10.Sınıf Edebiyat Sayfa 163 ile 187 Arası Cevaplar (Yeni Müfredat)


4. XV. Yüzyıldan XIX. Yüzyıl Ortalarına Kadar Osmanlı Edebiyatı
B. Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinler
1. Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler
 
HAZIRLIK
  1. Geçmiş yıllardaki bilgilerinizden hareketle anlatmaya bağlı edebî metinler kavramından ne anla dığınızı açıklayınız.
Bu metinler, bir olay veya durum çevresinde yer, zaman, kişi belirtilerek ve bir plan dâhilinde olayların okuyucunun veya dinleyicinin zihninde canlandırılacak şekilde ifade edilmesiyle oluşur. Anlatmaya bağlı edebî metinler masal, destan, halk hikâyesi, mesnevî, manzum hikâye, hikâye ve romandır.
  1. Halk hikâyelerine, mesnevilere örnekler bulunuz ve bunları sınıfa getiriniz.
  2. Halk hikâyelerinin sözlü kültürdeki yerini ve önemini belirten yazılar bularak sınıf panosuna asınız.

HALK HİKÂYESİ
Halk hikâyesi, nazım ve nesir katışığı eserlerdir. XV. yüzyıl başlarında yazıya geçtiği sanılan, fakat daha önceki yüzyıllarda oluştuğu anlaşılan Dede Korkut Hikâyeleri, bu türün elimizdeki ilk örneğidir.
Destanların, ya da birtakım olaylar üzerine yakılan türkülerin oluşumu gi bi, halk hikâyelerinin oluşumu da çoğu zaman geçmiş bir olaya, yaşamış bir kişi nin hayatına bağlıdır (Ercişli Emrah'ın yaşamış bir saz şairi olduğu, Kö roğ1u ile arkadaşlarının da XVI. yüzyıl sonlarındaki Celâli eşkıyaları arasında adının geçtiği biliniyor). Bunlara benzetme yoluyla, ya da masallardan yararlanı larak hayalsi hikâyelerde yaratılmıştır. Halk hikâyelerinin oluşumunda gerçek olayların, masalların payı olduğu gibi, İran yoluyla gelmiş bulunan Arap, Hint ve Fars hikâyelerinden (Bin Bir Gece, Kırk Vezir, Tuti-nâme v.b.), bu arada Di van edebiyatındaki ünlü mesnevî konularından da (Leylâ ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Yûsuf ile Zü1eyhâ v.b.) yararlanılmıştır.
Halk hikâyeciliği geleneğinde bir yandan eski hikâyeler ustadan çırağa, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa geçerek sürüp giderken bir yandan da yeni olay lardan yeni hikâyeler düzenlenmiş, bunlar da ustadan çırağa geçme yoluyla ya şamaya başlamıştır. Destanların olduğu gibi hikâyelerin de kuşaktan kuşağa ak tarılarak sürdürülmesi geleneğinin yazıya geçmiş en eski belgesini Dede Kor kut Kitabı'ndaki Deli Dumrul hikâyesinin sonunda görüyoruz:
"Bu boy Deli Dumrul'un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert yiğitler dinlesin."
Sözlü gelenekte yüzyıllarca ağızdan ağıza sürüp gelen hikâyelerden birka çı somadan yazıya geçmiş, kimileri de ancak XIX. yüzyılın sonlarına doğru ba sılmıştır.
Halk hikâyeleri, hikâyeci-âşıkların da bölüşüne göre, konuları bakımın dan başlıca üç bölüme ayrılır: Kahramanlık Hikâyeleri, Aşk hikâyeleri ve Dinî Hikâyeler.
Savaş, dövüş, kabadayılık, babayiğitlik vb. olaylarını işleyen hikâyeler bi rinci bölüme girer (Dede Korkut hikâyeleri, XVI. yüzyıldan sonra oluşan Köroğlu hikâyeleri vb.); bu yoldaki hikâyelerde eski destan geleneğinin izleri gö rülmektedir.

Aşk olaylarını işleyen hikâyeler ikinci bölüme girer. Bunların bir bölümü, kimliği bilinen kişilerin (saz şairlerinin, ya da başkalarının) hayatları üzerine ku rulmuştur (Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Emrah ile Selvi Han vb.); bir bölümü ise, kimliği bilinmeyen hayalsi kişiler üzerine kurulmuştur (Elif ile Mahmut vb.). Bu yoldaki hikâyelerde, birbirine kavuşmak isteyen bir kızla bir erkeğin kavuşmalarını önleyen din ayrılığı (Kerem ile Aslı), sınıf ayrılığı (Emrah ile Selvi Han vb.), servet eşitsizliği (Arzu ile Kamber vb.) gibi toplumsal engel lerle savaşmaları anlatılır.
Dinî hikâyeler ise, tarihe mal olmuş kahramanları veya dinsel açıdan önemli kabul edilen erdemli kişileri konu edinen halk hikâyeleridir. Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişment Gazi, Hz. Ali gibi şahısların üzerine kurulmuş hikâyelerdir.
Halk hikâyeleri, genellikle kasaba ve köylerde uzun kış gecelerinde, ra mazan gecelerinde, düğünlerde ve başka nedenlerle yapılan toplantılarda anlatı lır. Bir hikâyenin anlatımı, konunun uzunluğuna, hikâyeci-âşıkların gücüne, dinleyicilerin ilgisine göre, her bir toplantı dört beş saat olmak üzere, 3-7 gece, hatta kimi zaman daha da uzun sürer. Hikâyecinin, yere ve zamana göre, asıl ko nuya eklediği başka olay ve menkıbelere "karavelli" adı verilir. Yukarıda da işa ret ettiğimiz gibi, nazım ve nesir katışığı olan bu hikâyelerde olaylar nesirle an latılır; ancak, coşkulu yerlerde hikâyeci-âşık "telle söylemeyi dille söylemeye" yeğ sayar. Hikâyeci, ayakta dolaşarak, gerektikçe vücut ve yüz hareketleri yapa rak, hikâye kişilerinin konuşma ve duygu özelliklerini ses taklitleriyle belirterek anlatır, çalar ve çağırır. Bu bakımdan, halk hikâyesi, şiir, musiki, hikâye ve oyun özelliklerini kendinde toplamıştır.
Halk hikâyelerinin kendine özgü bir biçimi, bir düzeni vardır. Kesin biçi mini XVI. ya da XVII. yüzyılda aldığı sanılan bu hikâyeler "Râviyânahbâr ve nâkılân-ı âsâr ve muhaddisân-ı rüzgâr şöyle rivayet ederler ki..." yolunda bir söz kalıbıyla başlar; "döşeme" adı verilen ve nesirle söylenen bir tekerlemeden son ra asıl konuya girilir; "Ustamızın adı Hıdır, elimizden gelen budur" yolunda bir söz kalıbıyla da sona erer. Hikâyelerin içinde de birtakım söz kalıpları vardır; bunların en ünlüsü, türkülere başlamadan önce söylenen: "Aldı Kerem", "Aldı Garip", "Aldı bakalım ne dedi" yolundaki sözlerdir. Bunun en eski örneğini De de Korkut Kitabı'nda görüyoruz: "Burada Dirsa Han soylamış, görelim Han'un ne soylamış, aydur."

Halk hikâyeleri; Türk, Arap ve İran-Hint Kaynaklı olmak üzere üç grupta toplanır:
Kaynağı Türk olan hikâyeler: Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile Selvihan vb.
Kaynağı Arap olan hikâyeler: Yûsuf u Züleyhâ, Leyla ile Mecnun vb.
Kaynağı Hint-İran olan hikâyeler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne vb.

  1. Halk hikâyeciliği kültürümüzün zengin olmasının sebepleri nelerdir? Açıklayınız.
Halk hikâyesi, "âşık" adı verilen saz şairlerinin anlattıkları hikâyelerdir. Bu çeşit hikâyeler, yerleşik hayata (şehir, kasaba, köy hayatına) geçildikten sonra, destanların gördüğü işi görmek üzere oluşmaya baş lamış ve zamanla, destanların yerini almıştır. Destanlarda bir topluluğun ve o topluluk başındaki hükümdarın meydana gelişi, topluluk içindeki çeşitli birliklerin kendi aralarında çarpışarak tek bir yönetim altında birleşmeleri, daha sonra dış ülkeleri ele geçirmeleri, bu arada doğa ve doğa-üstü kuvvetlerle uğraşmaları v.b. anlatılır. Yerleşik hayat başladıktan sonra ortaya çıkan halk hikâyelerinde ise, şe hir, aile ve toplum için çatışmalar konu olarak alınır. Destanlardaki soylu kişile re karşılık, halk hikâyelerinde tüccarlar, zanaatçılar, sanatçılar, halktan kişiler, din adamaları v.b., olayların baş kişisi olur. Bu hikâyelerde de doğa-üstü kuvvetlere (Hızır vb.) ve olağan-üstü olaylara (hayvanların, derelerin vb konuşması, işe karışması, hikâye kişisinin Tanrıya duasıyla herhangi bir engelin ortadan kalk ması vb.) geniş ölçüde yer verilir.
  1. Aşağıdaki konularla ilgili bir sunum hazırlayınız.
a.    Halk hikâyeleri ve mesnevilerin yapısı, teması ve edebî değeri
b.    Halk hikâyelerinin konusundan hareketle film yapılıp yapılamayacağı
c.    Halk hikâyeleri anlatan meddahların, günümüz şovmenleriyle ilgisiç. Halk hikâyeleri ve mesnevilerin çağdaş anlatılardaki yeri
  1. Halk hikâyeciliği günümüzde de geçerli midir? Araştırınız.
Bugün halk hikâyeciliği geleneği yok denecek kadar azdır. Nadir olarak köy ve kasabalarda halk hikâyesi anlatan kişilere rastlanmaktadır. Bu kültürün ortadan kalkmasında teknolojinin büyük etkisi olmuştur.
  1. Meddahın hikâye anlatma geleneğiyle ilişkisini araştırınız.
Evet, ilişkisi vardır. Meddah bir çeşit halk hikâyesi anlatan kişidir.

