yağmur şiirinde anlatılanların herkeste aynı duygu ve ruh halini yansıtması beklenemez. Şiirde anlatılanlar Fikret'in ruh halini yansıtmaktadır. Bu durum, edebi eserlerin çok anlamlılığıyla ilgilidir.
18. Yağmur şiirindeki, yağmura atfedilen ifadeler ve yağmurun şairin zihninde yarattıkları hayal unsurları, "yağmur"un kendisi ise bir gerçeklik unsuru olarak yorumlanabilir.
19. Şiirde anlatılan olaylar, yaşananlar, şairin yani anlatıcının gözlem, duygu ve ruh halini yanısıttığı için ona özeldir. Bu da olaylar ile anlatıcı arasında sıkı bir ilişki olduğunun göstergesidir.
3.ETKiNLiK Şiirin günümüz Türkçesi bölümünde verilen hali bir düz yazı metni gibi düşünülürse, şiirdeki anlamın değil, ahengin, duygu halinin ve şiirin okuyucu üzerin*deki etkisinin kaybolduğu görülmektedir.
20. Tevfik Fikret
(24 Aralık 1867, İstanbul - 19 Ağustos 1915), 1888'de Galatasaray Lisesi'ni bitirdi ve yine Galatasaray Lisesi'nde öğretmenlik yapmıştır. Devlet dairelerinde memuriyet, okullarda öğretmenlik yaptı. Okul yıllarında başladığı şiirle ilgilenmeyi sürdürdü.
Servet-i Fünun dergisinin çevresinde şekillenen topluluğa katıldı. İlk kitabı Rubab-ı Şikeste (Kırık Saz) 1900'de yayımlandı. Tevfik Fikret'in Türk şiirinin Batılı bir kimlik kazanmasında rolü büyüktür. Fikret Abdülhak Hamit'in ve Galatasaray Sultanisi'nden hocası olan Recaizade Mahmut Ekrem'in tesiriyle Batılı anlayıştaki şiire yönelmiştir. Fikret'in Servet-i Fünun anlayışına bağlı şiirlerinde işlediği konular özellikle aşk, tabiat ve günlük yaşamda karşılaşılan bazı küçük sorunlar*dır. Fikret, Servet-i Fünun topluluğunun dağılmasından sonra yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir.Bu şiirlerinin ana teması "hürriyet" ve "medeniyet"tir. İlk şiirlerinde sanat için sanat düşüncesinde olan şair, daha sonraki şiirlerinde toplumcu bir anlayışa yönelir. Toplumu sıkan hürriyetsizliğe karşı yazdığı "Sis" şiiri, büyük yankı uyandırır. Fikret,sanatının bu ikinci döneminde insanları birbirine
düşürdükleri için bütün dinlere düşmandır. Tarihe ve kutsal değerlere de karşıdır. Fikret şiirlerinde çoğu zaman aruz ölçüsünü kullanmıştır. Şiirde beyit bütünlüğü*nü kırmış,anlamın bir beyitte tamamlanması geleneğini ortadan kaldırmıştır.Nazmı nesre ( şiiri düz yazıya)yaklaştırmıştır. Fransız şiirinden alınan soneyi şiirlerinde kullanmış, divan şiirinin müstezat nazım şeklini tanınmaz hale getirerek "serbest müstezat" biçimini geliştirmiştir. Fikret, pamasizm akımından etkilenmiştir ve pamasyenlere bağlıdır.Fikret'in "manzum hikaye" türünde şiirleri vardır;Balıkçılar,Nesrin,Ramazan Sadakası,Hasta Çocuk"gibi. Fikret çocuklar için yazdığı şiirleri hece ölçüsünü kullanarak yazmıştır ve bu şiirlerini "Şermin "adlı bir kitapta toplamıştır.Şiir1erini "Rübab-ı Şikeste" ve "Haluk'un Defteri" adlı kitaplarda toplamıştır.
Tahsin Nahit Tahsin Nahit (d. 1887, İstanbul - ö. 12 Mayıs 1919, İstanbul), Galatasaray Spor Kulübü'nün 9 numaralı kurucu üyesidir. Hukuk eğitimi almıştır, şair ve oyun ya*zarıdır. Fecr-i Ati akımının bir üyesidir.
Eserleri Oyun:
Hicranlar (1908)
Jön Türk (1909) Kösem Sultan (1912) Firar (1911)
Şiir:
Ruh-ı Bikayd (1911)
Şiirdeki karamsar ruh halinin Tevfik Fikret'i yansıttığı rahatlıkla söylenebilir. Bunun yanında Servet-i Fünuncuların genel özelliği olan tablo gibi şiir yazma anlayışıyla, parnasizm akımının özellikleri şair ile eseri arasındaki bağlantılardır.
SAYFA 101
Elhân-ı Şitâ
5.ETKİNLİK
1.GRUP:
... uçuş -uş: tam kafiye
.... kuş
... kar -ar: tam kafiye
... arar
.....şeydâsı -sı: redif , "â" tam uyak
..... neşideleri "i" redif , "er" tam uyak
......ferdâsı
........yeri
.......karlar "lar" zengin uyak
......... ağlar
Şiirin ritmi, aruz ölçüsüyle sağlanmıştır. Ayrıca şiirdeki her türlü ses benzerliği şiirin ahengini sağlayan unsurlardandır.
2. Grup: Elhân-ı Şitâ adlı şiir üç bent, iki dörtlük ve altı beyitten oluşan hem divan hem de Batı şiiri ile halk şiiri etkilerini taşıyan bir yapıya sahiptir.
1. Verilen bentte kar yağışının ritmi sağlanmaya çalışılmıştır. Karın yağış ritmi tüm şiirde verilmiş, tıpkı "Yağmur" şiirinde olduğu gibi, resim gibi şiir yazma anlayışına uyulmuştur.
2. Elhân-ı Şitâ şiirinin birimleri üç bent, iki dörtlük ve altı beyitten ibarettir. Bu birimler şiirin teması olan "kar" etrafında bir araya gelerek şiiri oluşturmuşlardır.
6.ETKİNLİK
ı. Grup: Behçet Necatigil'in Kar Kar adlı şiirinde kar ve kar- kinayeli kullanılmıştır. Şair, şiirde bu iki sözcüğü tüm şiir boyunca gelişen bir tema içinde işlemiştir.
2. Grup: Herman Hesse'nin şiirinde kış teması işlenmiş ve bu tema şiirde sürekli gelişen, üstünde bir şeyler söylenen bir şekilde verilmiştir.
Farklı dönemlere ve ülkelere ait şiirlerde de aynı temanın işlenmesi, temanın evrensel bir nitelik taşıdığını göstermektedir.
3. Elhân-ı Şitâ şiirindeki kar temasıyla, Yağmur şiirindeki yağmur teması Servet-i Fünun Döneminde doğanın ve izlenimlerinin tema olarak seçildiğini göstermektedir.
Ayrıca Tanzimat Dönemi şiirlerinden farklı olarak bireysel temaların, duyuş ve algılayışın ön planda olduğu görülmektedir.
b. Söz sanatları şiirin ahengini sağlamakla birlikte aynı zamanda anlatılmak istenenin de daha etkili anlatılmasını sağlamaktadır.
4. Verilen bentte doğal dil, şairin algılayışla şiir, diline özgü söyleyişlerle, kendi anlamları dışına taşarak kullanılmıştır.
5. Elhân-ı Şitâ şiirinde anjambman özelliği taşıyan mısralar şunlardır:
- Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyam-ı nevbaharı arar
- Kapladı bir derin sükuta yeri karlar Ki hamilşane dem-be-dem ağlar
- Bir beyaz rişe-i cenah-ı melek gibi kar Seni solgun hadikalarda arar
- Na'şın üstünde şimdi ey mürde Başladı parça parça pervaze karlar
Ki semadan düşer düşer ağlar
- Küçücük, ser-sefid baykuşlar gibi kar Sizi dallarda, lanelerde arar
- Yuvalarda -yetim-i bi-efgan!
Son kalan ma-i tüyleri kovalar karlar Ki havada uçar uçar ağlar
- Destinde ey sema-yı şita til de tildedir Berg-i semen, cenah-ı kebilter, sehab-ter ... Dök ey sema -revan-ı tabiat gunildedir; Hak-i siyahın üstüne safi şükûfeler!
- Her şahsar şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! Bir tüde-i zılal ü siyah-reng ü na-ümid ... Ey dest-i asman-ı şita, durma, durma çek Her şahsarın üstüne bir sütre-i sefid!
- Bir bad-ı hamüşun per-i safında uyuklar tarzında durur bir aralık, sonra uçarlar.
- Soldan sağa, sağdan sola lerzan ü girizan, Gah uçmada tüyler gibi, gah olmada rizan.
- Ezhar-ı baharın yerine berf-i sefidi, Elhan-ı tuyurun yerine samt-ı ümidi.
Bu durum şili dilinin nesir diline yaklaştığını göstermektedir.
6. Elhân-ı Şitâ şiirindeki tabiatla ilgili ifadeler, betimlemeler (tasvirler) yapılarak verilmiştir. Bu özellik resim sanatıyla ilişkilendirilebilir. Bu bakımdan şiir parnasizm akımının özelliklerini yansıtmaktadır.
7. Elhân-ı Şitâ şiirindeki yan anlamlı kelime ve ifadeler:
"Beyaz titreyiş, dumanlı uçuş kalplerin çılgın ezgileri, güvercinlerin şarkıları, derin sessizlik, beyaz melek kanadının saçağı, mavi tüyler, tabiatın ruhu, gölgeler siyahlıklar ve ümitsizlikler yığını, beyaz örtü, emelller gibi yağan kar, hayal gibi koşan kar, sessiz rüzgar, saf kanat, sükut ilahilerinin ezgileri, semanın eli, cömertliğin eli, kışın eli, kuşların ezgileri, ümit sessizliği."
8. Verilen imgeler Tanzimat Döneminden farklı olarak Servet-i Fünun şairlerinin eski kalıplardan çok farklı, yeni imge ve tamlama bulma arzularının yansımasıdır. Bu imgelerin kullanılma nedeni bireysel duyuş ve düşünüşü en yeni ve farklı biçimde yansıtma arzusudur.
9. a. Birinci beyitte karlar emellere ve hayallere benzetilerek teşbih; karın koşması ifadesiyle de teşhis sanatı yapılmıştır.
İkinci beyitte karın uyuklaması ifadesiyle teşhis, rüzgarın kanadı ifadesiyle istiare sanatı yapılmıştır.
10. Elhân-ı Şitâ şiirinde anlatılanların herkeste aynı duyguları uyandırması beklenemez. Bu durum edebi metinlerin çok anlamlılığıyla ilgilidir. Edebi metin okurun duygu, zevk, kültür düzeyi, bilgi birikimine göre anlam kazanan bir sanat eseridir.
11. Elhân-ı Şitâ şiiri döneminin siyasi gerçekliği ile ilişkili değildir, bireysel bir duygunun dile getirilişidir.
12. Elhân-ı Şitâ şiirindekiler düz yazı ile ifade edilemez. Şiirin düz yazı ile ifade edilmesi onun ahenk ve ritim unsurlarının kaybolmasına neden olacağı için şiirde anlatılanların da tam olarak ifade edilememesine sebep olur.
13.Elhân-ı Şitâ Cenap Şehabettin'in şiiri Türk edebiyatında ahengi, ritmi ve söyleyişi ile nadir eserlerinden biridir.
SAYFA 103
Anlama Yorumlama
1. Servet-i Fünun şiirinde yapı bakımından eski kalıplar yıkılmış, söylenmek istenene göre yeni ve eski unsurların bir arada kullanıldığı bir yapı oluşturulmuştur. Tanzimat Döneminde ise yapı bakımından eski nazım şekilleri sürdürülmüştür.
Tanzimat Döneminde toplumsal ve siyasi konular işlenirken Servet-i Fünun Döneminde bireysel konular işlenmiştir.
Tanzimat Döneminde eskiye göre sade bir dil kullanılırken Servet-i Fünun Döneminde "sanat için sanat anlayışı" benimsendiği için ağır bir dil kullanılmıştır.
2. a Tevfik Fikret'in şiirindeki, İstanbul'a bir facialar şehri gibi bakış tarzı, Yahya Kemal'in aynı manzara karşısındaki şiirinde yoktur. Bu, şairlerin ruh hallerini gösteren en önemli unsurdur. Hastalıklı bir ruh halinin yansıması olan Sis şiiri döneminin sosyal ve siyasi şartlarının da bir sonucudur. Yahya Kemal'de ise sosyal ve siyasi şartların olumsuz bir etkisinin olmaması, aynı zamanda ruh halinin olgunluğu "Siste Söyleniş" gibi bir şiiri ortaya çıkarmıştır.
b. Yukarıda da belirtildiği gibi imparatorluğun sosyal ve siyasi durumu, Servet-i Fünun sanatçılarının da psikolojik durumlarını etkilemiş, karamsar ve bedbin bir ruh halinin oluşmasına sebep olmuştur.
3. Servet-i Fünun Döneminin modem Türk şiirinin başlangıcı sayılması, Tanzimat Dönemindeki yenilik denemelerinin artık olgun ve Batı'yla eşdeğer bir hal almasından dolayıdır.
7.ETKİNLİK
Servet-i Fünun şürinin getirdiği yenilikler ve edebiyatımızdaki yeri konulu bir yazı yanız.
ÖLÇME-DEĞERLENDİRME
1. (D) (Y) (Y)
2.
3 birinci metin Cenap Şahabettin
ikinci metin Tevfik Fikret
4 Doğru cevap D seçeneğidir.
5.
Nazmın nesre yaklaşması
sanat için sanat anlayışının benimsenmesi
yeni kavram ve imgelerin kullanılması,
bireysel duyguların öne çıkması,
ağır bir dilin kullanılması Servet-i Fünun şiirinin Tanzimat şiirinden ayrılan yönleridir.
SAYFA 105
MENSUR ŞİİR
HAZIRLIK:
1. Şiir denilince aklımıza kafiye, redif, ölçü, ahenk, ritim, imge(imaj), duygu yoğunluğu, tema gibi özellikler gelmektedir.
2.Dostluk konulu bir paragraf yazınız.SAYFA 106
1-)Baran-ı Bahar ve Sarı Gül metinlerinin daha önceki dönemlerde örnekleri yoktur.Çünkü bu metinler mensur şiirdir.Mensur şiirde edebiyatımıza Fransa'da Rimbad ve Baudlaire'in örneklerini verdiği "Prose Poetigurlerden" gelmiştir.Servet-i Fünun döneminde Halit Ziya kullanmıştır.
EK BİLGİ:
Sanatlı düz yazı anlamına gelen mensur şiirlerin kaynağı Fransa'dır.Mensur şiir 19.yüzyılda Fransa'da ortaya çıkıp oradan da Türk edebiyatına geçen bir türdür.Bu tür edebiyatımıza Tanzimat döneminden sonra Fransız edebiyatından yapılan şiir çevirileriyle girmiştir.Bu süreç Şinasi ile başlamış Recaizade'nin katkılarıyla devam edtmiştir.EDEBİYATIMIZDAKİ BATILI ANLAMDA MENSUR ŞİİRİN İLK TEMSİLCİSİ HALİT ZİYA UŞAKLIGİL'DİR.Servet-i Fünun sanatçılarının mensur şiirleri de dönemin şiirleri gibi aşırı duygusallıklarını, alınganlıklarını ve karamsarlıklarını yansıtır.Halit Zİya bu türde iki eser vermiştir:
Mensur Şiirler: Bu eser, 47 mensur şiirden oluşur ve her birinin konusuna göre adı bulunmaktadır.
Mezardan Sesler: 12 mensur şiirden oluşur.H.Ziya Uşaklıgil'in ölen annesi için yazdığı şiirlerden oluşan bu eser, Makber'i anımsatır.
1.Etkinlik
Her ikiside nesir cümleleriyle yazılmış.Ses ,söyleyiş bakımından şiirden farkı yoktur.Kafiyeleri yoktur.Mensur şiir nesir cümleleriyle yazılmış şiirdir.Düz yazılarda düşünce esas alınır.Sanatlardan kaçınılır.Düşünce en iyi şekilde açıklamaya çalışılır.Ancak mensur şiirde duygu esastır.Duygular şairane bir söyleyişle ele alınmaya çalışılır.Bu bağlamda mensur şir ses,söyleyiş,tema bakımlarından şiirden farklı değildir ve bu nitelikleriyle düz yazıdan ayrılır.Ancak mensur şiirde şiirdeki vezin,kafiye gibi şekle ait önceden belirlenmiş sınırlayıcı öğeler de bulunmaz.
2.Baran-ı Bahar metninin teması "bahar"
"Sarı Gül" metninin aşktır. 3-) Verilen metinlerde ahenk kullanılan ekler ve benzer seslerle sağlanmış, şair ifade etmek istediklerini şiir kurallarına bağlı kalmadan daha rahat ve açık şekilde ifade etmiştir.
4-a) Baran-ı Bahar şiirinde bahar motifi yeniden canlanmanın ve şiirin kaynağı olarak kullanılmıştır.
Sarı Gül metnindeki gül motifi ise aşkın ve sevgilinin saçlarının sembolüdür.
b) Bahar ve gül motifi günümüzde de aynı anlamı karşılamaktadır.
5-)Mensur şiirin Türk şiir geleneği içinde örneği yoktur.Çünkü Fransa'dan edebiyatımıza girmiştir.Bu yüzden Türk şiiri geleneği içinde değerlendirilemez.
6. Şiiirler hakkındaki kendi düşüncelerinizi belirtiniz.
7.HALİT ZİYA UŞAKLIGİL'İN EDEBİ KİŞİLİĞİ
Edebi Kişiliği
Sanat için sanat anlayışını benimsedi.
Dili oldukça ağırdır.
Romanlarında aydınlara seslenir.
Romanlarında İstanbul'u, hikâyelerinde ise Anadolu'nun kasabaları ve hayatını anlatır.
Yazarın roman dili hikâye dilinden daha ağırdır.
Eserlerinden realizm'den etkilendiği görülür.
Romanları, cumhuriyet döneminde yazar tarafından sadeleştirilmiştir.
Eserleri
Romanları: Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar
Hikayeleri:
Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Nakıl, Bu Muydu, Heyhat, Küçük Fıkralar, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Bir Şi’r-i Hayal, Sepette Bulunmuş, Bir Hikaye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dairdi, İhtiyar Dost ,Kadın Pençesi, İzmir Hikayesi, Kar Yağarken
Oyunları: Firuzan, Kabus, Fare
Hatıraları: Kırk Yıl, Bir Acı Hikaye, Saray ve Ötesi
Gezi Yazıları:Almanya Mektupları, Alman Hayatı
Denemesi: Sanata Dair
b-)Her ikisi şiirde de bireysel temalar işlendiği için yazarların psikolojilerini yansıtmaktadır.Bu yüzden mensur şiirlerle şairleri arasında ilişki vardır.
ANLAMA-YORUMLAMA1. Cemil Meriç in yazısı mensur şiirdir.Sabiha Sertel'in yazısı düz yazıdır.Süleyman Nazif'e ait olan metin ise şiirdir.2.mensur şiir-şiir karşılaştırması BENZERLİKLERİSes, söyleyiş ve tema bakımından benzerlik vardır.Farklılıkları:Mensur şiirde ölçü,kafiye, dize yoktur.Şiirde kendine has bir dil vardır.İmge çağrışım,Sanat hayal ve müzikalite şiirde daha yoğundur.
Mensur şiir düz yazı yapısına sahiptir.
Mensur şiirde ölçü, kafiye,redif gibi sınırlayıcı ögeler yoktur.
Mensur şiirde sanatçı duygularını daha kolay ve rahat ifade edebilir.
MENSUR ŞİİR ÖRNEĞİ:Erenlerin Bağından (Mensur Şiir Örneği)
Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç acımayacak mı? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası...
"Bahçeler bozuldu, yuvalar dağıldı, yollar silindi, cihan viran oldu." Yaşlı gönül şimdi böyle diyor; her şeyi kendine eş görüyor. Bu da yanlış duygulardan biri... Cihan ne vakit bayındır idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Yollardan ne vakit yârlar geldi? Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz düşündüğümüze benzedi mi? Gelenler beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat hangi saatti ki, içinde iken "Geçme! Dur!" diye haykırdık? Hiçbiri, aziz dost, hiçbiri! Belki hepsini geçsin gitsin diye bekliyorduk; çünkü onlar birbirin¬den çirkin, birbirinden yararsız saatlerdi. Kimi bir damla gözyaşıyla, kimi tek bir "Eyvah!" ile kimi bir esnemeyle, kimi yalnız susmayla dolup gitti. Onlar birer birer yeniden gelsin ister misin? Hayır, hayır, hayır; değil mi?
Şimdi kalbimiz boş, başımız doludur. Ağzımızda zehir, gözlerimizde ateş var; tatsız bir içki sersemliği içindeyiz. Ve artık yolun ortasını geçtik ve saçlarımızda aklar akları ve alnımızda çizgiler çizgileri do¬ğuruyor. Ve ellerimiz, dizlerimiz titriyor ve önümüzdeki ufuklardan yok olma havası esiyor. Söyle, gençliğini ne yaptın? Söyle, gençliğimi ne yaptım?
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU
EK TABLO:şiir | Mensur şiir | Düz yazı |
§ Dize, beyit, bend gibi nazım birimlerinden oluşur. § Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı ögeler kullanılır. § Farklı nazım biçimleri kullanılır. | § Temel birimi cümledir § Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı ögeler kullanılmaz. § Sanatçının duygularını daha rahat ifade ettiği düzyazı yapısı kullanılır. § Mensur şiirin düzyazıdan farkı ise iç ahenge ve şiirselliğe sahip olmasıdır.Mensur şiir ses, tema ve söyleyiş bakımından şiire benzer ve şairane bir söyleyişe sahiptir. | § Temel birimi cümledir § Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı ögeler kullanılmaz. § Sanatçının duygularını daha rahat ifade ettiği düzyazı yapısı kullanılır. § Düz yazıda şairane bir söyleyiş yoktur ve düşünce esas alınır. |
Sayfa 108
Ölçme ve Değerlendirme
1-) Y-D-D
2-)Fransız ... Servet-i Fünun
3-) A
4-) Düz yazıya ögü olup mensur şiirde kullanılan özellikler düz yazının yapısıdır.
SAYFA 109-119 ARASI CEVAPLARI 4.OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLER
ANLATMAYA BAĞLI METİNLER
HİKAYE
HAZIRLIK
1. Olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekandan oluşur.
2. Tanzimat öncesi anlatmaya bağlı edebi metinler ve örnekleriDestan : Oğuz Kağan,Ergenekon Destanı, Bozkurt, Türeyiş...
Halk Hikayesi: Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber
Mesnevi : Leyla ile Mecnun, Hüsn ü Aşk, Cemşid ü Hurşid
3.Bir roman yazarının gözlemi iyi olmalı,geniş düşünebilmeli,dili çok iyi kullanabilmeli, bilgi ve kültür seviyesi yüksek, hayalleri ve edebi hüneri güçlü olmalıdır.1.ETKİNLİKMODERN HİKAYE TÜRÜ VE BİZDEKİ İLK TEMSİLCİLERİH İ K Â Y E
İlk Çağ Anadolu’sunda masal ve tarihi olayları anlatan eserlerle oluşmuştur. Orta Çağda özellikle Hindistan’da “Binbir Gece Masalları” sağlam bir hikaye geleneğinin varlığını bildirmektedir. Bu gelenek, Arapça’dan yapılan çevirilerle Avrupa’ya masal, efsane, rivayetler şekliyle yayılmıştır.
Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio’dur. XVI. Yüzyılda yazdığı “Decameron” adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir. Rönesans’ın etkisiyle de XIX. Yüzyıl edebiyatının en yaygın türü olmuştur.
Bizde, destanlar, halk hikâyeleri , ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, XIV. Ve XV. Yüzyıl-da “Dede Korkut Hikayeleri” ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır.
XIX. yüzyılda Tanzimat’la gelen yeniliklerle birlikte batılı anlamda ilk örneğini Ahmet Mithat Efendi “Letaif-i Rivayet ( söylene gelen güzel şeyler ) adlı eserini yazarak vermiş; “Kısadan Hise” ile bu türü geliştirmiş, Sami Paşazade Sezai : “Küçük Şeyler” adlı eseriyle modern hikâyeyi oluşturmuştur. Bağımsız bir tür olma özelliğini ise Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettin’le kazanmıştır.
TANIMI : Yaşanmış ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanmış olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içinde anlatan türe hikâye diyoruz.
HİKÂYENİN UNSURLARI1) OLAY: Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur
2) KİŞİLER: Olayın oluşmasında etkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır.
3) YER: Olayın yaşandığı çevre veya mekândır.
4) ZAMAN : Olayın yaşandığı dönem, an mevsim ya da gündür.
5) DİL VE ANLATIM : Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır.
Anlatım ise: iki şekilde olur Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım “hikâyede birinci kişili anlatım” ; yazarın ağzından anlatılanlar “hikâyede üçüncü kişili anlatım”
HİKÂYEDE PLÂN:Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları farklıdır. Bunlar:
1) SERİM: Hikayenin giriş bölümüdür.Bu bölümde olayın geçtiği çevre , kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır.
2) DÜĞÜM : Hikayenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür.
3) ÇÖZÜM : Hikayenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür
Ancak bütün hikayelerde bu plân uygulanmaz , bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur .Bu bölümler okuyucu tarafından tamamlanır.
Ö Y K Ü Ç E Ş İ T L E R İHikâye, hayatın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. Bu büyüteç altında kimi zaman olay bir plan içinde , kişi, zaman, çevre bağlantısı içinde hikaye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altında incelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin kendisidir Bu da öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre
1) OLAY ( KLASİK VAK’A ) HİKÂYESİ : Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant ( Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için “Mopasan Tarzı Hikâye” de denir
Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seygettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekin’dir..
2) DURUM ( KESİT ) HİKÂYESİ: Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikâye” de denir.
Bizdeki en güçlü temsilcileri : Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır
3) MODERN HİKÂYE : Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.
Hikâyede bir tür olarak 1920’lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Fransız Kafka’dır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları , felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer.
İNCELEME
Sayfa 111
1.METİN
1.b Yukarıdaki olay örgüsü grafiğine göre hikaye,olumsuz olaylar üzerine kurulmuştur.
2.ETKİNLİK
1.Grup: Hikayedeki kişiler anlatıcı kahraman ve arkadaşlarıdır.Hikayedeki bu kişiler,hikayenin yapı unsurlarından birini oluşturmaktadır.Olayları belli bir zaman ve mekanda yaşayan kahramanlardır.
2.Grup:
§ Kahraman anlatıcı
§ Kahraman anlatıcının arkadaşları
Hikayedeki kahraman anlatıcı, yapmak istemediği şeyleri diğer kahramanlarla birlikte yaşayan kişidir.
Hikayedeki olaylar ve kişiler günlük hayatta karşılaşılabilecek türdendir.
2.Hikayedeki mekanlar şunlardır:
‘Köşk,tarla,bostancı civarı.’
Hikayedeki bu mekanlar,hikayedeki olayların yaşandığı yerdir.Bu nedenle hikayenin yapı unsurlarından birisidir.Hikayede bir şehrin kullanılması olaylar ile uyumsuzluk göstereceğinden aynı olayların gerçekleşmesini beklenemez.
3.Hikayedeki mekanlar gerçeğe uygun olarak tasvir edilmiştir.
4. Hikayede ‘eylülün karanlık bir sabahı, ortalık henüz ağarmaya başladığı sırada,güneş doğmuş,bir hafta sonra’ gibi zaman bildiren ifadeler kullanılmıştır.Hikayedeki zaman olay örgüsü dikkate alındığında değiştirilemez.Çünkü hikayenin yapısı kendi içinde bütündür.Bu yapı, olay örgüsü,kişiler,zaman ve mekandan oluşur.Bunlar üzerinde yapılacak bir değişiklik hikayenin yapısı bozar.
5. Servet-i Fünun edebiyatı sosyal ve siyasi hayat ile ilişkisini koparmış,bireyselliği ön plana çıkarmış bir edebi dönem olması dolayısıyla dönemindeki zamanla yakın bir ilişkisi yoktur.
6. a. Hikayedeki yapı unsurlar birbirini tamamlayarak yağıyı oluşturan unsurlardır.
b. Hikayenin yapı unsurlarından herhangi birinin çıkarılması eserin bütünündeki uyumu bozar.Çünkü yazar,kurguladıklarını hikayedeki gibi yansıtmış ve hikayenin yapı unsurları arasındaki uyumu buna göre belirlemiştir.
7. Hikayede ‘ölüm-yaşam’ çatışması vardır.Hikayedeki bu temel çatışma yazarın bireysel duygularının yansıması olduğu için toplumsal bir yanı yoktur.
8. Hikayenin teması ‘bireyin ruhi sıkınıtısı’dır.
9.Hikayede anlatılanlar günlük hayatta karşılaşılabilicek doğal bir gerçekliği olan olaylardır. Yazar ,bu doğal gerçekliği hikayedeki olay örgüsü,kişiler,zaman ve mekan etrafında kurgulamış ve insana özgü kurmaca bir gerçeklik haline getirmiştir.
10. Hikayede kahraman anlatıcının bakış açısı vardır. Kahraman anlatıcının psikolojik durumu ve ruh hali en iyi birinci ağızdan anlatılacağı için yazar böyle bir tercihte bulunmuştur.
11. Bir önceki soruda da belirtildiği üzere, aynı etkiyi bırakamazdı. Bireysel bir duygunun ve ruh halinin işlediği bir hikayede her zaman için kahraman anlatıcının bakış açısı daha etkilidir.
3.ETKİNLİK
1.Grup: Anlatıcı olayları ve mekanı anlatırken tasvirlerden ve tahlillerden yararlanmıştır.
2.Grup: Anlatıcı yaptığı tasvirler ile ruh tahlillerini anlatırken dile yeni değerler yüklemiş, sözcükleri yan ve mecaz anlamlarıyla kullanmıştır.
13.
4.ETKİNLİK
1.Grup: Bir Damla Kan adlı hikaye, hikaye geleneğine bağlıdır.
2.Grup: Hikaye ‘Maupassant tarzı (olay hikayesi)’ hikaye özelliklerine göre yazılmıştır.
5.ETKİNLİK
1.Grup: Köy Düğünü adlı hikayesinin olay örgüsü:
. Okuyucuların arabalarla geçmesi
. Kahvede yaşanlar
. Yapılacak güreşleri seyretmek için herkesin güreş alanına gelmesi ve orda yaşananlar
. Güreşlerin bitmesiyle at yarışlarının yapılması
2.Grup: Hikayede kahramana anlatıcı ve köy halkı ile onlardan öne çıkarılan Nesim, eskici, Arnavut, zerzevatçı, kebapçı, Koca Ali gibi kişiler vardır. Bunlar hikayenin yapı unsurlarından biri olarak yapıyı tamamlarlar.
3.Grup: Hikayedeki Yakacık, Yakacık Çarşısı’sındaki kahve, güreşlerin ve yarışların yapıldığı tarla Zekeriya Köyü mekanıdır. Hikayede 10 Eylül Çarşamba, gece; 11 Eylül Perşembe, gece, bir gece evvel,sabahleyin, namazdan sonra gibi ifadeler kullanılmıştır.
6.ETKİNLİK
Köy Düğünü adlı hikayedeki olay örgüsü Bir damla Kan adlı hikayeden daha yoğun, zaman daha uzun, mekan daha çok ve kişiler daha kalabalık olarak verilmiştir. Her iki hikayedeki yapı: olay örgüsü, kişiler,zaman ve mekandan oluşmuştur. Yine her iki hikaye serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşan bir bütünlüğe sahiptir.
1. Hikayedeki mekanlar gerçek hayatta karşılaşılabilecek mekanlardır.
2. Köy Düğünü adlı hikaye temel bir çatışma söz konusu değildir.Hikaye olaylar üzerine kurulmuş;yaşananların,kurmacanın sınırları içinde anlatılmasından ibaret olduğu için temel bir çatışma yoktur.
3. Hikayenin tamamında anlatılanlar insana özgü gerçeklik taşımaktadır. Yaşananların kahraman anlatıcı üzerindeki etkileri bunun en belirgin göstergeleridir.
4. Köy Düğünü adlı hikayede Bir Damla Kan adlı hikayedeki gibi kahraman anlatıcının bakış açısı vardır.
5. Anlatıcı olayları, mekanı ve kişileri anlatırken Bir Damla Kan adlı hikayede olduğu gibi birtakım benzetmeler, tahliller ve tasvirlerle öznel yargılara dayanarak anlatmıştır.
6. Hikayedeki köy düğünü teması, temanın etkili gözlemlerle anlatılması ve bu yapılırken de dilin edebi kalıplar içinde kullanılması metinin yazıldığı dönemle ilişkilendirilebilir.
7. Köy Düğünü adlı hikaye, hikaye geleneğine bağlı bir metindir.
8. Köy Düğünü adlı hikaye ‘Mauspassant tarzı (olay hikayesi)’ hikaye özellikleri gösterir. Hikayenin olaylar üzerine kurulması bunun göstergesidir. Bu nedenle metnin tamamı örnek olarak verilebilir.
9. Köy Düğünü adlı hikayede anlatılanlar, hikayenin yazıldığı dönemim sosyal özelliklerini yansıtan bir özelliğe sahiptir.Bu bakımdan tarihi bir belge olarak da değerlendirilebilecek hikayede anlatılanlar arada geçen zamanda çoğunlukla unutulmuş birtakım geleneklere de ışık tutmaktadır.
10.
Hüseyin Cahit Yalçın (1875-1957)
7 Aralık 1875’te Balıkesir’de doğdu. 18 Ekim 1957’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Edebiyat-ı Cedide akımının önde gelen isimlerinden. 1895-6'da Mülkiye Mektebi’ni bitirdi. Maarif Nezareti Mektubi Kalemi’nde memur olarak çalıştı. 1897'den sonra Vefa ve Mercan idadilerinde Fransızca ve Türkçe öğretmenliği, yöneticilik yaptı. Tevfik Fikret'ten sonra Servet-i Fünun dergisinin yönetimini üstlendi. Bir çevirisi nedeniyle yargılanıp aklandı ama dergi kapatıldı. 1908'de 2'nci Meşrutiyet'in ilanından sonra Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım Kadri ile birlikte Tanin Gazetesi'ni çıkardı. Aynı yıl İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden İstanbul mebusu seçildi. 1920'de İstanbul'un İngilizler tarafından işgalinden sonra tutuklanıp Malta Adası'na sürüldü. 1922'de sürgün dönüşü Tanin'i yeniden çıkardı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında çıkarılan yasaları ve bazı uygulamaları eleştirince İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı ve beraat etti. 1925'te ikinci kez yargılandı, Çorum'a süresiz sürgüne gönderildi, Tanin gazetesi kapatıldı. 1926'da af sonucu cezası kalkınca İstanbul'a döndü. 1933-1940 arasında "Fikir Hareketleri" dergisini çıkardı. Atatürk'ün ölümünden sonra tekrar politikaya döndü. 1935-1939 arasında Çankırı, 1943-1946 arasında İstanbul milletvekili oldu. 1943-1947 arasında Tanin gazetesini tekrar yayınladı. Ulus gazetesinde başyazarlık yaptı. Ulus'ta yayınlanan bir yazısı nedeniyle dokunulmazlığı kaldırıldı. 1954'te bu kez Demokrat Parti aleyhindeki yazıları nedeniyle hapse mahkum edildi, ama cumhurbaşkanı tarafından affedildi. Öğrencilik yıllarında yazmaya başladı. Yazıları Mütalaa, Tarik, Sabah ve Saadet gibi gazetelerde yayınlandı. Biçim ve öz bakımından Ahmed Mithad etkisi görülen ilk romanı "Nadide" 1981'de basıldı. İkinci romanı "Hayal İçinde"de gerçekçi bir yaklaşım temelinde ruhsal çözümlemelere yer verdi. Öykülerinde İstanbul'da yaşayan azınlıkları, seçkin kişileri anlattı. Servet-i Fünun dergisinin yanında, Edebiyat-ı Cedide Kütüphanesi’nin kurulmasını sağladı. Ayrıca Servet-i Fünun karşıtı yazarlarla yapılan kalem kavgalarında hep ön planda yer aldı. Çeviriler yaptı, elli kadar eseri Türkçe'ye kazandırdı.
ESERLERİ:
ROMAN:
Nadide (1891)
Hayal İçinde (1901)
ÖYKÜ:
Hayat-ı Muhayyel (1899)
Niçin Aldatırlarmış? (1922)
Hayat-ı Hakikiye Sahneleri (1909)
DİĞER:
Kavgalarım (1910)
Edebi Hatıralar (1935)
Siyasal Anılar (1975)
Talat Paşa (1943)
Türkçe Sarf ve Nahiv (1908)
Benim Görüşümle Olaylar (4 cilt, 1945-47)
Seçme Makaleler (1951)
ANLAMA YORUMLAMA
1.
| HALK HİKAYESİ | MASAL | MODERN HİKAYE |
YAPI | *Olay,örgüsü,kişiler,zaman ve mekandan oluşan yapısı vardır. *Şiir ve düz yazı bölümlerinden oluşur. *Anonimdir. *Sözlü geleneğe bağlıdır.
| *Olay,örgüsü,kişiler,zaman ve mekandan oluşan yapısı vardır. *Sözlü geleneğe bağlıdır. *Mekan ve zaman belirsizdir. *Tekerlemelere ve kalıplaşmış sözlere yer verilir. *Kişiler tek yönlü olduğunda “tip” özelliği taşır. | *Olay,örgüsü,kişiler,zaman ve mekandan oluşan yapısı vardır. *Yazarı bellidir. *Kişiler tip ve karakter özellikleri taşır.
