Sagopa Kajmer'ciler için Sagopa, Kafkef'in anlamını şu şekilde tanımlıyor : Söylediği parçalarla etkinliğe katılan vatandaşlarımıza unutamayacakları bir konser veren Sagopa Kajmer’le kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Rap yıldızı, sorularımıza içten cevaplar verdi. Aslen Samsunlu olan Sagopa, üniversitede edebiyat eğitimi almış ve bu yönde kendisini oldukça geliştirmiş. Sagopa Kajmer, müzikte laf kalabalığını sevmediğini, önemli olanın özü yakalayıp, az ve öz konuşmak olduğunu belirtiyor. Sözlerinin dinleyicilerinin aklında kalmasını, sahip olduğu maneviyatla özdeşleştiren Sagopa Kajmer, “Ben dünya zevkleriyle ilgilenmiyorum. Son iki senem âlim zatların hayatlarını araştırmakla geçti. Benim için en mühim şey, o mübarek zatların dopdolu hayatlarından bir zerre olsun istifade edebilmek.” diyor.
"Dünyada hepimiz tepede olabiliriz; ama hepimiz öleceğiz. Geldik gideceğiz, misafiriz, yolcuyuz. "
Yunus Özyavuz 1996'da ÖSS 'de Sözel Birinci olmuştur. Bu şarkılarından kolayca anlaşılmaktadır. Yunus Özyavuz 1997'de İstanbul Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü kazanması dolayısıyla İstanbul'a geldi..
Askerliğini de edebiyat öğretmenliği yaparak bitirmiş.
Zaman gazetesi Sagopa Kajmer roportajı :
Sözlerinin dinleyicilerinin aklında kalmasını, sahip olduğu maneviyatla özdeşleştiren Sagopa Kajmer, “Ben dünya zevkleriyle ilgilenmiyorum. Son iki senem âlim zatların hayatlarını araştırmakla geçti. Benim için en mühim şey, o mübarek zatların dopdolu hayatlarından bir zerre olsun istifade edebilmek.” diyor.
Söylediği Türkçe rap parçalarında sıkça Osmanlıca ve Farsça kelimeler kullanan Yunus Özyavuz, nam-ı diğer Sagopa Kajmer, her gecen gün hayran kitlesini arttıran genç bir şarkıcı. İhtiyar Heyeti, 10 Kurşun, Romantizma, Yeraltı Operasyonu, G.O.R.A Soundtrack, İkimizi Anlatan Bir Şey, Bir Pesimistin Gözyaşları, Sagopa Kajmer ve Sözlerim Silahım gibi birbirinden güzel parçalarıyla Sagopa Kajmer albüm satışlarında hatırı sayılır rakamlara ulaşırken, diğer yandan hatırı sayılır bir genç dinleyici kitlesini de kendi müziğine çekmeyi başardı. Yurt dışında düzenlenen etkinliklerde de aranan isimlerden biri haline gelen genç sanatçı, geçtiğimiz hafta Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenen Türk Günü etkinliklerine katıltı.
Türkiye’de Zaman Gazetesi sizinle yaptığı röportajın başlığı olarak “ Rap’ten Rabb’e Sagopa” başlığını kullanmış. Bu başlığı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her gazetenin kendi tarzında başlığı oluyor; haberlere, röportajlara kendi düşündükleri ve uygun gördükleri başlığı atıyorlar. Dolayısıyla ben bu başlıklara karışamıyorum. Çeşitli medya kuruluşları benimle yaptıkları görüşmeler sonrasında bir ana fikre varıp o ana fikir üzerinden kendi düşündükleri cümleyi başlığa taşıyorlar. Gazetenin kullandığı ‘Rap’ten Rabb’e’ başlığına da katılmak ya da katılmamak gibi bir düşüncem yok benim. Çünkü katılsam da katılmasam da bir işe yaramaz. Bu, başlığı atanların kendi düşünceleridir; saygı duyarım.
Belçika’da düzenlenen ‘Türk Günü’ etkinliklerine davet edilen sanatçılar arasında siz de yer aldınız. Türk Günü’ne sizce neden Sagopa’yı davet ettiler?
Böyle günlerde gençler daha çok aktif oluyor. Ben de gençlerin beni sevmesine bağlıyorum bu durumu. Onlar şu anda çoğunluktalar ve bana göre büyüklerinden böyle bir istekte bir ricada bulundularsa, büyükleri de onları kırmak istemediler. Dolayısıyla gençlerin, davet edilmemde büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum. Buradaki topluluğun yüzde 70’i gençlerden oluşuyor, sağ olsun onların tercihi de bizlerden yana olmuş.
Yazdığınız şarkı sözleri ile ilgili merak ettiğimiz bir nokta var. Ben de bizzat şarkılarınızı takip ettiğim için biliyorum. Bazı kelimeleriniz, cümleleriniz günümüz Türkçesinde kullanılmayan ağır kelimeler. Şarkıyı anlayabilmek için bazen 2–3 kez dinlediğimiz oluyor. Acaba bu, sizdeki derinlikten mi kaynaklanıyor; yoksa insanlar mı çok sığ kaldı?