1. Metin
Kerem ile Aslı Hikâyesi
Bir zamanlar İran'ın güzel bir beldesi olan Isfahan şehrinde çok adaletli, merhametli, güçlü, kuvvetli bir padişah varmış. Gece gündüz evlat hasretiyle yanıp tutuşan bu padişah, derdini kederini biraz olsun unutabilmek için İsfahan'ın en güzel yerine eşi benzeri olmayan bir saray yaptırmaya karar vermiş.
Hazinedarı olan Keşiş'i bir gün huzura çağırtmış. Bu Keşiş'in de hiç çocuğu yokmuş. Padişahla Keşiş aynı dertle yanıp tutuşurlarmış. Huzura gelen Keşiş'le birlikte sarayın planını yapmışlar.
Isfahan beldesinin en güzel yerine harikulade bir saray yapılmış. Eşi benzeri olmayan bu sarayda padişah eğlenceler düzenleyerek kederini unutmaya çalışıyormuş.
Günlerden bir gün yine o güzel sarayda eğlence düzenlenmiş. Padişahın karısı Hanım Sultan ile Keşiş'in karısı da eğlenceye katılmak üzere yola koyulmuşlar. Tam saraya varmak üzereyken karşılarına ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar çıkmış. Hanım sultana bir elma fidanı, Keşiş'in karısına da bir armut fidanı vermiş ve bunları sarayın en nadide köşesine dikmelerini söylemiş.
Hanım Sultan ve Keşiş'in karısı hemen fidanları dikmişler. Kendi elleriyle suluyor ve özenle bakıyorlarmış. Hanım Sultan; dünyada bir evladım olmadı, bari dikili bir fidanım olsun diye düşünüyormuş.
Bir gün yine böyle düşünerek ağlayan Hanım Sultan, sarayın salonunda uyuyakalmış. Rüyasında kendisine ve Keşiş'in karısına fidan veren nur yüzlü ihtiyarı görmüş.
Nur yüzlü ihtiyar:
-    Sen hiç merak etme. Senin dualarının kabulü için ben de dua ettim, inşallah duaların kabul olacak ve sen de muradına ereceksin. Senin ağacın meyve verdi. Eğer onu yersen dileğin kabul olur, demiş.
Keşiş'in karısının diktiği armut ağacında ise hiç meyve yokmuş. Hanım Sultan, Keşiş'in karısı üzülmesin diye elmayı ikiye bölmüş ve ona dönerek:
-    Bu elmanın yarısını sana veriyorum ama bir şartla. Eğer kızın olursa benim oğluma vereceksin. Yok, eğer oğlun olursa benim kızımı alacaksın demiş. Keşiş'in karısı bu teklifi hemen kabul etmiş ve elmaları yemişler.
Bir süre sonra Keşiş'in karısı da Hanım Sultan da hamile kalmış. Zamanları dolunca da Keşiş'in karısının bir kızı, Hanım Sultan'ın ise bir oğlu olmuş. Oğlanın adını, "Ahmet Mirza", kızın adını ise "Kara Sultan" koymuşlar.
Keşiş'in kızı bir ay parçası kadar güzelmiş. Kızını padişaha vermek istemiyormuş. Çünkü padişahla aynı dinden değillermiş.
Keşiş:
  • Eğer şehri terk etmezsek padişahtan bize rahat yok, demiş. Fakat karısının aklına daha iyi bir fikir gelmiş. Keşişe dönerek:
  • Bir süre sonra kızımızın öldüğünü söyleriz ve buralardan bu nedenle uzaklaşmak isteriz, demiş.

Aradan bir yıl gibi bir zaman geçince Keşiş hemen padişahın huzuruna varmış ve kızının öldüğünü, bu üzüntüyle artık buralarda yaşayamayacağını anlatmış.
Bunun üzerine padişah Keşiş'e biraz altın vererek azat etmiş.
Diğer taraftan padişahın oğlu Mirza Bey 13-14 yaşlarına gelmiş. Babası onu en iyi hocalarda okutuyormuş. Mirza Bey'in çok kurnaz ve zeki bir arkadaşı varmış. Adı Sofi olan bu arkadaşı bir gün
Mirza Bey'e:
  • Bak Mirza Bey! Bu kadar okuduğumuz yeterli. Bu gençlik bir daha elimize geçmez. Biraz da eğlenelim, avlanmaya gidelim, seyahatlere çıkıp dünyayı dolaşalım, demiş.
  • Sofi'nin bu söylediklerini haklı bulan Mirza Bey öncelikle av hazırlıklarını başlatmış. Bu arada Mirza Bey bir gece rüyasında "Kara Sultan"ı görmüş ve âşık olmuş. Kalbi aşk ateşiyle yanan Mirza Bey, babasından izin alarak arkadaşı Sofi ile birlikte avlanmaya çıkmış.
  • Gide gide Keşiş'in yaşadığı köye varmışlar. Padişahın oğlu Mirza Bey av sırasında çok güzel bir şahine rastlamış. Şahin çok güzel bir bahçeye girmiş. Mirza Bey de peşinden girmiş. O güzel bahçede şahini ararken karşısına çok güzel bir köşk çıkmış. Mirza Bey güllerin, sümbüllerin ve yaseminlerin arasında kurulmuş olan bu muhteşem köşkün pencerelerine bakarken olduğu yerde donup kalmış. Rüyasında ona aşk şerbeti içiren dilberin o olduğunu fark etmiş. Ardından aralarında bir konuşma geçmiş, önce birbirlerine hitap edecekleri isimleri değiştirmişler. Mirza Bey'in adı Kerem, Kara Sultan'ınki de Aslı olmuş.
  • İşte ne olduysa bundan sonra olmuş. Kerem, Aslı'ya kavuşmak için harekete geçmiş ancak Keşiş yine kaçmış. Kerem anasıyla ve babasıyla helalleşerek Sofi ile birlikte Aslı'yı aramaya koyulmuş. Sırasıyla Gence'ye oradan, Revan'a, Çıldır'a, Ahıska'ya, Şerki'ye, Orhan'a, Oltu'ya, Narman'a, Bayat'a, Ürgüp'e, Tiflis'e, Ahlat'a, Muş'a, Malazgirt'e, Pasin Ovası'na, Uzun Ahmet'e, Hasan Kalesi'ne, Erzurum'a, Eşen Kalesi'ne, Varbik'e, Tercan'a, Cinci Beli'ne, Eşkat'a, İbrit'e, Ayaş'a, Zile'ye, Sivas'a vb. gider. Aslı'yı bulamazlar. Yolları Kayseri'ye düşer. Burada bir çobanla karşılaşırlar. Kerem çobana sorar.
  • Aldı Kerem
  • Eğlen çoban eğlen haber vereyim
  • Dudu dillim Kayseri'ye vardı mı?
  • Mecnun oldum varıp bulup sorayım
  • Aslıhan'ım Kayseri'ye vardı mı?
  • Akıtayım gözlerimin yaşını
  • Gurbet ele saldın garip başımı
  • Anan çekti otuz iki dişimi
  • Benim çektiğim yâr senin elinden
  • Çoban, Keşiş'in Kayseri'ye gittiğini söyler. Kerem ile Sofu, Kayseri'ye varırlar. Kerem, Aslı'yı bulur, Müslümanlığa davet eder. Kız kabul eder, Kerem'in boynuna sarılır. Kerem hile zanneder, Aslı aşka gelip bir dal parçası alarak Kerem'le söyleşir.
  • Aldı Aslı
  • Yine düştüm ateşine yanarım Yandım Kerem beni rüsvay eyleme Beni aşkın ateşine salan var Yandım Kerem beni rüsvay eyleme
  • Aldı Kerem
  • Dertli Kerem ister Hak'tan yardımı Mevla'm bir kuluna verme derdimi Aslı göçtü viran koydu yurdumu Aslıhan'ım Kayseri'ye vardı mı?

Kerem ile Sofu oradan ayrılır. Padişahın adamları bunları yakalayıp hapse atar. Bu arada Keşiş Halep'e gelip bir Ermeni evine misafir olur. Ev sahibi onun yabancı olduğunu anlayınca nereden geldiğini sorar. O zaman Keşiş bir ah çekip:
  • Halimi hiç sorma! Ne kadar kaçtıysam Kerem peşimi bırakmadı. Kaça kaça nihayet buralara geldim. Neredeyse burayı da bulur. Bir türlü elinden kurtulamıyorum, demiş. Ev sahibi:
  • O gelmeden kızı buradan birine verelim, bakar ki kızı başkaları almış o zaman vazgeçer, sen de kurtulursun, demiş. Keşiş de hemen alelacele kızı nişanlayıp düğün hazırlıklarına başlamış.
Aslı Han ah edip, gece gündüz:
-    İlahî, babamın iki gözlerini kör eyle, diyerek ağlayıp dururmuş. Kerem ile Sofi Halep'e varmışlar. Oradaki bir kahveye oturmuşlar. Halep Paşası'nın Külhanbeyi kol gezerken Kerem'i görmüş, o da kahveye girmiş.
Kerem:
-    Buralardan bir Keşiş geçti mi? Kendisi Isfahanlıdır, diye sormuş. Külhanbeyi:
-    Onlar buradadır, deyince Kerem öyle bir ah etmiş ki ağzından alevler yükselmiş. Bu alevler neredeyse Külhanbeyi'ni yakacakmış. Kerem'in derdini anlayan Külhanbeyi:
-    Sen merak etme, ben seni kıza kavuştururum ama kız da seni istiyor mu, deyince Kerem "evet" demiş.
Bu arada Aslı Han'ın düğünü olmaktaymış. Külhanbeyi hemen bir kadın bularak Aslı Han'ın yanına göndermiş. Kadın Aslı Han'ı bulmuş ve Kerem'in geldiğini söylemiş. Gizlice birlikte Kerem'in yanına gelmişler. Uzun ayrılıktan sonra kavuşan âşıklar bir süre hasret gidermişler. Kerem'in geldiğini haber alan Keşiş:
  • Bizi burada da buldu, bundan kurtulmanın çaresi yoktur. İyisi mi kızı vereyim ama bir oyun edeceğim ki kıyamete kadar söylensin demiş. Kızı Kerem'e vermiş ancak kızının elbisesini kendisi yapmak istemiş. Elbiseyi yapmış, boydan boya sihirli düğmeler koymuş, kızına da:
  • Bak kızım, muradına ereceksin ama bir şartım var, eğer bu şartımı yerine getirmezsen hakkımı sana helal etmem, düğün gecesi bu elbisenin düğmelerini Kerem'e açtıracaksın demiş.
Bir mübarek gecede Aslı ile Kerem'i gerdek odasına koymuşlar. Kerem:
-    Ey sevdiğim, Hakk Teala'ya şükür bizi yine kavuşturdu, deyince Aslı:
-    Ey sevdiğim sana bir şey söyleyeceğim ama sakın gücenme. Babam yemin verdirdi, elbisemin düğmelerini sen çözeceksin, yeminimin yerine gelmesini isterim.
Kerem düğmeleri çözmeye başlamış ama son iki tanesine gelince bakmış ki düğmeler yeniden iliklenmiş. Yine çözmeye başlamış, yine son iki tanesine gelince hepsi iliklenmiş. Böylece devam etmiş. Nihayet sabah namazı olmuş. Muradına eremeyen Kerem bunun bir oyun olduğunu anlamış, öyle bir "Ah!" etmiş ki ağzından çıkan alevler tepesinden başlayarak onu yakmaya başlamış. Aslıhan bir de bakmış ki Kerem'i ateş bürümüş, yaptığına pişman olup:
-    Vay baba, ocağım söndü, diyerek başlamış Kerem'in üstüne su dökmeye. Bu sırada Kerem yine sazına sarılıp alevler arasında türkü söylemiş.
Kerem bunları söylerken cayır cayır yanıp kül olmuş. Feryatlar koparan Aslı'yı annesi teselli etmeye çalışmış ama ne çare! Aslı, Kerem'in külünün başında kırk gün beklemiş. Kırk gün sonra küller etrafa savrulmaya başlayınca saçıyla süpürmek istemiş. Kerem'in külüyle Aslı'nın da saçları tutuşmaya başlamış ve o da cayır cayır yanmış. Daha sonra da Aslı'nın külü Kerem'in külüne karışmış. Padişah hem Keşiş'i hem de karısını katlettirir. Sofu, Aslı ile Kerem'e Allah'tan rahmet dileyip şunları söyler.
Yandı Kerem Aslıhan'ın elinden Seveceksen vefalı yâr sev gönül Her yâr ateş almaz yârin külünden Seveceksen vefalı yâr sev gönül
Yâr elinden koklanmadık gül olma Kul kadrini bilmeyene kul olma Yana yana Kerem olma kül olma Seveceksen vefalı yâr sev gönül
Hzl. Neslihan ÇETİNDAĞ
Kerem ile Aslı
1. Etkinlik
a. Kerem ile Aslı hikâyesinin yardımcı ve temel karakterlerini bulunuz. Karakterlerin olay örgüsündeki işlevlerini belirtiniz.
Yardımcı karakterler
Temel karakterler
Karakterlerin işlevi
Padişah, Keşiş, Hanım Sultan, Keşiş’in karısı, Aksakallı İhtiyar, Sofi, Ermeni, Padişahın adamları, Külhanbeyi,
Kerem, Aslı
Karakterler metnin vermek istediği mesajı dinleyicinin zihninde somutlaştırır. Biz iyi ve kötü kavramlarını bu karakterler sayesinde somutlaştırırız.

b. Kişilerin tarihî, dinî ve mitolojik özelliklerini açıklayınız.
Kerem ile Aslı tarihte yaşamış kişiler olduğu için tarihi bir özellik gösterir.
Müslümanlık metne hakimdir. Kerem  Aslı’yı İslama daver eder. O da kabul eder. Metindeki şişiler İslam düşüncesine göre şekillendirilmiştir.
Bir ah çekerek Kerem’in yanması, Aslı’nın  saçını süpürge yayıp yanması, rüyada aşık olma kişilerin mitolojik özellikleridir.
2. Etkinlik
Okuduğunuz hikâyede anlatılan olayların yaşanması mümkün müdür? Örnekler göstererek tartışınız. Sonuçları defterinize yazınız.
İki insanın birbirini sevmesi her çağda olmuştur. Ama bu hikâyede anlatılan gibi bir sevginin yaşanması mümkün değildir. Rüyada aşık olma, ah çekip yanma olağanüstü şeylerdir.
3. Etkinlik
Metinde verilen yardımcı düşüncelerden hareketle olay örgüsünü bulunuz.
Yardımcı düşünceler
Olay örgüsü
Seven insan sevdiği için her şeyini feda eder.
İnsan verdiği sözü tutmalıdır.
Sevgi insana çok şey yaptırır.
Sevgi fedakarlık ister.
Sabır her şeyin anahtarıdır.
Padişahın saray yaptırması
Padişahla Keşiş’in çocuklarının olmaması
Aksakallı İhtiyarın Padişahın karısı ile Keşisin karasına dikmeleri için fidan vermesi
Hanım Sultan’ın rüya görmesi
Elma ağıcın meyve vermesi ve Hanım Sultan ile Keşiş’in karısının bu elmadan yiyip sözleşmeleri
İki kadınında hamile kalması ve çocuklarının olması
Keşişin kızı büyüyünce sözünü tutmayıp kızını kaçırmak istemesi
Keşisin padişahın huzuruna gelerek kızının öldüğünü söylemesi
Mirza’ın rüyasında Kara Sultan’ı  görüp aşık olması
Mirza’nın av sırasında rüyasında aşık olduğu kızı görmesi
Bu karşılaşmadan sonra Mirza’nın adının Kerem, Kara Sultan’ın adının ise Aslı olması
Kerem’in Aslı’yı aramak için şehir şehir dolaşması
Kerem’in Aslı’yı Kayseri’de bulup onun Müslüman olmasına vesile olması
Keşiş’in Aslı’yı başkasıyla nişanlayıp düğün hazırlıklarına başlaması
Aslı’nın  düğünü sırasında Kerem’den haber alıp onun yanına gitmesi
Keşiş’in kızını Kerem’e vermesi ve hileli bir elbise yapması
Düşün gecesi Kerem’in sabaha kadar hileli elbiselerin düğümünü çözmeye çalışması
Kerem’in ah edip yanıp kül olması
Aslı’nın  saçını süpürge ederken  yanıp kül olması
Padişah’ın Keşiş’i öldürmesi ve Sofi’nin Kerem ile Aslının  mezarı başında dua etmesi.

4. Etkinlik
Okuduğunuz hikâyede verilmek istenen mesaj nedir? Verilmek istenen mesajla olay örgüsü ve kişiler arasında nasıl bir bağ vardır? Belirtiniz.
Hikâyede verilmek istenen mesaj “İnsan sevdiği için her türlü sıkıntıya göğüs germelidir.” Şeklinde olabilir. Bu mesaj endeksli olarak kişiler seçilmiş ve olaylar bu mesaja göre şekillenmiştir.
5. Etkinlik
Hikâyenin temel karakterleri olan Aslı ile Kerem hangi değer ve kavramları temsil eder? Tespit ediniz.
Kerem’in temsil ettiği değer ve kavramlar
Aşkı için diyar diyar gezmiş
Sabır
Aşk
Fedakarlık
Aslı’nın temsil ettiği değer ve kavramlar
Aşkı için Müslüman olması
Kerem için kendini feda etmesi
Mezarının başında ayrılmadan kırk gün beklemesi
Ailesine aşkı için karşı gelmesi


6. Etkinlik
Metin kahramanlarının benzerlerine günümüzde rastlamak mümkün müdür? Tartışınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Metnin kahramanlarının birebir benzerlerine ve olağanüstü özelliklerine günümüzde rastlamak mümkün değildir. Ama benzerlerine rastlamak mümkündür. Birbirini deli gibi sevmek, bir babanın kızını seven erkeğe vermek istememesi gibi
7. Etkinlik
a. Metinde mekân ve zaman nasıl anlatılmıştır? Mekânın ve zamanın anlatımında nelere dikkat edilmiştir? Belirtiniz.
MekânZamanNasıl anlatıldığıMekânın ve zamanın işlevi
Metinde mekan isimleri geçmekte ancak mekanlar ayrıntılı olarak verilmemektedir.Metnin  zamanı belirsizdir. Ancak metinde sabah, akşam, biraz sonra gibi zamanı çağrıştıran ifadeler vardır. Ama tam bir zaman ifadesi yoktur.Zaman ve mekanlar ayrıntıya girilmeden sadece isimleri verilerek anlatılmıştır.Mekan ve zaman olay çevresinde oluşan edebî metinlerin yapı unsurlarının ana ögelerindendir. Metinde mutlaka bir mekan ve zaman vardır. Metin bu mekan ve zaman üzerine şekillenir.

b. Metinde geçen mekânların gerçekliğini, bunların benzerlerinin yeryüzünde bulunup bulunamayacağını tartışınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Metinde geçen mekan isimlerinin çoğu gerçek isimlerdir ve yeryüzünde bulunmaktadırlar.
8. Etkinlik
Kişi, zaman, mekân ilişkisi üzerine kısa bir yazı yazınız.
9. Etkinlik
a.Hikâyede hangi bölümler manzum biçimde yazılmıştır?
b.Genel olarak nesir biçiminde yazılan hikâyeye manzum bölümler eklenmesinin sebeplerinin
neler olabileceğini belirtiniz. Manzum bölümlerin işlevini sözlü olarak ifade ediniz.
Manzum bölümlerManzum bölüm konmasının sebepleri
Hikâyede Aslı ile Kerem’in karşılıklı konuşmaları manzum biçimde yazılmıştır.
Dinleyicileri anlatımdan   biraz uzaklaştırarak dinlendirmek
Hikâye anlatıcısının saz çalarak bu maharetini göstermek istemesi olabilir. Bu işlev hikâyeye farklılık katıp hikâyenin estetik olarak güzelleşmesini sağlamıştır.


10. Etkinlik
Metinde geçen manzum bölümlerden örnekler verilmiştir. Bu örneklerin mısra örgüsünü ve kafiye şemasını bulunuz.

Akıtayım gözlerimin yaşını    Yâr elinden koklanmadık gül olma
Gurbet ele saldın garip başımı    Kul kadrini bilmeyene kul olma
Anan çekti otuz iki dişimi    Yana yana Kerem olma kül olma
Benim çektiğim yâr senin elinden    Seveceksen vefalı yâr sev gönül
aaab-düz kafiye                                 aaab-düz kafiye               
11. Etkinlik
a.Metnin temasıyla ilgili çıkarımlar yapınız. Sınıfça karar verdiğiniz en doğru temayı tahtaya yazınız.
b.Metnin temasının evrenselliğini tartışınız. Evrensel temalara örnekler veriniz.
c.Temanın yazıldığı dönemdeki önemini ve değerini belirtiniz.

12. Etkinlik
a.Sınıfça karar verdiğiniz temanın insana özgü gerçekliği nasıl ifade ettiğini belirtiniz. Sonuçları tahtaya çıkarak arkadaşlarınızla paylaşınız.
b.Temanın sosyal yapı, duyuş ve düşünüş ile ilişkisi var mıdır? Örnek vererek açıklayınız.
13. Etkinlik
Kerem ile Aslı hikâyesi sözlü kültürün bir ürünü olmasına rağmen yazıya geçirilmiştir. Metnin yazıya geçirilmesinin sebebi ne olabilir? Açıklayınız.
Unutulmasını engellemek
14. Etkinlik
Metnin bağlı olduğu geleneği belirtiniz. Geleneğin etkisini gösteren örnekler veriniz.
Metnin bağlı olduğu gelenekMetnin bağlı olduğu gelenekten örnekler
Halk hikâyesi geleneğiRüyada aşık olmak
Saz çalmak
Diyar diyar dolaşmak


15.    Etkinlik
a.    Hikâyenin anlatma, tasvir ve tahlil bölümlerini bulunuz. Bu bölümlerde dil hangi özellikleriyle kullanılmıştır? Örneklerle gösteriniz. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Tasvir:
Günlerden bir gün yine o güzel sarayda eğlence düzenlenmiş. Padişahın karısı Hanım Sultan ile Keşiş'in karısı da eğlenceye katılmak üzere yola koyulmuşlar. Tam saraya varmak üzereyken karşılarına ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar çıkmış. Hanım sultana bir elma fidanı, Keşiş'in karısına da bir armut fidanı vermiş ve bunları sarayın en nadide köşesine dikmelerini söylemiş.
Tahlil:
  • Gide gide Keşiş'in yaşadığı köye varmışlar. Padişahın oğlu Mirza Bey av sırasında çok güzel bir şahine rastlamış. Şahin çok güzel bir bahçeye girmiş. Mirza Bey de peşinden girmiş. O güzel bahçede şahini ararken karşısına çok güzel bir köşk çıkmış. Mirza Bey güllerin, sümbüllerin ve yaseminlerin arasında kurulmuş olan bu muhteşem köşkün pencerelerine bakarken olduğu yerde donup kalmış. Rüyasında ona aşk şerbeti içiren dilberin o olduğunu fark etmiş. Ardından aralarında bir konuşma geçmiş, önce birbirlerine hitap edecekleri isimleri değiştirmişler. Mirza Bey'in adı Kerem, Kara Sultan'ınki de Aslı olmuş.
Hikâyede genel olarak dil heyecan bildirme işlevinde kullanılmıştır.
b.    Anlatıcının bakış açısını ve özelliklerini belirtiniz.
Bu hikâyede İlahi bakış açısı vardır. Bu bakış açısında anlatıcı kahramanın her özelliğini bilir.

16.    Etkinlik
Kerem ile Aslı hikâyesini yaşandığı dönemi de dikkate alarak yorumlayınız.
17.    Etkinlik
Kerem ile Aslı hikâyesinin sizde uyandırdığı hisleri metin kutusuna yazınız.
Aşk-fedakarlık-sabır



Sayfa 170 - Leyla ve Mecnun
18. Etkinlik
Okuduğunuz hikâyede anlatılan olayların yaşanması mümkün müdür? Örnekler göstererek tartışınız. Sonuçları defterinize yazınız.
Metindeki olayların tıpa tıp yaşanması mümkün değildir. Çünkü metnin bazı yerlerinde olağanüstülükler var. Ama metindeki olayların bazılarının benzerleri yaşana bilir. Örneğin:
Mektebde anunla oldı hemdem Bir nice melek-misâl kız hem
Bir saf kız oturdı bir saf oğlan Cem' oldı behişte hûr u gılmân
Oğlanlara kızlar olsalar yâr Aşkda bulunur revâc-ı bâzâr
Mecnun çölde, ahularla, ceylanlarla, güvercinlerle arkadaşlık eder. Gittikçe Leyla'dan çok, aşkın büyüsüne tutulur. Nitekim babası onu iyileştirebilmek için Kabe'ye götürünce Mecnun aşk derdini daha da çoğaltması için Allah'a dua eder. Duası kabul edilir ve Kays artık bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. Ötede, Leyla da aşkın ıstırabı içinde perişandır.
19. Etkinlik
Leyla ile Mecnun mesnevisindeki yardımcı düşüncelerden hareketle olay örgüsünü bulunuz.
Yardımcı düşüncelerOlay örgüsü
Aşk acısı insana ıstırap verir.
Sevgi her gücün anahtarıdır.
Seven insan sevdiği için her zorluğu göze alabilir.
Gerçek sevgi İlahi sevgidir.
İnsan ancak sevdiği kadar vardır.
Leyla ile Mecnunun okula başlaması
Leyla ile Mecnun’un aşık olması
Leyla ile Mecnun’un aşklarının Leyla’nın annesinin öğrenmesi
Leyla’yı annesinin okula göndermemesi
Leyla’yı okulda bulamayan Mecnun’un çöllere gitmesi
Kays’ın babasının Leyla’yı istemsi ve Leyla’nın ailesinin Leyla’yı vermemesi
Leyla’nın evden kaçıp çölde Kays’ı bulması
Mecnun’un çölde hayvanlarla dostluk kurması
Mecnun’u babasının Kabe’ye götürmesi
Nevfel’in Mecnun’un haline acıması ve Leyla’yı ailesinden zorla alıp Mecnun’a getirmek istemesi; ancak yapılan savaşta yenilmesi
Leyla’nın İbni Selam ile evlenmesi
Mencun’un Zeyd’den Leyla’nın evlendiğini duyması
Mecnun’un ahının tutup İbni Selam’ın ölmesi
Leyla’nın çölde Mecnun’u araması
Mecnun’un Leyla’nın  kadınlığını ve maddi varlığını unutması
Mecnun’un ilahi aşka ermesi
Leyla’nın  üzüntüsünden ölmesi
Mezarı başında Mecnun’un ölmesi
Zeyd’in rüyasında Leyla ile Mecnun’un kavuştuğunu görmesi

20.    Etkinlik
Okuduğunuz mesnevide verilmek istenen mesaj nedir? Verilmek istenen mesajla olay örgüsü ve kişiler arasında nasıl bir bağ vardır? Açıklayınız.
Okuduğumuz mesnevide verilmek istenen mesaj “İnsan sevdiği şeyleri kaybetmemek için yaptığı mücadelede yenik düştüğünde gerçek sevgiyi ve sevgiliyi bulabilir.” Şeklinde olabilir. Çünkü metnin tamamında Mecnun ve Leyla birbirine kavuşmak için mücadele ediyor. Sonunda kavuşma imkânı buluyorlar. Ama Mecnun gerçek sevgili olan Allah’ı bulmuştur. Buluşmaları ahrete kalıyor. Olaylar da bu mesaj etrafında şekillenmiştir.

21.    Etkinlik
Leyla ve Mecnun mesnevisinin temel ve yardımcı karakterlerini belirleyiniz. Bu karakterlerin metindeki işlevini belirtiniz.
Yardımcı karakterler
Temel karakterler
Karakterlerin işlevi
Nevfel, İbni Selam, Zeyd
Leyla, Mecnun
Karakterler metnin vermek istediği mesajı dinleyicinin zihninde somutlaştırır. Biz sevgi ve aşk kavramlarını bu karakterler sayesinde öğreniyoruz.

22. Etkinlik
Leyla’nın temsil ettiği değer ve kavramlar
Aşkı için ailesine karşı gelmesi
Mecnun için her şeyi göze olması
Mecnun’un aşkından ölmesi
Vefalı bir sevgili olması
Mecnun’un temsil ettiği değer ve kavramlar
Aşkı için çöllere düşmüş
Hayvanlarla dostluk kurmuş
Leyla’nın yokluğuna dayanamayıp mezarı başında ölmüş
Delirmiş          
Hikâyenin temel karakterleri olan Leyla ile Mecnun hangi değer ve kavramları temsil eder? Tespit ediniz.






23. Etkinlik
a. Metinde mekân ve zaman nasıl anlatılmıştır? Mekânın ve zamanın işlevi nedir? Belirtiniz.
MekânZamanNasıl anlatıldığıMekânın ve zamanın işlevi
Metinde mekan isimleri geçmekte ancak mekanlar ayrıntılı olarak verilmemektedir.Metnin  zamanı belirsizdir. Ancak metinde sabah, akşam, biraz sonra gibi zamanı çağrıştıran ifadeler vardır. Ama tam bir zaman ifadesi yoktur.Zaman ve mekanlar ayrıntıya girilmeden sadece isimleri verilerek anlatılmıştır.Mekan ve zaman olay çevresinde oluşan edebî metinlerin yapı unsurlarının ana ögelerindendir. Metinde mutlaka bir mekan ve zaman vardır. Metin bu mekan ve zaman üzerine şekillenir.

b. Metinde geçen mekânların gerçekliğini, bunların benzerlerinin yeryüzünde bulunup buluna mayacağını tartışınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Metinde en bilindik yer Kabe’dir. Burası ise  yeryüzünde vardır. Ancak çöl deniyor. Ama bu çölün nerede olduğu belli değildir.
24. Etkinlik
Kişi, zaman, mekân ilişkisiyle ilgili düşüncelerinizi yazınız.
Metindeki kişiler uygun bir zaman ve uygun bir mekan içinde verilmiştir. Buda hikâyenin vermek istediği mesajla uygunluk içerisindedir. Metnin yapısına ters bir mekan ve zaman yoktur.
25.Etkinlik
Leyla ve Mecnun hikâyesi neden mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır? Açıklayınız.
Divan edebiyatında nesir neredeyse hiç gelişmemiştir. Şairler anlatacakları uzun olayları hem yazımı kolay olduğu için hem de her beytin kendi arasında kafiyelenmesinden dolayı mesnevîyi seçmişlerdir. Aynı zamanda mesnevîlerde beyit sınırlaması  da yoktur.
Sözlük anlamı ikişer ikişer anlamında, iki mısralık nazım birimidir. Mesnevî, aslı Arapça olmasına rağmen Arapçada kullanılmayan bir kelimedir. Edebiyatta her beyti kendi arasında kafiyeli, iki beyitten binlerce beyte kadar uzanan nazım şeklinin adıdır. Beyitlerin ayrı ayrı kafiyeli olması yanında her beytin anlamının kendi içinde tamamlanması ve öteki beyitlere geçmemesi gerekir. Ancak beyit ler arasındaki konu birliğine de dikkat edilir. Mesnevî beyitlerinin kafiyeleri ba ğımsız olduğundan uzun hikâyelerin yazılmasına elverişli bir nazım şeklidir. Destanlar, uzun aşk hikâyeleri, didaktik, dinî ve ahlâkî konular ve ansiklopedik bilgiler veren eserler mesnevî şeklinde yazılmışlardır.
26.Etkinlik
İncelediğiniz mesneviden alınan aşağıdaki beyit ve bentlerin kafiye örgüsünü ve kafiyelerini gösteriniz.
Mısra örgüsükafiyeleri
aa-bb-cc-ddMesnevide genel olarak tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.
  1. Beyit: “em”ler tam kafiye
  2. Beyit: “an”lar tam kafiye
  3. Beyit: “âr”lar zengin kafiye
  4. Beyit: “âz”lar zengin kafiye


27. Etkinlik
a.Metnin temasıyla ilgili çıkarımlar yapınız. Sınıfça karar verdiğiniz en doğru temayı tahtaya
yazınız.
b.Metnin temasının evrenselliğini tartışınız. Evrensel temalara örnekler veriniz.
c.Temanın yazıldığı dönemdeki önemini ve değerini belirtiniz.
28.    Etkinlik
a.    İncelediğiniz şiirin temasının, insana özgü gerçekliği nasıl ifade ettiğini belirtiniz. Sonuçları
tahtaya çıkarak arkadaşlarınızla paylaşınız.
b.    Temanın sosyal yapı, duyuş ve düşünüş ile ilişkisi var mıdır? Örnek vererek açıklayınız.
29.    Etkinlik
Metnin bağlı olduğu geleneği belirtiniz. Metinden geleneğin etkisini gösteren örnekler veriniz.
Metnin bağlı olduğu gelenekGeleneğin etkisine örnekler
Metnin bağlı olduğu gelenek mesnevî gelenğidir.Aruzla yazılması, beyitler halinde olması, her beytin kendi içinde kafiyeli olması, olay anlatması, dilinin süslü olması, edebi sanatların kullanılması geleneğin özellikleridir.
Her kirpiği bir hadeng-i hûnrîz
Peykân-ı hadengi gamze-i tiz
Deryâ-yı belâ cebîn-i pâki
Çîn-cünbiş-i mevc-i sehmnâki


30. Etkinlik
a. Hikâyenin anlatma, tasvir ve tahlil bölümlerini bulunuz. Bu bölümlerde dil hangi özellik leriyle kullanılmıştır? Örneklerle gösteriniz.
b. Anlatıcının bakış açısını ve özelliklerini belirtiniz.
Dil ve özelliklerine ait örneklerAnlatma, tasvir ve tahlil bölümlerinden örneklerAnlatıcının bakış açısı ve özellikleri
Dili süslü ve ağdalıdır.
Her kirpiği bir hadeng-i hûnrîz
Peykân-ı hadengi gamze-i tiz
Deryâ-yı belâ cebîn-i pâki
Çîn-cünbiş-i mevc-i sehmnâki
Mektebde anunla oldı hemdem
Bir nice melek-misâl kız hem
Bir saf kız oturdı bir saf oğlan
Cem' oldı behişte hûr u gılmân
Oğlanlara kızlar olsalar yâr
Aşkda bulunur revâc-ı bâzâr
Bakış açısı İlahî bakış açısıdır. Anlatıcı kahramanların bütün özellikleri bilmekte, olaya başından sonuna kadar hakim durumdadır.

31. Etkinlik
Altı çizili kelimelerden hareketle Leyla ve Mecnun mesnevisinin dil özelliklerini belirleyiniz.
Ebrûsı hamı belâ-yı uşşak   
Hem cüft letafet içre hem tâk   
Her kirpiği bir hadeng-i hûnriz
Peykân-ı hadengi gamze-i tiz
Deryâ-yı belâ cebin-i pâki
Çin-cünbiş-i mevc-i sehmnâki
Çeşm-i siyehine sürmeden âr
Hindûsına hem-giriftâr
Ruhsârma reng-i gözeden neng
Hergiz ana gâze vermemiş reng
Mesnevilerde Arapça ve Farsça kelimeler sıkça kullanılmıştır. Yine Türkçe de olmayan tamlamalar göze çarpmaktadır. Altı çizili olan kelimelerden yabancı olanları bugüne kadar hiç değişmeden gelebilmiştir.
32. Etkinlik

Leyla ile Mecnun hikâyesini yorumlayınız ve metnin sizde uyandırdığı hisleri aşağıya yazınız.

Hissettiklerim
33. Etkinlik
a. Okuduğunuz mesneviden hareketle Fuzûlî'nin fikrî ve edebî yönüyle ilgili çıkarımlar yapınız.

1-FUZÛlî

Fuzûlî, Azeri asıllı Türk divan şairidir. Asıl adı Mehmet oğlu Süleyman'dır. Öğrenimi hakkında kesin bir bilgi olmayıp, eserlerinden İslamî bilimler ve dil alanında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Türkçe divanının önsözünde “Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir.” demektedir.
    Türkçe divanındaki şiirlerini Azeri lehçesinde yazmıştır. Aynı zamanda Arapça ve Farsça divanlarından bu dilleri de çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade, anlaşılır bir Türkçedir. Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır.
Bedensel zevklerden ziyade tasavvufî bir aşk, ehlibeyte duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil etmiştir. Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türk şiirinde karşılaştırılabileceği tek şair Yunus Emre'dir. Leyla ve Mecnun mesnevîsi aynı konuda yazılmış (Arapça ve Farsça dahil) en iyi mesnevîlerden biridir.
    İran şiirinden Hafız, Türk şiirinden ise Nesimî ve Nevâî çizgisini en başarılı şekilde kemale erdirmiştir. Kendisinden sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir.
    Kanuni'nin Bağdat'ı fethinden sonra (1534) padişaha kasideler sunmuştur. Padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında 9 akçelik maaşla ödüllendirilmiştir. Maaşını alamayınca Şikayetnãme'yi yazmıştır. Şikayetnãme Fuzuli'nin en önemli eserlerinden biridir. Şikâyetnâmesinde Fuzuli şöyle der: “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar.
Hüküm gösterdim faydasızdır diye mültefit olmadılar.”

b. Eserle şair arasında nasıl bir bağ vardır? Belirtiniz.
34. Etkinlik
Aşağıdaki konularla ilgili hazırladığınız sunumu arkaşlarınızla paylaşınız.
  • Halk hikâyeleri ve mesnevilerin yapısı, teması ve edebî değeri
  • Halk hikâyelerinin konusundan hareketle film yapılıp yapılamayacağı
  • Halk hikâyeleri anlatan meddahların, günümüz şovmenleriyle ilgisi
  • Halk hikâyeleri ve mesnevilerin çağdaş anlatılardaki yeri


ANLAMA VE YORUMLAMA
35. Etkinlik
a. Dört gruba ayrılınız. İşlediğiniz metinleri ahenk, tema, dil ve gerçeklik yönünden aşağıdaki tabloda karşılaştırınız.
Leyla ve Mecnun  MesnevisiSüheyl ü Nev- bahâr Mesnevisi
Ahenk (ses-ritim)Aruz ölçüsü, tam ve zengin kafiye, aa-bb-cc.. kafiye örüsüAruz ölçüsü, tam ve zengin kafiye, aa-bb-cc.. kafiye örüsü
TemaAşk, sabır, ayrılıkAşk, sabır, ayrılık
DilSüslü ve ağdalı bir dilSüslü ve ağdalı bir dil
Gerçeklik Gerçeklik kurgulanmış, olağanüstülükler eklenmiştir.Gerçeklik kurgulanmış, olağanüstülükler eklenmiştir.


Kerem ile Aslı HikâyesiDede Korkut Hikâyeleri
Ahenk (ses-ritim)Kısa cümleler, vurgu ve tonlama, manzum parçalar ahenk oluşturmuştur.Kısa cümleler, vurgu ve tonlama, manzum parçalar ahenk oluşturmuştur.
TemaAşk Doğruluk, temizlik, kahramanlık…
DilSade ve anlaşılır, nazım-nesir karışık bir anlatımSade ve anlaşılır, nazım-nesir karışık bir anlatım
Gerçeklik Gerçeklik kurgulanmış, yer yer bu gerçekliğie olağanüstülükler eklenmişGerçeklik kurgulanmış, yer yer bu gerçekliğie olağanüstülükler eklenmiş

b. Sınıfa getirdiğiniz metinleri inceleme bölümündeki metinlerle ahenk, tema, dil ve gerçeklik yönüyle karşılaştırınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.

36. Etkinlik
a. Kerem ile Aslı hikâyesi ile Leyla ve Mecnun mesnevisinin temel karakterlerini; kişilik özellikleri, insana özgü gerçeklik ve aşk anlayışları yönüyle aşağıdaki tabloda karşılaştırınız.
Kerem ile AslıLeyla ve Mecnun
Kişilik özellikleriBirbirlerini çok seviyorlar. Kavuşmak için her türlü gayreti gösteriyorlar. Kavuşamıyorlar.Birbirlerini çok seviyorlar. Kavuşmak için her  türlü gayreti gösteriyorlar. Kavuşamıyorlar.
İnsana özgü gerçeklikİnsana özgü olan sevgi gerçeğini üzerlerinde taşıyorlarİnsana özgü olan sevgi gerçeğini üzerlerinde taşıyorlar
Aşk anlayışlarıİdealize edilmiş bir aşk anlayışları vardır.İdealize edilmiş bir aşk anlayışları vardır.

b. Yaşayan halk hikâyeciliği geleneğinin özelliklerini belirtiniz.
DEĞERLENDİRME
a.    Aşağıdaki Leyla ve Mecnun hikâyesiyle ilgili verilen cümlelerin başına doğru ise (D), yanlış
ise (Y) yazınız.
(D    ) Mecnun'un beşerî aşktan ilahi aşka yükselişini anlatır.
(D    ) Leyla ile Mecnun hikâyesinde murabba nazım şekliyle yazılmış bölümler vardır.
(Y) Hikâyenin anlatıcısı kahramanlardan biridir.
(D    ) Fuzûlî kendi aşk anlayışını yansıtır.
(Y    ) Hikâyede olaylar olağanüstü yerlerde geçmektedir.
b.    Aşağıda "Kerem ile Aslı" ve "Leyla ve Mecnun" hikâyesiyle ilgili verilen cümlelerin başına doğru    ise (D), yanlış ise (Y) yazınız.
(D    ) Leyla ve Mecnun'un yazarı bellidir. Kerem ile Aslı anonimdir.
(D    ) Leyla ve Mecnun mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. Kerem ile Aslı nazım - nesir karışıktır.
(D    ) Leyla ve Mecnun'da bir kısım olaylar çölde geçer. Kerem ile Aslı'nın olayı birçok şehirde geçer.
(Y    ) Leyla ve Mecnun, Kerem ile Aslı'dan sonra yazılmıştır.
(D    ) Bu hikâyeler yüzyıllardır meddahlar tarafından anlatılır.

c.    Aşağıdaki cümleler hangi hikâyede geçmektedir?
  1. Isfahan şahının oğludur.    (Aslı ile Kerem
  2. İlk defa mektepte karşılaşmışlardır.    (Leyla ile Mecnun)
  3. Aşkı uğruna Müslüman olmuştur.    (Aslı ile Kerem)
  4. İbni Selam adında bir zenginle evlenir.            (Leyla ile Mecnun)
  5. Beşerî aşktan ilahi aşka yükselir.    (Leyla ile Mecnun)
  6. Kayseri'ye uğrar.    (Aslı ile Kerem)
  7. Kabe'de dua eder.    (Leyla ile Mecnun)
  8. Ah çekip yanarak kül olur.    (Aslı ile Kerem)

d. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Aşağıdakilerden hangisi "Leyla ve Mecnun" hikâyesinin olaylarından biri değildir?
  1. İlk defa mektepte görüşmeleri
  2. Annesinin Leyla'yı okula göndermemesi
  3. Mecnun'un çöllere düşmesi
  4. Babasının Mecnun'u bularak ona nasihat etmesi

E)    Nevhel'in savaş sırasında Leyla'nın kabile-
sinden yana olması
2. Leyla ve Mecnun hikâyesiyle ilgili aşağıda verilen yargılardan hangisi yanlıştır?
  1. Nazım birimi beyittir.
  2. Her beyit kendi arasında kafiyelidir.
  3. Aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
  4. Mesnevi nazım biçiminde yazılmıştır.

E)    Beyit sayısı sınırlıdır.

3.     I. Hikâyenin anlatıcısı belli değildir.
II.    Ne zaman ortaya çıktığı tam olarak
bilinmez.
         III.    Tamamen mensur şekilde yazılmıştır.
Kerem ile Aslı hikâyesiyle ilgili cümleler den doğru olanlar hangi şıkta bir arada verilmiştir?
A) Yalnız I    B) Yalnız II    C) I ve II
D) I ve III    E) II ve III


4. Aşağıdaki yargılardan hangisi halk hikâye lerinin özelliklerinden değildir?
  1. Olağanüstü olaylara ve kişilere rastlanır.
  2. Aşk, kahramanlık, yiğitlik konularını işler.
  3. Manzum ve mensur ifadeler bir aradadır.
  4. Halk hikâyeleri yüzyıllar boyu meddahlar tarafından anlatılır.

E)    Ortaya çıktıkları dönemde yazıya geçirilmiştir.

5. Aşağıdaki yargılardan hangisi mesneviler le halk hikâyeleri arasındaki farklardan bi ri değildir?
  1. Mesneviler bir kişi tarafından yazılır, halk hikâyeleri anonimdir.
  2. Mesneviler manzum olarak yazılır, halk hikâyelerinde manzum-mensur ifadeler bir aradadır.
  3. Mesneviler divan edebiyatının, halk hikâyeleri halk edebiyatının ürünleridir.
  4. Mesnevilerde Arapça ve Farsça kelimele re yer verilir. Halk hikâyelerindeyse halk dili kullanılır.
E)    Halk hikâyeleri Anadolu'da ortaya çıkmıştır. Mesneviler Türk edebiyatına İran'dan geçmiştir.


6.Aşağıdakilerin hangisi bir aşk hikâyesi değildir?
  1. Ferhat ile Şirin
  2. Vamık ile Azra
  3. İskendername
  4. Âşık ile Garip

E)    Tahir ile Zühre

7. Halk hikâyelerinin edebiyatımızdaki yerini ve önemini belirten kısa bir paragraf yazınız.
HALK HİKÂYESİ

Halk hikâyesi, "âşık" adı verilen saz şairlerinin anlattıkları hikâyelerdir. Bu çeşit hikâyeler, yerleşik hayata (şehir, kasaba, köy hayatına) geçildikten sonra, destanların gördüğü işi görmek üzere oluşmaya baş lamış ve zamanla, destanların yerini almıştır. Destanlarda bir topluluğun ve o topluluk başındaki hükümdarın meydana gelişi, topluluk içindeki çeşitli birliklerin kendi aralarında çarpışarak tek bir yönetim altında birleşmeleri, daha sonra dış ülkeleri ele geçirmeleri, bu arada doğa ve doğa-üstü kuvvetlerle uğraşmaları v.b. anlatılır. Yerleşik hayat başladıktan sonra ortaya çıkan halk hikâyelerinde ise, şe hir, aile ve toplum için çatışmalar konu olarak alınır. Destanlardaki soylu kişile re karşılık, halk hikâyelerinde tüccarlar, zanaatçılar, sanatçılar, halktan kişiler, din adamaları v.b., olayların baş kişisi olur. Bu hikâyelerde de doğa-üstü kuvvetlere (Hızır vb.) ve olağan-üstü olaylara (hayvanların, derelerin vb konuşması, işe karışması, hikâye kişisinin Tanrıya duasıyla herhangi bir engelin ortadan kalk ması vb.) geniş ölçüde yer verilir.

Halk hikâyesi, nazım ve nesir katışığı eserlerdir. XV. yüzyıl başlarında yazıya geçtiği sanılan, fakat daha önceki yüzyıllarda oluştuğu anlaşılan Dede Korkut Hikâyeleri, bu türün elimizdeki ilk örneğidir.
Destanların, ya da birtakım olaylar üzerine yakılan türkülerin oluşumu gi bi, halk hikâyelerinin oluşumu da çoğu zaman geçmiş bir olaya, yaşamış bir kişi nin hayatına bağlıdır (Ercişli Emrah'ın yaşamış bir saz şairi olduğu, Kö roğ1u ile arkadaşlarının da XVI. yüzyıl sonlarındaki Celâli eşkıyaları arasında adının geçtiği biliniyor). Bunlara benzetme yoluyla, ya da masallardan yararlanı larak hayalsi hikâyelerde yaratılmıştır. Halk hikâyelerinin oluşumunda gerçek olayların, masalların payı olduğu gibi, İran yoluyla gelmiş bulunan Arap, Hint ve Fars hikâyelerinden (Bin Bir Gece, Kırk Vezir, Tuti-nâme v.b.), bu arada Di van edebiyatındaki ünlü mesnevî konularından da (Leylâ ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Yûsuf ile Zü1eyhâ v.b.) yararlanılmıştır.

Halk hikâyeciliği geleneğinde bir yandan eski hikâyeler ustadan çırağa, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa geçerek sürüp giderken bir yandan da yeni olay lardan yeni hikâyeler düzenlenmiş, bunlar da ustadan çırağa geçme yoluyla ya şamaya başlamıştır. Destanların olduğu gibi hikâyelerin de kuşaktan kuşağa ak tarılarak sürdürülmesi geleneğinin yazıya geçmiş en eski belgesini Dede Kor kut Kitabı'ndaki Deli Dumrul hikâyesinin sonunda görüyoruz:
"Bu boy Deli Dumrul'un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert yiğitler dinlesin."

Sözlü gelenekte yüzyıllarca ağızdan ağıza sürüp gelen hikâyelerden birka çı somadan yazıya geçmiş, kimileri de ancak XIX. yüzyılın sonlarına doğru ba sılmıştır.
Halk hikâyeleri, hikâyeci-âşıkların da bölüşüne göre, konuları bakımın dan başlıca üç bölüme ayrılır: Kahramanlık Hikâyeleri, Aşk hikâyeleri ve Dinî Hikâyeler.
Savaş, dövüş, kabadayılık, babayiğitlik vb. olaylarını işleyen hikâyeler bi rinci bölüme girer (Dede Korkut hikâyeleri, XVI. yüzyıldan sonra oluşan Köroğlu hikâyeleri vb.); bu yoldaki hikâyelerde eski destan geleneğinin izleri gö rülmektedir.

Aşk olaylarını işleyen hikâyeler ikinci bölüme girer. Bunların bir bölümü, kimliği bilinen kişilerin (saz şairlerinin, ya da başkalarının) hayatları üzerine ku rulmuştur (Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Emrah ile Selvi Han vb.); bir bölümü ise, kimliği bilinmeyen hayalsi kişiler üzerine kurulmuştur (Elif ile Mahmut vb.). Bu yoldaki hikâyelerde, birbirine kavuşmak isteyen bir kızla bir erkeğin kavuşmalarını önleyen din ayrılığı (Kerem ile Aslı), sınıf ayrılığı (Emrah ile Selvi Han vb.), servet eşitsizliği (Arzu ile Kamber vb.) gibi toplumsal engel lerle savaşmaları anlatılır.
Dinî hikâyeler ise, tarihe mal olmuş
kahramanları veya dinsel açıdan önemli kabul edilen erdemli
kişileri konu edinen halk hikâyeleridir. Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişment Gazi, Hz. Ali gibi şahısların üzerine kurulmuş hikâyelerdir.

Halk hikâyeleri, genellikle kasaba ve köylerde uzun kış gecelerinde, ra mazan gecelerinde, düğünlerde ve başka nedenlerle yapılan toplantılarda anlatı lır. Bir hikâyenin anlatımı, konunun uzunluğuna, hikâyeci-âşıkların gücüne, dinleyicilerin ilgisine göre, her bir toplantı dört beş saat olmak üzere, 3-7 gece, hatta kimi zaman daha da uzun sürer. Hikâyecinin, yere ve zamana göre, asıl ko nuya eklediği başka olay ve menkıbelere "karavelli" adı verilir. Yukarıda da işa ret ettiğimiz gibi, nazım ve nesir katışığı olan bu hikâyelerde olaylar nesirle an latılır; ancak, coşkulu yerlerde hikâyeci-âşık "telle söylemeyi dille söylemeye" yeğ sayar. Hikâyeci, ayakta dolaşarak, gerektikçe vücut ve yüz hareketleri yapa rak, hikâye kişilerinin konuşma ve duygu özelliklerini ses taklitleriyle belirterek anlatır, çalar ve çağırır. Bu bakımdan, halk hikâyesi, şiir, musiki, hikâye ve oyun özelliklerini kendinde toplamıştır.
Halk hikâyelerinin kendine özgü bir biçimi, bir düzeni vardır. Kesin biçi mini XVI. ya da XVII. yüzyılda aldığı sanılan bu hikâyeler "Râviyânahbâr ve nâkılân-ı âsâr ve muhaddisân-ı rüzgâr şöyle rivayet ederler ki..." yolunda bir söz kalıbıyla başlar; "döşeme" adı verilen ve nesirle söylenen bir tekerlemeden son ra asıl konuya girilir; "Ustamızın adı Hıdır, elimizden gelen budur" yolunda bir söz kalıbıyla da sona erer. Hikâyelerin içinde de birtakım söz kalıpları vardır; bunların en ünlüsü, türkülere başlamadan önce söylenen: "Aldı Kerem", "Aldı Garip", "Aldı bakalım ne dedi" yolundaki sözlerdir. Bunun en eski örneğini De de Korkut Kitabı'nda görüyoruz: "Burada Dirsa Han soylamış, görelim Han'un ne soylamış, aydur."

Halk hikâyeleri; Türk, Arap ve İran-Hint Kaynaklı olmak üzere üç grupta toplanır:
Kaynağı Türk olan hikâyeler: Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile Selvihan vb.
Kaynağı Arap olan hikâyeler: Yûsuf u Züleyhâ, Leyla ile Mecnun vb.
Kaynağı Hint-İran olan hikâyeler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne vb.





Sayfa 182
2. Göstermeye Bağlı Edebî Metinler (Temaşa)
HAZIRLIK
  1. Daha önceki yıllarda tiyatro oynadınız mı? Tiyatro oynarken nelere dikkat ettiniz? Açıklayınız.

1. insanların gözüne bakarak konuşmak
2.Mümkün olduğu kadar sıcak ve dostça tebessüm edilmesi.
3Karşınızdaki konuşurken sık sık başınızı aşağı yukarı hareket ettirerek onu anladığınızı ve dinlediğinizi hissettirmek
4. Çok aşırıya gitmeden jestlerin kullanılması. Ellerinizi cebinizde tutmaktan ve kollarınızı kavuşturmaktan, ellerinizle ağzınızı örtmekten kaçınmak.Açık ve anlaşılır jestlerin tercih edilmesi
5-İnsanlara daima onları rahatsız etmeyecek, mümkün olanın yakın mesafede durmaya gayret etmek
6-Çok fazla ve çok hızlı konuşmaktan kaçınma,
  1. Yakın döneme ait seyrettiğiniz bir tiyatro ile Türk halk tiyatrosunu karşılaştırınız. Sonuçları yazılı olarak ifade ediniz.
  2. Tiyatro ile Türk halk tiyatrosu arasındaki farkları belirtiniz. Düşüncelerinizi sözlü olarak ifade ediniz. Dekor, kostüm, dil, kullanılan müzik birbirinden farklıdır.
  3. Türk halk tiyatrosunun neden önceki yüzyıllardaki kadar rağbet görmediğini tartışınız. Sonuçları açıklayınız.
Teknolojik gelişmelere bağlı olarak bu tiyatrolara birçok alternatiflerin bulunması bu tiyatroların gözden uzak düşmesine neden olmuştur.
5.    Karagöz, meddah ve orta oyununun tarihî gelişimi hakkında bir sunum hazırlayınız.
İNCELEME
1. Etkinlik
Okuduğunuz oyunu aşağıdaki ölçütlere göre inceleyiniz.
Olay örgüsü
Kişiler
Dil ve Anlatım özelliği
Metnin olay örgüsü Hacivat ve Karagöz’ün kişiliklerine uygun olarak şekillendirilmiştir. Metindeki olay güldürü unsuru üzerine Karagöz üzerinden verilmiştir.  Bu olay örgüsünde yanlış anlamalar önemli yer tutmaktadır.
Metnin başlıca kişileri Hacivat ve Karagöz’dür. Hacivat, Karagöz’e göre biraz daha kültürlü bir kişidir. Karagöz’de Hacivat’a göre cahil bir tiptir. Söylenen her sözü yanlış anlamaktadır. Metin genel olarak bu iki karakter üzerinde şekillenmiştir. Bu karakterler olay örgüsüyle tam bir uyum içerisindedirler.
Metnin dili-giriş kısmı hariç- genel olarak sade ve anlaşılır bir dildir. Günlük konuşma dilinin özelliklerini metinde görmemiz mümkündür.

2. Etkinlik
Okuduğunuz oyundan hareketle Karagöz ve Hacivat'ın kişilik özelliklerini belirleyiniz.
Sonuçları aşağıya yazınız.
Karagöz’ün kişilik özellikleri
Hacivat’ın kişilik özellikleri
Oyuna adını veren esas tiptir. Tahsil görmemiş bir halk adamıdır, sokak dili ile konuşur. Hacivat’la birlikte oyunun iki temel kişisinden biridir. Cahil cesareti diyebileceğimiz bir cesarete ve gözü pekliğe sahiptir. Bu yüzden tekin olmayan kişilerle başı sık sık derde girer. Sürekli Hacıvat’ın yardımını görür. Okumamış ama zeki ve hazırcevaptır. Öğrenim görmüş kimselerin yabancı sözcük ve dil kuralları ile alay eder. Devamlı olarak anladıklarını anlamaz görünür, kelimelere ters anlamlar yükler. Böylece toplum içindeki iki ayrı zümrenin dillerinin çatışması ortaya serilir. Hacıvat’la söylediklerini yanlış anlıyormuş gibi eğlenir. Sözlerine farklı ifadeler yükler. Genelde işsizdir, boş gezer. Hacıvat’ın bulduğu işlerde çalışır. Yerinde duramayan, her şeye burnunu sokan meraklı bir tiptir. Bunun sonucu başı dertten kurtulmaz. Her şeye burnunu sokan Karagöz sokağa inmediği zaman pencereden kafasını uzatır veya evin içinden seslenerek işe karışır. Özü sözü bir, düşüncesini söylemekten çekinmeyen patavatsız bir kişi olduğu için kendini hep zor durumların içinde bulur. Yine de işin içinden sıyrılmasını bilir.
Hacı İvaz, Hacı Ayvaz veya Bursalı Hacı Ivaz adları ile de anılır. Medrese eğitimi görmüş, Arapça ve Farsça kelimelerle, tamlamalarla konuşan, her konuda bilgi sahibi olan biridir. Karagöz’le sürekli bir didişme içindedir. Ders verir tavrı, bilgiçliğe döner. Bazen bu çokbilmiş tavırları başlarını derde sokar. Yine de çeşitli badireler onun sayesinde atlatılır. Kıyafetine yeşil renk hâkimdir.

3. Etkinlik
Karagöz ve Hacivat'ın zıt kişilikte tipleri temsil etmesi oyun üzerinde ne gibi etkilere sahiptir? Tartışınız. Sonuçları defterinize yazınız.
Bu özellikler oyuna güldürü unsuru olarak yansımaktadır. Bu özellik oyunu izleyenleri güldürmektedir.
4. Etkinlik
Oyundan tekerlemeler ve yanlış anlamaya dayalı cümleler bulunuz.
Tekerlemeler
Yanlış anlaşılan cümle örnekleri
Of hay Hâk. (Perde gazelini okur, ko nuşmaya başlar.) Huzur-ı hâzıran, cem'iyyeti irfan, vakt-i safa-yi merdan. Laindir, münafıkdır bî-edeptir şeytan. Şeytanın dinsizliğine, Rahmân'ın bir liğine (yeri öper, kalkar) ve bizi temaşa eden ahibbânın sağlığına. Demem o demek değil, eli yüzü, sözü temiz bir yâranım olsa.
Hacivat : (Gelir.) Dün gece sofrada yedim iki lüfer bir ıstakoz. (Gider.)
Karagöz : (Atlar.) Kos kos neydi bu herifin dediği?
Hacivat : (Gelir.) Ne o Karagöz'üm, kos kos di yorsun?
Karagöz : O dediğini anlamadım da.
Hacivat : Is ta koz. Karagöz : İşte öyle. Hacivat : Nasıl? Karagöz : lsta kokoros.
Hacivat : Anlaşıldı Karagöz'üm, sen okuyup yazmamışsın, mektebe gitmemişsin.

5. Etkinlik
Tekerlemelerin ve yanlış anlamaya dayalı cümlelerin oyundaki işlevlerini aşağıya yazınız.
Oyunun akıcılığını ve sürükleyiciliğini sağlamaktadır. Güldür unsurunu içinde barındırdığı için oyunun amacına hizmet etmektedir. Bu oyunun izleyicileri genel olarak çocuklar olduğu için tekerlemeler ve yanlış anlaşılmalar çocuklar için çok dikkat çekici bir özelliktir.
6.    Etkinlik
İki gruba ayrılınız. Okuduğunuz oyun sözlü geleneğe ait olmasına rağmen yazıya geçirilmiştir. Gruplar olarak bu oyunun neden yazıya geçirildiği üzerine düşününüz. Grup sözcüleri aracılığıyla düşüncelerinizi ifade ediniz.
Unutulup yok olmasını engellemek ve oyunu gelecek kuşaklara aktarmak için  oyun  yazıya geçirilmiştir.
7.    Etkinlik
Oyunun hangi gelenekle yazıldığını belirtiniz. Yazıldığı geleneğin oyun üzerindeki etkilerini örneklerle gösteriniz.
Oyunun yazıldığı gelenek
Geleneğin oyun üzerindeki etkilerine örnekler
Geleneksel Türk tiyatrosu geleneğine uygun olarak eser yazılmıştır. Bu gelenekte tekerlemeler, yanlış anlamalar, sakarlıklar önemli yer tutar.
Karagöz : (Hem ağlar, hem okur.) Herif sinsileni is..
Hacivat : Te üstün te...
Karagöz : Te üstün te...
Hacivat : İste..
Karagöz : (Elini uzatarak.) Ver.
Hacivat : Ne vereyim?
Karagöz : İste demedin mi?
Hacivat : Yani sen de iste, diyeceksin.
Karagöz : Olur. İste...
Hacivat : Kefzeylâta koooz.
Karagöz : (Keserek) Vişneli kaymaklım var.
Hacivat : Oğlum, ne yapıyorsun?
Karagöz : Kâğıthâne'de dondurma satıyoruz.
Hacivat : Istakoz.
Karagöz : Defol şuradan a kokozoğlu kokoz... (Tokat atar, Hacivat gider.)
Hacivat : Kerata, kendi adam olmamış beni okutmaya kalkıyor.

8. Etkinlik
Oyunu bir kez daha okuyunuz. Oyunun size neler hissettirdiğini metin kutusuna yazınız.

Hissettiklerim
9. Etkinlik
Karagöz metni sizce niçin yazılmış olabilir? Düşüncelerinizi aşağıya yazınız.
Bu metin hem düşündürmek hem de eğlendirmek için yazılmıştır. Metnin mesajına uygun olarak metnin içine güldürü unsurları yerleştirilmiştir.
10. Etkinlik
a.    Araştırmalarınızdan faydalanarak Karagöz'ün yazılı bir metninin olup olmadığını tartışınız.
Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.

KARAGÖZ (ZILL-İ HAYÂL, HAYÂL-İ ZİLİ):

Kaynağı:
Genellikle Hindistan'dan, Cava'dan veya Çin'den çıktığı üzerinde görüşlerin paylaşıldığı hayal oyunu bizde, başlıca kahra manlarından biri olan Karagöz'e adına izafeten "Karagöz" adı ile yaygın dır. Müslüman ülkelerde, meselâ Mısır'da 12. yüzyıldan beri var lığı kabul edilen ve bugün "gölge tiyatrosu" adı da verilen oyunu, menkıbeye göre, 14. yüzyılda Şuştar şehrinden Bursa'ya gelen Şeyh Muhammed Küşterî icat etmiştir.

Tarihî kaynaklara göre Türk-Osmanlı cemiyeti içinde 16. yüz yıldan itibaren gelişen yerli gölge oyununun belli-başlı iki kahra manı Karagöz ve Hacivat'tır. Karagöz, sanatı demircilik olan, klâsik tahsil görmemiş, neşeli şakacı, nüktedan, açık kalpli, bazen kaba bir insandır. Hacivat ise medrese kültürü ile yetişmiş, sofu, Osmanlı kibar zümresinin görgüsüne sahip, afyon tiryakisi bir şa hıstır. Oyunlarda Osmanlı imparatorluğu içinde yaşamış aslî unsur Türkler, Müslüman kavimler, (Arap, İranlı, Arnavut), Ermeni, Rum, Yahudi gibi azınlıklar; masal, hikâye ve destan kahramanları da vazife görürler.

Günlük hayat hâdiseleri ile masal, hikâye ve destanlardan ko nusunu alan Karagöz oyunu, giriş, muhavere (karşılıklı ko nuşma), Fasıl (oyun) ve bitiş olmak üzere dört kısımdan ibarettir. Oyunun sahnesini, bir metre eninde, 65 santimetre boyunda "perde" adı verilen beyaz bez teşkil eder. Bu bez yağ lâmbası (bugün elektrik) ile arkadan aydınlatılır. Karagözcü, deve veya manda derisinden yapıl mış 30 santimetre boyundaki değnekleri bu beze dayar. Değnekle rin yontulmuş uçlarını mum ışığında biraz ısıtır, sonra tasvirlerdeki etrafı pekleştirilmiş deliklere sokar; böylece onları eğmeye doğrult maya, sağa sola hareket ettirmeye muvaffak olur.
Oynanışı:
Perde aydınlatılınca "gösterme" denilen tasvir, kamıştan ve üf lendiği zaman arı vızıltısı gibi ses çıkaran "nareke" çalınarak kaldırıldıktan sonra Karagözcünün yardımcısı "yardak" oyuna mahsus bir usul ile tef çalmaya başlar. (Yardak, şarkı veya türkü söyleyen, tasvirleri sırası ile karagözcüye veren, hareketsiz kalacak tasvirlerin değneklerini tutan adamdır). Sonra Hacivat semaî söyleyerek per deye gelir. Oyuna bir nevi "giriş" mahiyetinde olan "Hay-Hak" hitabından sonra "perde gazeli" adını alan şiiri okur. Bu şiir, oyu nun sembolik karakterini gösteren mistik bir eserdir. Buna bağlı olarak mutasavvıflar, "hayal oyunu"nu insan hayatının bir örneği saymışlardır. Bu âlemde onlara göre eşya ve hâdiseler birer gölge den ibarettir. Varlıklar, Tanrı'nın kudreti elinde bir oyuncaktır. Eflâtun'un Kanunlar adlı eserinde de ifade edilmiş olan bu fikre bütün Karagözcüler uydukları için oyun gazelle başlar. Gazelden sonra Hacivat Allah'a hamt eder ve şeytanı lanetler, zamanının bü yüğünü seci'li bir dile medheder, arkadaşı Karagöz'ü görmek iste diğini söyler. Karagöz'ün kapısı önünde makamla arkadaşını çağırır. Karagöz kızar; kavga ederler. Hacivat kaçar, Karagöz sırt üstü yatar. Gülünç secilerle kendi hâlinden ve Hacivat'ın anlayışızlığından şikâyet eder. Hacivat gelir, muhavere başlar.

Muhavere, karşılıklı güldürücü bir konuşmadır. Hacivat'ın medrese kültürü ile Osmanlı terbiyesinden gelen dil ve ifadesine ters ve güldürücü cevaplar veren halk adamı Karagöz'ün nükte, cinas ve hicivleri ile beslenen muhavere bitince "fasıl" yâni drama tik kısmı takip eder. Kalıplaşmış bir şekilde biten oyunun sonunda Karagöz Hacivat'a bir tokat atar. Hacivat da perdenin sahibine Ka ragöz'ün perdeyi yıkıp viran eylediğini haber vermek üzere sahne den çekilir. Karagöz gelir, seyircilerden sürç-i lisanından ötürü özür diler. Tehdit yollu, gelecek sefer Hacivat'a neler edeceğini söyleyip perdeyi terk eder. Böylece ertesi akşam hangi faslın oynanacağını haber vermiş olur.

Kısaca oynanış şeklini anlattığımız, zeki, hafızası sağlam ve taklit kabiliyeti yüksek tek bir oyuncu ile iki yardımcı çalgıcının idare ettiği Karagöz, saray muhitinden başlamak üzere, ramazan gecelerinde, bayramlarda, sünnet düğünlerinde bugünkü bilgimize göre 16. yüzyıldan zamanımıza kadar çocukların ihtiyarlara kadar seyirci kütlesi bulmuş ve birçok sanatkârlar yetiştirmiş bir halk tiyatrosudur.

Bölümleri:
Karagöz oyunu dört ana bölümden oluşur.
  1. Mukaddime (Başlangıç)
  2. Muhavere (Söyleşme)
  3. Fasıl
  4. Bitiş
A. Mukaddime: Oyun başlamadan perde ortasına göstermelik denen figürler (Limon ağacı, Çiçek saksısı, Gemi, Çeşme, Hamam vb.) yerleştirilir. Göstermelik hangi oyunun oynanacağına dair bir ipucu olabildiği gibi oyundan tamamen bağımsız da olabilir. Göstermelik Hayali ya da Yardağın çaldığı kamıştan yapılmış nareke ismi verilen düdüğün çıkardığı zırıltılı ses ve def velvelesi eşliğinde perdeden yavaş yavaş kaldırılır. Bu oyunun başladığına işarettir. Daha sonra seyirciye göre sol taraftan Hacıvat semai formunda bir şarkı söyleyerek gelir, şarkısını bitirdikten sonra perde gazelini okur.
Perde Gazeli: Perdeden Göstermelik na’reke vızıltısı ve def velvelesi eşliğinde kaldırıldıktan sonra Hacıvat tarafından söylenen uyaklı manzum şiirlerdir. Hayali perde gazeline başlamadan “Oof Hay Hak!” diye yaratana seslenir. Oyunların tasavvufî yönlerinin ağırlıklı olarak vurgulandığı perde gazellerinde, yaratanın varlığı ve birliği övülürken insanın aciz bir kul olduğunun altı çizilir. Karagöz’ün ibret perdesi olduğu ve gösterinin bir ders niteliğinde olduğu belirtilir.
Perde gazeli bitimiyle Hacivat seyirciyi selamlar ve Karagöz’ü çağırmak için teganniye başlar. Karagöz bağırmamasını söylese de Hacivat bağırmaya devam eder. Bunun üzerine Karagöz aşağıya atlayıp, Hacivat’la alt alta, üst üste kavga ederler. Hacivat kaçar, Karagöz sırt üstü yerde yatarken anlamsız sözlerden oluşan tekerlemesini söyler.
Karagöz Hacivat’a kızıp söylenirken, “Bir daha gel bak ben sana neler yaparım” der. Hacivat tekrar perdeye gelir ve Mukaddime biter, Muhavere (söyleşi – atışma) başlar.
B. Muhavere: Kelime anlamı karşılıklı konuşma olan muhavere, Karagöz ve Hacıvat’ın tüm özelliklerini bünyesinde barındıran bir bölümdür. Yanlış anlamalara dayalı, kelimelerin ses oyunlarıyla farklı anlamlarda kullanılmaları, ikilinin eğitim öğretim durumları ve kişilik özellikleri bu bölümde iyice belirginleşir. Eski oyunlardan günümüze ulaşan muhavereler asıl oyunun konusuyla ilgili değildir. Yeni yazılan muhavareler ise oyunla ilgili olabiliyor. Bu bölüm Karagöz’ün yabancı sözcükler kullanarak konuşan Hacıvat’ı yanlış anlaması ya da yanlış anlar görünmesi üzerine kuruludur. Böylece muhavere, ortaya türlü cinaslar ve nükteler çıkmasıyla sürer gider. Muhavereler her konuya açıktır, önceden bilinen bir muhaverenin içine günlük olaylar sokulabileceği gibi, günlük olayları şakacı bir dille eleştiren doğaçlama muhaverelerde olabilir. Bu Karagöz oynatan ustanın maharetine ve kültürüne bağlıdır. Evliya Çelebi’nin çok övdüğü Hayâlî Kör Hasanzade Mehmet Çelebi’nin akşamdan sabaha dek değişik taklitler yapıp herkesi hayretler içinde bıraktığı, 18. yüzyıl sonlarında yetişen Kasımpaşalı Hafız’ın da gece sabaha kadar sadece Hacıvat ile Karagöz’ü oynatıp konuşturduğu, dinleyenlerin çatlamak derecesine geldiği ve vaktin nasıl geçtiğini fark etmedikleri biliniyor. 18. yüzyıl sonlarında yetişen hayal küpü Emin Ağa’nın bir söylediği muhavereyi bir daha söylemez diye şöhreti vardır. Muhavere bölümü Hacıvat’ın Karagöz’den dayak yiyip kaçması, yalnız kalan Karagöz’ün “Sen gidersin de ben durur muyum. Ben de giderim evime bakalım ayine-i devran ne suretler gösterir” diyerek çıkması ile sona erer. C. Fasıl: Oyunlara ad olan bölümdür. Karagöz oyunları isimlerini burada geçen olay örgüsünden alırlar. Karagöz ve Hacıvat dışındaki diğer tipler ağırlıklı olarak bu bölümde perdeye gelir, kendilerini gösterirler. Basit entrikalarla oluşan düğüm yine bu bölümde çözüme kavuşturulur. Hacıvat’ın Karagöz’e iş bulması, Karagöz’ün kendisini zor durumda bırakacak işler yapması en çok kullanılan temalardır. Akışa göre kendi kılık ve şiveleri ile çeşitli tipler perdeye gelip giderler. Gelen her tip kendi müziği eşliğinde şarkısını söyler. D. Bitiş: Karagöz oyununun en kısa bölümü bitiştir. Fasıl bölümü sona erdikten sonra Karagöz ile Hacıvat perdeye gelirler. Burada kıssadan hisse söylenir. Gelecek oyunun adı, yeri ve zamanı konuşma arasında ilan edilir. Karagöz Hacıvat’ı tekrar döver, bunun üzerine Hacıvat, klasik sözü, “Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman” diyerek yukarı sola doğru perdeden ayrılır. Oyunu kapatan Karagöz’dür. “Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola! Bak yarın akşam ben sana neler ederim neler!” diyerek yukarı sağa doğru perdeden çekilir. Hayal perdesinde ışığın kararmasıyla oyun sona erer.

Karagöz oyun metinleri Kar-i kadim ve Nev icad olmak üzere ikiye ayrılır. Eski Karagöz oyunlarına (Kar-i kadim), yeni olanlara ise (Nev icad) denir.

b.    Sınıfça bir Karagöz metni yazınız ve bunu canlandırınız.






10.Sınıf Edebiyat kitabı cevapları ana konusuna gitmek için buraya tıklayınız.

0 yorum:

 
 
OrtayiPisletenV1 - Copyrgiht 2013 - Tüm haklarımı annem kaldırdı - Tema Yapımcısı: TanerC.