|
| | | |
TEMA | *Genellikle aşk,kahramanlık konuları işlenmiştir. *Olağanüstü olaylara yer verilir. | *Genellikle aşk,kahramanlık konuları işlenmiştir. *Didaktik ve eğlendirici niteliklere sahiptir. | *İnsana özgü her şey konu olarak seçilebilir.
|
| | | |
DİL VE ANLATIM | *Sade ve sanatlar açısından yalın bir dil kullanılmıştır. *Halk söyleyişlerine yer verilmiştir. *Anlatım halk hikayecileri ve meddahlar tarafından halkın önünde yapılır. *Anlatımda anlatıcının saz çalmadaki ve söz söylemedeki ustalığı önemlidir. | *Sade ve yalın bir dille anlatılır. Analatıcı masaldaki tüm olayları bilen ilahi bakış açılı hakim anlatıcıdır.
| *Günlük konuşma diliyle yazılır. *Hikayede akıcılığı sağlayan dildir. *Dilin kullanımı yazardan yazar değişir, çünkü her yazarın üslubu farklıdır. *İlahi, kahraman ve gözlemci gibi üç farklı anlatıcının bakış açısıyla anlatılır. |
2. Servet-i Fünun Dönemi hikayesinin genel özellikleri:
- Sanat sanat içindir anlayışına bağlı kalınmış, halka seslenmek süşünülmemiştir.
- Maupassant tarzı hikaye tercih edilmiştir
- Aşk, kadın , evlilik, tabiat, yalnızlık ve ümitsizlik gibi bireysel temalar işlenmiştir.
- Olaylar genelde İstanbul’da geçer.(2.Abdülhamid devrinde gezi özgürlüğü olmadığından sanatçılar, İstanbul dışındaki yerleri yeterince tanıyamamışlardır.
- Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların kullanıldığı, tasvir tahlillerin yapıldığı, edebi açıdan ustalık isteyen bir dil kullanılmıştır.
- Geleneksel hikaye tarzı bırakılmış , Batılı tarzda hikayeler yazılmıştır.
- Realizm ve natüralizm etkileri görülür.
- Teknik kuvvetlenmiş, gereksiz tasvirler yapılarak ya da gereksiz bilgi verilerek hikayenin akışı kesilmemiştir.
- Yazar eserde kişiliğini gizlemiştir.Olaylar yazarın gözüyle değil, eser kişilerinin bakış açısıyla verilmiştir.
7.ETKİNLİK
Servet-i Fünun hikayesinin beslendiği kaynakları ve bu dönem hikayesinin Türk edebiyatına getirdiği yenilikleri konu alan bir yazı yazarken Servet-i Fünun Dönemi hikayesinin özelliklerini göz önünde bulundurunuz.
8.ETKİNLİK
Verilen hikayeyi hayal gücünüz ve kurmaca yeteğenize göre tamamlayanız.
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. (Y)
(Y)
(Y)
2. 2. …Batı tarzı… …Servet-i Fünun Dönemi…
3. 3.Doğru cevap D seçeneğidir.
4. Doğru cevap D seçeneğidir.
5. Bkz. Anlama –Yorumlama 2. soru.
MÜFTÜOĞLU,AHMED HİKMET (1870-19.V.1927)
Hikâye yazarı ve edebiyat profesörü. İstanbul’da doğdu. Kethüda Yahya Sezai Bey’in oğludur. Galatasaray Sultânîsi’ni bitirdikten sonra Hariciye Nezâreti’ne memur olarak girdi; bir süre konsolosluklarda bulundu. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, İstanbul’a dönerek 1908′e kadar aynı bakanlıkta çalıştı. Aynı yıllarda Galatasaray’da öğretmenlik yaptı. Ticaret Nezâreti, Ticaret İşleri Müdürlüğü ve İstanbul Üniversitesi Fransız edebiyatı ve Alman edebiyatı profesörlüğüne getirildi. 1912′de yeniden Hariciye’ye girip Budapeşte Başkonsolosu oldu. 1924-1927 yılları arasında Başmabeyncllik, umum müdürlük ve müsteşarlık yaptı. İstanbul’da öldü. Maçka Mezarlığı’na gömüldü.
Galatasaray’da okurken hikaye yazmaya başlar. Servet-i Fünun edebiyatı topluluğuna girince onların ortak dil ve üslûbunu kullanır. 1908′den sonra Türkçülüğü ve yeni Lisan hareketini benimser. Bu dönemde yazdığı on altı öykü ve bir romanda Türk hayatının özelliklerini, Türk ruhunun kabiliyet ve enginliğini, Türk tarih ve medeniyetini anlatmiştır.Bu hikâyeler hem dil ve üslûp, hem de konuları yönünden Servet-i Fünun‘da yazdığı öykülerden çok farklıdır.
Hikaye kitapları: 1. Hâristan ve Gülistan (1901, 3. basım 1969), 2. Çağlayanlar (1922, 5. basım 1971) Gönül Hanım (Roman, 1971).
- Çağlayanlar
- Gönül Hanım
- Haristan ve Gülistan
- Leyla yahut Bir Mecnunun İntikamı
- Bir Tesadüf
- Kadın Ruhu
- Beliren Simalar
- Salon Köşeleri
- Bir Safha-i Kalb
- Silinmiş Çehreler
- Bir Damla Kan
- Alparslan
Blogkafem takipçilerimizden biri olan Ş.Nur'a ve edebiyatfatihi sitesine kitap cevaplarına yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür ederim.