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki herkesin yaratılışı aynıdır. Yani herkesin seviyesi aslında birdir. Nitekim hepimiz aynı ülkede yaşıyoruz. Gurbetçiler de sonuçta Türkiye’de yaşıyormuş gibi yaşıyorlar bence. Şimdi Türkiye’de benim dediklerimi anlamıyorlar, burada da anlamıyorlar. İstanbul’a gelip benim konserimi dinlerseniz her şeyi anlarsınız; ama albümden dinlerseniz zor olur anlamak. Albümle konser formatı çok farklı oluyor. Konserde olayın içinde olduğunuz için ağzımdan okursunuz, kendiniz eşlik edersiniz. Yani parçanın içindeymiş gibi olursunuz. Fakat albümü dinlerken parçanın sözlerinde takılırsınız ve müzik arka planda kalır, ya da müziğe takılırsınız, sözler arka planda kalır. Bunun ikisini dengelemek için ne ağır söz yazmak gerekiyor, ne de hafif. Dengelemek lazım tabi ki.
Ancak ben biraz sözlerde ağırlığa önem veriyorum ki sabun köpüğü olmasın. Karşıma şiir diye 23 Nisan şiirleri çıkarıyorlar. Çok kolay şiir yazıp şairim diyorlar. Ben biraz da buna engel olmak istiyorum. Şair olduğumu söylemiyorum; ama şairin de nasıl olduğunu iyi biliyorum; çünkü ben onları okuyorum. Onun üzerine eğitim gördüm, edebiyat okudum ben. Askerliğimi de edebiyat öğretmeni olarak yaptım.
Ancak dediğiniz gibi, anlaşılması zor kelimeler kullanıyorsunuz. Bunun sebebini tam olarak anlayamadık.
Şunu belirteyim ki, sonuçta maneviyata da önem vermeliyiz, gençler biraz olsun maneviyatı eşelemeliler. Mesele teveccüh dediğim zaman sana “Abi bilmiyorum o kelimeyi.” diyebilirsin veya teheccüt dediğim zaman anlamayabilirsin. Ama demek ki bilmen gerekiyor, yani bu adam yazmış, eğer o adamı seviyorsan araştır. Bu adam bunları araştırmam için yazmış, diye düşünmesi gerekiyor dinleyicinin. Bu biraz şey gibi “Beni seviyorsan hadi beni araştır” gibi bir şey. Mesela Tarkan’ı seven onun hayat stiline adapte oluyor, beni seven beni örnek almaya başlıyor, benim gibi giyiniyor. Ben mesela Amerikalı rap’çiler gibi giyinmiyorum. Yani geniş, bol kıyafetler giymem. Artık kot pantolon da giymemeye çalışıyorum. Bunun yanında küpe de takmam. Bunlarla şunu anlatmaya çalışıyorum: “Tamam ben de rap dinliyorum; ama benim dinlediğim adam farklı.” diyebilsin gençler. Dinleyicinin dinlediği adam, adam gibi olmalı ki dinleyici de adam olsun.
Maneviyata önem vermeliyiz dediniz az önce, bunu siz kendiniz için bir görev olarak mı kabul ediyorsunuz? Yani neden siz yapıyorsunuz bu işi onca imam veya hoca varken?
Her insanın yükümlülüğü vardır bu konuda. Bu işi sadece hocalara imamlara bırakmak yanlıştır. Müzik çok iyi bir iletişim aracı. Benim de üzerimde bir yükümlülük var. Ve gençlerin elinde de büyük bir güç var; güç gençlerin elinde. Onlar yönlendiriyor her şeyi. Sadece “Ben sanatçıyım ve para kazanıyorum.” diye bakarsam olaya dünyalık bir adam olurum.
Her söylediğimizden her yaptığımızdan hesaba çekileceğimizi düşünürsek, iyi şeyler söyleyelim de şahidimiz çok olsun en azından. Böyle şeyler çok önemli. Az önce söylediğim gibi sözlerimde ‘Rahman’ geçiyor ‘Hannan’ geçiyor. Dinleyen bunları anlamayıp araştırdığında bir bakıyor Allah’ın isimleri çıkıyor. İşte bir hadis geçiyor, hadisi şarkıya uyarlıyorum. Şarkıyı ezberliyor; ama aslında hadis ezberlediğinin farkında olmuyor. Benim sadece hadislerden olan bir parçam da var mesela. Bu şekilde insanlara dinin aslında bir öcü olmadığını anlatıyoruz; dinin bir rahatlama yöntemi olduğunu gösteriyoruz.
İnsanlar değişik yollara başvuruyorlar rahatlamak için, yoga gibi mesela. Ben onlara karşıyım. En güzel rahatlama yöntemleri dinimizdedir diye düşünüyorum.
Şarkı sözlerinden açılmışken, son albümünüzdeki birçok parçanızın içinde Kaf-Kef harfleri geçiyor. Bunlar Kuran alfabesinden harfler. Bu harfleri birçok şarkınızda kullanmanızın anlamı nedir?
Kaf ‘tepe’ anlamına geliyor. Yani Kaf Dağları, zirve noktası olarak yorumlanıyor. Kef de ‘kefen’den geliyor. Yani yerin altı olarak yorumlayabiliriz. Bu harflerle şunu söylemek istiyorum: Dünyada hepimiz tepede olabiliriz; ama hepimiz öleceğiz. Geldik gideceğiz, misafiriz, yolcuyuz.
Her şeyi biraz daha derinlemesine araştırınca daha çok şey görürüz.
0 yorum: